KADEM'i itibarsızlaştırma operasyonu | Avukat Canan Sarı'dan flaş açıklama: Çamur at izi kalsın hesabı...
Hiranur Vakfı'nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel'in kızı H.K.G.'nin 6 yaşında evlendirilmesi ve cinsel istismara uğramasına yönelik dava Türkiye’nin gündeminin ilk sırasında yer aldı. Bir gazete ise mağdur çocuğun avukatı ve Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Canan Sarı'yı hedef aldı. Konuyla ilgili açıklama yapan KADEM, Canan Sarı'ya yönelik ithamların hiçbir gerçeklik payının olmadığına ve Sarı'nın KADEM'in "Kadının onuru ile yaşayabileceği güvenli bir toplum ve adil bir gelecek inşa etme hedefine giden yolda, toplumsal vicdanı korumak için adalet savaşı verdiğine" vurgu yaptı. Bugün ise açıklamalar yapan Canan Sarı, “Çamur at izi kalsın hesabı… Asıl hedef KADEM’i itibarsızlaştırmak” ifadelerini kullandı.
Türkiye'yi sarsan çocuk gelin davasında yargılama devam etti. Bir gazete ise 6 yaşında evlendirilen H.K.G.'nin avukatı ve Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Canan Sarı'yı hedef gösterdi. Konuyla ilgili açıklama yapan KADEM, Canan Sarı'ya yönelik ithamların hiçbir gerçeklik payının olmadığını belirtti. Sabah'a konuşan KADEM Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Canan Sarı ise şunları söyledi:
"İTİBAR SUİKASTİ YAPILMAYA BAŞLANDI"
Bildiğiniz gibi, 6 yaşında evlendirilen kız çocuğu davası, istinaf mahkemesinin bozma kararı sonrası 7 Mayıs'ta tekrar görülmeye başlandı. Bu durumun ardından mağdur avukatı olarak şahsıma ve Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı olarak görev aldığım STK'ya yönelik bir itibar suikasti yapılmaya başlandı.
Bir gazetenin manşetten verdiği haberde, HKG'nin avukatı olarak şahsımı; yargıyı baskı altına aldığım, gizlilik kararı bulunan davanın bilgilerini basına sızdırdığım, hatta FETÖ bağlantılarına uzanan bir dizi suçla itham etti. Ardından Oda TV ve benzeri haber siteleri, AK Parti içinde bir krizin öncüsü gibi okudukları haberin üzerinden rant devşirmeye çalıştı.
Burada söz konusu davadan biraz bahsetmek istiyorum. Bir tarikatın mensuplarına ait Hiranur adlı vakfın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel'in 20'li yaşlardaki kızı HKG, 4 yıl önce, yani Kasım 2020 tarihinde kocası Kadir İstekli ile yaşadığı evden, çocuğuyla birlikte kaçıp devlete sığınıyor. Savcılığa şikâyette bulunarak 6 yaşındayken dini nikahla evlendirildiğini, evlilik sonrası defalarca cinsel istismara uğradığını, bu evliliği daha fazla sürdürmek istemediğini ancak ailesinin bu durumu kabul etmeyerek kendisine zarar vermesinden korktuğunu söylüyor. Devlet de yasa gereğince bu genç kadını çocuğuyla birlikte koruma altına alıyor. Ve böylece yargı süreci başlıyor.
Buraya kadar her şey sessizce, kimseler duymadan ilerliyor. Ancak müvekkilimin beyanına göre bu olayın duyulmasından korkan aile, kızlarının peşini bırakmayarak onu adresi gizli olan konuk evinde buluyor ve kendisini önce güzellikle, sonra tehditlerle evine/kocasına dönmeye ikna etmeye çalışıyor. Ancak genç kadın eve dönmeyip, bir süre sonra boşanma davası açıyor.
Davanın bir gazeteci tarafından haber yapılmasıyla da olay Türkiye'nin gündemine taşınmış oldu. Biz de olayı bu haberle öğrendik. Konu itibariyle bir ucu tarikatlara dokunan, dolayısıyla dindar kesimi de etkileyen hassas bir konu olması sebebiyle dava kamuoyunda çok büyük ilgi gördü. Yine küçük yaşta bizzat ailesinin rızası ile cinsel olarak mağdur edilen kız çocuğunun yaşadığı olaylar kamuoyunda infial uyandırdı. Diğer taraftan dava, dindarları eleştirmek, olayı münferit olmaktan çıkarıp bir camiayı suçlamak isteyenler için de mükemmel bir malzeme haline dönüştürüldü.
