İsrail nasıl savaş suçlusu ilan edilecek? TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş'tan çarpıcı açıklamalar
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Bosna Hersek’in başkenti Saraybosna’daki programı sonunda Gazze’de yaşayanan soykırım ve BM’nin çözüm üretmedeki acizliğine dair önemli açıklamalarda bulundu. Kurtulmuş, Başkan Erdoğan'ın "İsrail, seni 'savaş suçlusu' olarak dünyaya ilan edeceğiz. Bunun hazırlığı içindeyiz." açıklamasıyla ilgili de konuştu.
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş'un, Bosna Hersek'in başkenti Saraybosna'daki bazı temaslarda bulundu. Kurtulmuş, İkinci Balkanlar Türk Üniversiteleri Çalıştayı'na katıldı, Bosna Hersek'in temsilcileriyle görüştü. Ve Avrupa Birliği Barış Gücü Misyonu (EUFOR) bünyesinde görev yapan askerlerimizle bir araya geldi.
Kurtulmuş, Saraybosna ziyaretinin dönüşünde gazetecilerin sorularını cevaplandırdı. Kurtulmuş, İsrail'in Filistin'deki gerçekleştirdiği katliamların ardından BM'deki sistemin iflas ettiğini belirterek, "İnsanlığın hayrına yeni bir sistem inşa edilmesi zaruridir, elzemdir. BM savaşları durdurmak değil, savaşları artırmak için kurulmuş bir sistem. BM'nin dünyanın hiçbir yerinde bir tane bile savaşı çözebildiği mümkün değil" ifadelerini kullandı.
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş'un sorulara verdiği cevaplar şöyle:
"İSRAİL'İN SİVİLLERİ HEDEF ALMASI BARBARLIKTIR, EN ÖNEMLİSİ AÇIK BİR SAVAŞ SUÇU"
İsrail'in Gazze'de savaş suçu işlediği dünya gündemine nasıl taşınacak?
İsrail'in Gazze'de işldiği suçların basit, sıradan, önceden hesap edilmemiş, gelişmelerin seyrine göre gerçekleşen sonuçlar olmadığı aşikar. İsrail ordusu, Netahyahu hükümeti ve oradaki Likud cephesi, bilerek, isteyerek, arzu ederek her birisini detaylı bir şekilde planlayarak bu saldırıları gerçekleştirdi. Okulların ve sivil yerleşim yerlerinin bombalanması, hele hele bazı bölgelerde bir tane ev dahi bırakmadan, bütün binaların bombalanması, iki tane hastanenin vurulması, 20'nin üstünde hastanenin hiçbir şekilde fonksiyonlarını icra edemez hale gelmesi öyle tesadüfen olmuş işler değildir. 'Savaşta bombalar patlar, tabi ki yıkıntılar olur' diyecek bir argüman söz konusu değildir. Bilerek, isteyerek taammüden, doğrudan doğruya sivilleri, yaşlıları, çocukları hedef alarak yapılan işlerdir. Savaş suçları da zaten bu demektir.
Savaşın da bir ahlakı ve hukuku vardır. Roma Sözleşmesi ve Viyana Sözleşmesi'ne göre hangi hallerin savaş suçu olacağı ayan beyan ortada ve aşikardır. Savaşta ve savaş hattında savaşmayan askerlere dahi bir şey yapamazsınız. Sivil olan askerlere dahi bir şey yapılamaz. Kaldı ki Gazze'de savaşın hiçbir şekilde tarafı olmayan masum çocukları ve ihtiyarları, kadınları öldürmek imha etmek, topluca imha etmek, ailelerin tamamını yok etmek, bilerek, isteyerek, belli aileleri tespit ederek aynı aileden 40 kişi, 50 kişi, 100 kişiyi imha etmek bu bir barbarlıktır, gaddarlıktır, faşizmdir, ama hepsinden önemlisi açık bir savaş suçudur. Bunların hepsi dünya medyasının ve kameraların gözleri önünde gerçekleşmiş katliamlardır. Şimdi öyle görünüyor ki Netanyahu Hükümeti ve İsrail'deki faşist Likud cephesi birtakım mazeretler geliştirme peşinde koşacaklar. Gizleyebilecekleri hiçbir şey yoktur. Artık mızrak çuvala sığmıyor. Eninde, sonunda mutlaka bu işin sorumluları savaş suçu işledikleri bu savaş suçunun hesabını vereceklerdir.
"AMERİKA, İSRAİL'İ KATLİAMA TEŞVİK EDİYOR"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "İsrail, seni 'savaş suçlusu' olarak dünyaya ilan edeceğiz. Bunun hazırlığı içindeyiz. Bunun çalışmasını yapıyoruz ve 'savaş suçlusu' olarak İsrail'i dünyaya tanıtacağız." ifadelerini kullandı. Bu hazırlıkların detayını öğrenebilir miyiz?
Şimdi bizim detaylarını konuşmamız doğru değil, ama sonuçta ayan beyan olan bir meseledir ve binlerce video kaydı, binlerce dünya kamuoyuna yansıtılmamış insanların, bebeklerin cesetleri, yıkılan evlerin içerisindeki vahim o insanlık dışı görüntüler bunların hepsinin kayıt altında olduğu aşikardır. Aynı bölgeye 6 kere 1 tonluk bombalar atılıyor. Bir gün evvel vurdukları ve 100 kişiyi öldürdükleri mülteci kampını, ertesi gün yine vurarak onlarca insanı öldürüyorlar. Bunların hepsinin görüntüleri, kayıtları var. Ve işin tabi ki acı tarafı başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere bazı Batılı ülkelerin bütün bu yaşanan insanlık dışı katliamlara karşı duyarsızlığı. Hatta Amerika'nın 'Biz İsrail'e karşı en ufak bir kırmızı çizgi çekmiyoruz' diyerek, 'Hadi aslanlarım vurun, öldürün, istediğiniz kadar katledebilirsiniz' diye onları teşvik etmesi bunlar da unutulmayacak suçlardır.
"AUSCHWİTZ, SREBRENİTSA VE GAZZE; ÜÇ BÜYÜK İNSANLIK DRAMI"
Auschwitz, Srebrenitsa ve Gazze üç şehir yakın tarihte yaşadığımız üç büyük insanlık dramına maalesef ev sahipliği etmiştir ve insanların tavırları da inanın ki hiç değişmemiştir. Auschwitz'te bu işi planlayan faşistler, Naziler vardı. Yahudileri, birtakım Çingeneleri toplama kamplarında imha ettiler. Ama onlara hiç duymayan, görmeyen, ses çıkartmayanlar da vardı, onların yaptıklarına mazeret üretmeye çalışanlar vardı. Aynı şeyi biz Srebrenitsa'da yaşadık. 9 bine yakın Boşnak, Birleşmiş Milletler'in güvenli bölge olarak ilan ettiği akü fabrikasında toplandı ve orada maalesef Hollandalı askerlerin yönettiği Birleşmiş Milletler Mülteci Kampı'nda katledildiler. Sadece katledilme değil, katledilmesinden önce de af edersiniz tecavüzler, işkenceler, en ağır işkencelere tabi tutuldular aynı şey yaşandı. Bu işin sorumlusu sadece o katliamları yapan faşistler değildir, birtakım ülkeler işlenen bu cinayeti görmezden geldi. Bazı ülkeler yardımcı oldu. Örneğin Hollandalıların orada Birleşmiş Milletler kampındaki insanları teslim etmesi gibi. Bazı insanlar görmezden geldi ve mazeret oluşturmaya çalıştılar. Ama 'Bu savaş halidir' diye başlayan cümleleri hiç unutmadık.