Bu süreçte müvekkilim için barodan bir avukat tayin ediliyor. Bir süre sonra müvekkilim, avukatının ailesiyle görüştüğünü, kendisini davadan vazgeçirmek istediğini, bu dava sonucunda verilecek cezaların kimseye faydası olmayacağını kendisine söylediği için yeni bir avukat arayışı içine giriyor. Ve benimle görüşerek benimde davayı takip etmemi istedi.
Ben dosyaya vekâletname sunduğumda henüz yargılama başlamamıştı. Ancak sanıkların tutuklanmasına karar verilmişti. Dosyayı incelediğimde gördüm ki, mevcut delillere göre çok önemli bir mağduriyet yaşanmış ve küçük yaşta bir kız çocuğunun, çocuğu ile beraber zor durumda olduğuna karar vererek hukuki yardımda bulunmaya başladım.
Ben uzun yıllardır KADEM'de gönüllü avukat olarak çalışıyorum. Bir süredir de KADEM'de Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı olarak görev alıyorum. Bugüne kadar pek çok kadına şiddet ve istismar davasında mağdur kadınların gönüllü avukatı olarak bulundum ve bu tür hadiselerle çok karşılaştım.
Bu davada, cemaatten olduğunu ileri süren ve aileyi tanıdığını ifade eden bazı kişiler, hatta ilgili bir medya patronu kapımızı çaldı. Genç kızın bizi yanılttığı, olayların hayal ürünü olduğu, kızın nüfusa küçük yazdırıldığı, 6 yaşında değil 16 yaşında düğün yapıldığı gibi beyanlarda bulunmak suretiyle dava hakkında bizim eksik bilgi sahibi olduğumuzu ileri sürdüler. Biz de kendilerine bunları bize değil varsa ellerinde delilleri mahkemeye sunmalarını ve mahkeme huzurunda tanıklık yapabileceklerini hatırlattık. Bunun üzerine dosyadaki mevcut delilleri defalarca ve titizlikle inceledik. Ve mağdur kadının yanında olmaya, haklarını savunmaya devam ettik.
Hikâyeyi bu şekilde özetleyerek sorunuza cevap vermiş olayım. Tabi HKG davasında nihai karar henüz açıklanmadı. Ancak yerel mahkemenin ilk kararı, davanın seyri, HKG'nin avukatı olarak şahsımın böyle fütursuzca hedef alınması bir turnusol kâğıdı vazifesi yapıyor.
"KADEM GÖREV VE ETKİ ALANI SINIRLI OLAN BİR SİVİL TOPLUM KURULUŞU"
Burada kastedilen güç, Sayın Cumhurbaşkanı'nın kızının da Mütevelli Heyet Başkanı olduğu KADEM'de çalışıyor olmam. Oysa KADEM görev ve etki alanı sınırlı olan bir sivil toplum kuruluşu.
Kaldı ki dosyayı inceleyen her hukukçu görecektir ki, cinsel suçların ispatı bakımından Yargıtay'ın aramış olduğu her türlü delil ve kriterler, bu davada gerçekleşmiş durumdadır. Takdir edersiniz ki cinsel suçlar ispat bakımından ayrıcalıklı suç tipleridir. Ve mağdurun beyanlarının gerçek hayatla örtüşmesi aranır. Bu davada da müvekkilimin ifadeleri ile olaylar silsilesinin birebir uyumlu olduğu ve diğer delillerle de desteklendiği mahkeme tarafından kabul edilerek mahkumiyete kararı verilmişti. Ancak üst mahkeme eksik ceza tayin edildiğinden dolayı kararın kaldırılmasına ve geri gönderilmesine karar verdi.
Yapılan haberdeki isnatlarla şahsım ve ayrıca davaya bakan hakimler ve Cumhuriyet savcısı da aynı ithamlarla iftiraya uğramıştır. Bu davada eski eşe 30 yıl hapis cezası verildi. Bir avukatın beyanları ile böyle ağır bir cezanın verilmesi mümkün müdür? Türkiye'de bir avukatın bu kadar önemli ve kamuoyuna mal olmuş bir davada, yargıyı baskı altına alması mümkün olabilir mi? Mahkeme, dosyadaki somut delilleri kararına gerekçe yapmak suretiyle hükmü açıklamıştır. Kaldı ki bu hüküm sanık vekilleri tarafından istinaf edilmiş ve nihayetinde istinaf mahkemesi verilen bu cezayı dahi az bulmuştur.