Şimdi Gazze'de de aynı şey söz konusu. Yine insanlığın tavrı maalesef ortadadır. Bazı ülkelerin ikiyüzlü, çifte standartlı, insanlık dışı tavırlarını anlamak mve kabul etmek mümkün değildir. Biz bütün sivillerin ölmesinin hepsine karşıyız. Dünyanın neresinde kim haksız yere bir sivili öldürüyorsa insanlığa karşı bir suç işlemiş demektir. Ama siviller arasında bir hiyerarşiyi kabul etmek falanca sivil ölürse, filanca sivil ölürse iyi demek manasına gelecek tavrın içerisine girmek de en az bu suçu işleyenler kadar yüz kızartıcı bir suçtur. Biz siviller arasında bir hiyerarşiyi de asla kabul etmiyoruz. Tarih sonuçta maalesef tekerrür ediyor. Burada herkes yaptıkları ve yapmadıklarından sorumlu. Biz Türkiye olarak başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere çırpınıyoruz.
Gazze'deki olaylar başladığından beri bu benim dördüncü uluslararası seyahatim. Herkese bir şey anlatmak, Türkiye'nin tezlerini ve Gazze'deki insanlık suçunun en azından acil bir ateşkes ve insani yardım koridorunun açılabilmesi için çırpınıyoruz. Kalıcı barışın temin edilmesi için çırpınıyoruz ama kıllarını kıpırdatmayanlar, katliamı bir tiyatro ve bir bilgisayar oyunu izler gibi izleyenleri, kurumları ve ülkeler olduğunu görüyoruz ve içimiz yanıyor. Bu kadar mı insanlıktan uzaklaştılar? Zor bir süreçteyiz ama bu sürecin sonunda İsrail süratle yalnızlaşacaktır. İsrail'e destek olanlar süratle yalnızlaşacaktır. İşte en son Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda İsrail'in 13-14 ülkenin dışında kimseden destek bulamamış olması bu kadar büyük siyasi güce, arkasında Amerika gibi bir dayısı olmasına rağmen İsrail'in yalnız başına kalmaya başladığının güzel bir örneğidir.
Artık süreç bizim hep söylediğimiz, Cumhurbaşkanımızın bütün uluslararası platformlarda ifade ettiği 'Dünya 5'ten büyüktür' tezi herkes tarafından gözlerine giren bir gerçek olarak anlaşılmaya başlanmıştır. Ben önümüzdeki dönemde, belki çok uzun bir süreyi almayacak şekilde dünyada yeni bir küresel, siyasi mimarinin inşa edilmeye başlanacağına inanıyorum. Bunu da inşallah göreceğiz.
"BM'DEKİ SİSTEM SAVAŞLARI DURDURMAK DEĞİL, SAVAŞLARI ARTIRMAK İÇİN KURULMUŞ BİR SİSTEM"
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda, 120 ülke Gazze'de "acil, kalıcı ve sürekli bir insani ateşkes çağrısında bulunarak çatışmaların durdurulmasının" istedi. 14 ülke karşı çıktı. Gazze'ye insani yardımların erişimi, sivillerin korunması ve İsrailli rehinelerin serbest bırakılması çağrılarını içeren tasarı, 15 üyeli Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde ABD'nin tek başına aleyhte oy kullanması sonucu veto edildi. BM'nin yapısı nasıl olmalı?
Bu BM'nin içerisinden bir çözüm olmaz. BM'de sistem çözüm üretmemek üzerine kurulmuştur. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda yüzlerce ülke bir şey söyleyecek. Bir tane ülke karşı çıkacağı zaman bunu uygulamayacaksınız. Şimdi İsrail'in bu toprak ilhakları ve işgalleri karşısında 100'ün üzerinde Birleşmiş Milletler kararı var. Hiçbirisi uygulanamıyor. İsrail sırtını dayamış oradaki dayılarına, 'Nasılsa bana bir şey olmaz' diye bakıyor. Böyle bir sistem olmaz. Bu sistem savaşları durdurmak değil, savaşları artırmak için kurulmuş bir sistemdir, öyle bir sistem haline döndü. Dünyanın hiçbir yerinde bir tane yerde bile savaşı çözebildiği mümkün değildir. BM'nin bırakın savaşı bugünkü dünya sisteminin insanların eliyle ortaya çıkmış olan birtakım krizleri de çözmesi mümkün değil. Örneğin göç meselesini çözemiyor, seyrediyor. Bu sorunu çözebilecek Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği olsa bile bunu çözebilecek ellerinde bir argümanları yoktur. Bu sistem iflas etmiştir, çöp tenekesine atılmıştır, insanlığın hayrına yeni bir sistem inşa edilmesi zaruridir, elzemdir. 'Hayır yapmayacağız' derlerse çok açık söylüyorum, dünya bundan sonra küresel büyük çatışma değil bölgesel ve küresel büyük çatışmalara gebedir. Allah korusun bunu önlemek için aklı başında olan herkesin siyasi görüşü ne olursa olsun, milli menfaatleri neyi gerektiriyorsa gerektirsin dünyada barışı sağlayacak bir mekanizmanın oluşturulması için gayret sarf etmesi lazım. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri bile Gazze'deki Refah Sınır Kapısından içeri giremiyor yani ne olacak? Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri giremiyorsa orası tamamen insafsızların insafına terk edilmiş demektir.
"BM'DEKİ SİSTEM TIKANMIŞ"
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulunda, ABD'nin Küba'ya yönelik ekonomik ve ticari ambargosunu kaldırması talep edilen karar tasarısı kabul edildi. ABD ve İsrail "hayır" oyu verirken Ukrayna "çekimser" oy kullandı. 187 ülke Küba'ya yönelik ambargonun kaldırılması yönünde oy kullandı. Bu sonuca rağmen Küba'ya yönelik ambargo devam ediyor…
Şimdi sistemin tıkanmış olmasının ötesinde başka bir şey daha yapmaya çalışıyorlar. Esas ürkütücü olan bu. Epeydir devam eden, maalesef Amerika'nın dış politikasında da zaman zaman gündeme gelen 'Bizden misin, onlardan mısın?' politikası var. Dünyayı bütün bölgesel krizlerde taraf tutmaya, bir tarafı şer cephesi, diğer tarafı ise hakikat cephesi gibi tanımlamaya çalışarak her tarafta kutuplaşmayı ortaya çıkaran ve bu kutuplaşmaların üzerinden dünyada barışı kalıcı olarak rafa kaldıran bir anlayış söz konusu. Bunlar doğru şeyler değildir ve böyle gitmez. Bunun mutlaka bir çözümü olacaktır. Allah korusun daha büyük, daha ağır faturalar ödeten savaşlara şahit olmayız ümit ederim.
"EL-EHLİ HASTANESİ'NİN BOMBALANMASINDAN DAHİ RAHATSIZLIK DUYMAYAN MECLİS BAŞKANLARININ OLDUĞUNU GÖRDÜM"
Asamble üyesi ülkelerin parlamento başkanlarına mektup göndererek, Orta Doğu'da barış ve güvenliğin sağlanması ve sürdürülmesi için ortak siyasi sorumluluğun yerine getirilmesi çağrısında bulundunuz…
Tarihi bir sorumluluğumuz olduğunu düşünüyorum, elimizdeki hangi imkan varsa bu imkanı kullanmamız lazım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı olarak Asya Parlamenterler Asamblesinin Dönem Başkanıyım. Bu imkanı kullanarak da çok sayıda ülkenin meclis başkanlığına yazı yazdık. Mektupta; Gazze'de acil ateşkes ve acil insani yardımın bir an evvel sağlanmasına yönelik ifadeler yeralıyor. İki devletli bir çözümden başka Ortadoğu'da Filistin-İsrail arasındaki meseleyi çözecek hiçbir ihtimal söz konusu değildir. Mektupta; 1967 sınırlarında başkenti Kudüs olan bir tam manasıyla bağımsız ve toprak bütünlüğü sağlanmış bir Filistin devletinin kurulması şart olduğu ifade ediliyor. Mektupla dünya kamuoyunda en azından ülkelerin parlamento başkanları nezdinde bir hakkı, adaleti, hakikati savunan bir sesin ulaştırılması sağladık. Ayrıca İSİPAB bünyesinde İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamento Başkanları olarak online bir toplantı yaptık. Söz konusu toplantıda yine bütün üye ülkelerin parlamento başkanlarıyla birlikte bu konuyu müzakere edip dünya gündemine getirme imkanımız oldu.