"FETÖ'CÜ ETİKETİNİ YAPIŞTIRMIŞLAR! ÇAMUR AT İZİ KALSIN"
Az önce bahsettiğim üzere bu davada mağdur vekili olarak görev yapmaya başladıktan sonra bazı kişiler ve bahsettiğim medya patronu, randevu alıp görüşmek istediler. Bu görüşmelerde konunun bu dava olduğunu ve olayın bizim bildiğimiz gibi olmadığını ısrarla ve yüksek tonlamayla belirtiler. Yapılan haberden de anladığım kadarıyla hakkımda epey bir araştırma yapılmış ve tabi istediklerini bulamayınca FETÖ'cü etiketini yapıştırmışlar. Çamur at izi kalsın hesabı.
Oysaki 15 Temmuz darbe davalarında müşteki-mağdur vekili ve davaları takip etmiş, halen devam eden darbe davalarında şehit ve gazi vekilliği yapan bir avukatım. Hal böyleyken hakkımda FETÖ'cü demeleri de aslında yapılan haberin tamamen itibarımı zedelemeye, üzerimde baskı kurmaya yönelik kasıtlı ve amaçlı bir hamle olduğunu ortaya koyuyor.
Ayrıca yaptıkları bu haberle, basın özgürlüğünü kötü niyetli olarak ve kendine kalkan yaparak, basın ilkelerine aykırı bir şekilde tüm meslek ilkelerini ihlal ederek, beni kamuoyu önünde hedef haline getirdi. Diğer yandan haberin içeriğine baktığımızda somut, objektif haber verme amacı dışında yorum ve ithamlarla habercilik ilkelerinin tamamen ihlal edildiği görülmektedir. Amacın bu dava nedeniyle şahsımın yıldırılması ve sindirilmesi olduğunu düşünüyorum.
"ASIL HEDEF KADEM'İ İTİBARSIZLAŞTIRMAK"
Neden bu olayı bu kadar şahsileştirdiklerini anlayamadım. Hangi saiklerle hareket ettiklerini ve hangi ilişki ağları içinde olduklarını bilmiyorum. Yoksa benim ne bu yayın grubu ile ne bahsedilen davanın tarafları ile şahsi hiçbir meselem bulunmamaktadır. Kendilerini bu davadan önce tanımadığım gibi herhangi bir husumetim de yoktur. Ancak benim kanaatimce şahsımı ve KADEM'i hedef tahtasına oturtup kamuoyu nezdindeki itibarımızı sarsmak istediklerini düşünüyorum. Oysa KADEM gerçek anlamda ülkemizde kadın hakları alanında samimi çalışmalar yürüten, milli ve manevi değerleri şiar edinerek, tamamen gönüllülük esasıyla kamu yararını ön planda tutarak çalışmakta ve kadınların insan haklarına yaraşır şekilde korunması yönünde hizmet etmektedir.
"HUKUKİ YOLLARA BAŞVURACAĞIM"
Bu haber yayınlandıktan sonra öncelikle erişimin engellenmesi kararı için mahkemeye başvuru yaptım. Mahkeme tarafından kişilik haklarım ihlal edildiği gerekçesiyle erişimin engellenmesi ve içeriğin kaldırılması kararı verildi. Bu karar üzerine bazı sitelerdeki erişim ve içerik kaldırıldı. Ancak esas haberi yapan internet sitesi yayını kaldırmadığı gibi, belli aralıklarla sosyal medya hesapları üzerinden de haberi yeniledi. Bu durum da gösteriyor ki, mahkeme kararını dahi tanımayan ve gereğini yerine getirmeyen kişilerle karşı karşıyayım. Bundan sonraki süreçte de tekzip edip, gerekli şikâyetlerde bulunup yasal haklarımın korunması için hukuki yollara başvuracağım. Sonuçta savunma yapmak suretiyle Kamu Görevi yürütmekte olan bir avukat hakkında farklı saiklerle ve kötü niyetli olarak bu tür asılsız ithamlarda bulunulması, avukatın görevini yapmaya engel olunması, tehdit edilmesi, hedef gösterilmesi, itibarına kastedilmesi kabul edilebilir değildir ve mutlaka bir yaptırımı olmalıdır.