Son bir ay içerisinde 4 tane uluslararası gezi yaptım. Bunlardan 3'ü parlamento başkanları düzeyinde toplantılardı. Birisi İrlanda'da Avrupa Parlamentoları Başkanları toplantısıydı, ikincisi Yeni Delhi'de G-20 ülkeleri Parlamentoları Başkanlarıydı. Üçüncüsü, Prag'da Kırım Platformu Parlamentoları başkanları toplantısıydı. Bütün genel kurul toplantılarında bu Filistin meselesini gündeme getirdik, Gazze'deki insani drama dikkat çektik. İşin hem insani yönünü, hem de siyasi yönünü anlatıp uluslararası toplantılarda kayda geçirme imkanımız oldu. Üzülerek ifade ediyorum ki, başta Batılı ülkelerin bir kısmı olmak üzere bazı ülkelerin İsrail'den daha fazla İsrailci olduğunu da gördüm. Bu da üzüntü verici bir şey. Mesela El-Ehli Hastanesi'nin bombalanmasından dahi rahatsızlık duymayan meclis başkanlarının olduğunu gördüm. Bu insanlık adına utanç verici bir şeydi. Biz üzerimize düşeni yapmak mecburiyetindeyiz. Keşke elimizden gelse de daha fazlasını yapabilsek. Bu tarihi bir sorumluluktur.
Biz Filistin topraklarında 4 asır boyunca hükümran olmuş bir ecdadın torunlarıyız. Filistin'de 4 asır boyunca da hiçbir din kavgası, hiçbir mezhep kavgası, hiçbir etnik çatışmanın olmadığı bir 4 asır yaşanmış. Batılı siyasetçilerin de söylediği bir Osmanlı Filistin'de barış düzeni kurmuş. Bunun da şeyi çok açık dünkü konferansta da ifade etmeye çalıştım. Her insanı Allah'ın kulu, her insanı Hazreti İnsan olarak kabul etmişler ve bütün milletlerin eşit hak ve özgürlüklere sahip olduğu fikriyle hareket etmişler. O hepimizin bildiği Kanuni Sultan Süleyman zamanında Kudüs'ün giriş kapısına yazılan 'La İlahe İllallah İbrahim Halilullah' ibaresi insanlığın zirvesidir. Oradaki Yahudiler ve Hıristiyanlar rahatsızlık duymasın diye onların da kabul ettiği ortak bir peygamber olduğu için İbrahim Aleyhisselamı oraya yazmışlar. Allah'tan başka tanrı yoktur, İbrahim Aleyhisselam da Allah'ın arkadaşıdır, dostudur ibaresini oraya asmışlar. Böyle davranırsanız barış, huzur gelir.
Siyonistlerin düşündüğü gibi düşünürseniz. Yeşeya veya İşaya kehaneti nedir? 'Nil'den Fırat'a kadar olan bölgede Yahudilerden başka kimse kalmayacak ya da kalanlar Yahudilerin kölesi olmayı kabul edecek.' Böyle bir inanışla hareket ederseniz barış mı olur? Sadece Müslümanı değil, Hıristiyanları da tarih boyunca orada zulüm edenler bu ideolojinin sahipleridir. Maalesef işi bir de en tehlikeli boyuta taşıdılar. Bu kadarını beklemiyorduk açıkçası. Gazze'yi muhasara altına aldıklarının ikinci haftası Netanyahu başta olmak üzere söylenen sözler işin bir din savaşına döktüklerinin açık göstergesi. Birde buna Blinken gibi siyaset bilmeyen bazı adamların gelip 'Ben de bir Yahudi'yim' diye ateşe körükle gitmesi ya da yangına benzinle gitmesini de katarsanız. Ya da Amerikan Başkanı Biden'ın önceki yıllarda gerçi söylemiş: 'Siyonist olmak için Yahudi olmaya gerek yok' demesi. Bütün bunları ortaya koyarsanız bizim yıllardır uyardığımız evanjelist siyonist ittifakının artık son savaş olarak gördükleri bir safhaya geçtiğini gösteriyor. İşin bence en tehlikeli tarafı budur. İşin bu boyutu İsrail, Filistin, bölge ülkeleri, bölgesel çatışma vesaire bildiğimiz politik ve askeri bütün terminolojinin çok çok daha üstünde ve çok tehlikeli bir boyuta geçildiğini gösteriyor. İsrail'in bu saldırganlığı mutlaka ve mutlaka durdurulmalıdır. Aksi takdirde bu dünyayı bir uçuruma doğru sürükler.
"İSRAİL'İN EN BÜYÜK GÜCÜ İSLAM ÜLKELERİNİN PARAMPARÇA OLMASI"
İslam ülkelerinin başta İslam İşbirliği Teşkilatı olmak üzere bu süreçte iyi bir sınav verdiğini düşünüyor musunuz?
Bu sürecin son perdesi 1991 Amerikan'ın işgaliyle birlikte başladı. Bu bugünün meselesi değil. O günden bu yana geldiğimiz noktada İslam ülkeleri bakımından maalesef çok açık bir sonuç var. İslam ülkeleri paramparça hale geldi. Irak fiilen üçe bölündü, Suriye fiilen paramparça hale geldi, Libya ve Yemen bölündü, Lübnan parçalandı, Mısır ve Tunus siyaseten parçalandı. Böyle baktığınız zaman zaten İslam ülkeleri inisiyatifsiz hale geldi. İsrail'in bugün en büyük gücü elindeki muazzam askeri potansiyeli, muazzam bir medya desteği ya da dünyanın her yerinde hakim oldukları maddi destek ya da iş dünyasının desteği değil. Amerika'nın ortaya koyduğu sınırsız destek de değil. İsrail'in en büyük gücü İslam ülkelerinin paramparça gelmiş olması ve inisiyatifsizliğidir. Meseleye böyle baktığımız zaman sadece karşıdaki tarafı suçlamak tek başına yetmez.
İslam ülkelerinin hepsinin üzerine de büyük sorumluluklar düşüyor, büyük veballer düşüyor. İslam ülkeleri ve İsrail meselesini konuştuğumuz zaman da bu da oyunun son perdesidir. Esasında 1917'den itibaren başlatmak lazım. 1917'de İngilizler Ortadoğu coğrafyasına geldiğinden itibaren Osmanlı çekilmek mecburiyetinde kaldığından bu yana. Filistin meselesinde İslam ülkeleri ne kadar duyarsız davrandıysa, İsrail ve İsrail'i yöneten akıl ve onların arkasındaki Batılı güçler de o kadar duyarlı, o kadar şuurlu davrandılar. Dolayısıyla, bu biraz da şöyle karşı tarafa laf söyleyeceğiz de, biraz da iğnenin ucuyla bizim kendimize dokundurmamız lazım. 6 gün savaşlarındaki yenilginin sebebi nedir? Daha öncesine gidin: 1947'de Abdulkadir El Hüseyini İmam El Hüseyini Kudüs'teki o mücahitler o savaştan büyük mevziler elde etmişken, maalesef bölge ülkelerinden, Müslüman ülkelerinden doğru dürüst yardım göremediler. İsrail'in kuruluşunu sağlayan oradaki iş bilmezliktir, tutukluktur, ama bunun mukabilinde siyonistler hem de Avrupa'dan aldıkları savaştan çıkmış silahlarla birlikte İsrail'in kuruluşunu temin ettiler. İslam dünyasının uyanması bizim için de artık son alarmdır. Elindeki bütün imkanları, bütün potansiyellerinin en iyi şekilde değerlendirilmesi ve gerçekten bölgede barış ve sükûnetin sağlanabilmesi için, haklarını koruyabilecek bir gücü ortaya koymaları lazım.
'FİLİSTİN'DE İKİ DEVLETLİ BİR ÇÖZÜMDEN BAŞKA ÇÖZÜM YOKTUR' ANLAYIŞININ GİDEREK VE SÜRATLE YAYGINLAŞMASININ ÇOK OLUMLU"
Türkiye, Rusya ve Çin; Filistin'de iki devletli bir çözümü savunuyor. Katar, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin, Filistin'e destek açıklamaları oldu. Türkiye'nin de garantör olabileceği ifade ediliyor. Sorunu Türkiye'nin de olduğu bölge ülkeleri çözebilir mi?
Netanyahu hükümeti etrafında oluşmuş olan siyasi ve askeri bloğun artık bu teopolitik anlayıştan vazgeçmesini sağlayacak bir noktaya getirilmesi lazım. Bunlar için Ortadoğu'daki mesele bir askeri ve politik mesele değil bir inanç meselesidir. İsrail'in Gazze'ye saldırırken yaptıkları dansları görüyorsunuz. Öldürülmüş dört aylık bebeğin cesedini görürken sevinç çığlıkları atıyorlar. Tanrının krallığına bir adım daha yaklaştıklarını düşünüyorlar. Öncelikle dünyanın gerçekten bir barış istiyorsa buradaki aklı tutulmuş olan bu siyonist evanjelik ittifakı bir şekilde durduracak, onların geri adım atmasına sağlayacak baskıyı ortaya koyması lazım.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'ndaki bu oylamaların ve 'iki devletli bir çözümden başka çözüm yoktur' anlayışının giderek ve süratle yaygınlaşmasının bu anlamda çok olumlu olduğunu düşünüyorum. Hele hele bir garantörlük meselesi oluşturulabilirse. Daha evvel bazı bölgelerde yapıldığı gibi derhal acil bir uluslararası güç şeklinde Gazze'de bu garantörlüğün gereği yerine getirilebilirse İsrail'in bu ırkçı, faşist zihniyetinin biraz geri püskürtülmesi ve daha makul sınırlara gelmesi mümkün olur. Artık İsrail'in yalnızlaşma sürecine de girdiğini, en azından bu politikalarıyla yürümesinin çok kolay olmayacağını görmeye başlayacağını düşünüyorum. Dünyanın birçok yerinde de insaf sahibi, vicdan sahibi insanlar bunu eleştiriyorlar.
Mesela Amerika'nın büyük üniversitelerinden birisinde yönetim diyor ki: 'Eğer Filistin yanlısı gösteri yaparsanız herkesin kaydını silerim' 2 bin kişi üniversitenin meydanında toplanarak gösterisini yapıyor. Avrupa'da birçok bakanın, birçok milletvekilinin çok ciddi bir şekilde Filistin halkıyla dayanışma içerisinde olduğunu görüyoruz. Sanatçıların ve sivil toplum aktivistlerinin ciddi şekilde seslerini yükselttiğini görüyoruz. İşte Blinken konuşurken arkasında ellerini kırmızıya boyamış insanlar tepkisi tarihi bir fotoğraf. O aslında şu demektir: 'Ey Amerika'nın şuursuz yöneticileri, bu kan sizin de üzerinize sıçramış' demektir, Bunu söyleyenler de Amerikan vatandaşlarıdır. Kendileri de içleri yandığı için bunu söylüyorlar. Aynı şekilde mesela senatoya gelip orada gösteri yapan anti siyonist Yahudiler. Belki o Yahudiler Yahudi inancı bakımından Netahyahu ve Likud cephesindeki fanatiklerden çok daha fazla Yahudiliğe bağlı olan insanlar. Onlar da diyorlar ki, 'Siz Yahudi bile değilsiniz, Yahudilere de zarar veriyorsunuz.'
Dünyada şu mevcut İsrail Hükümeti'nin ve arkasındaki güçlerin politikalarını desteklemediğini açıkça ifade eden insanlar, çevreler olmaya başladı. Bunun hayra alamet olduğunu düşünüyorum. Yaklaşık 9 bine yakın insan maalesef şehit oldu. Bir barbarlığın, bir katliamın kurbanları oldular. Ama dünyada çoğunluk belki seyrediyor olsa bile, seyretmeyen nitelikli bir azınlığın olduğunu da görmemiz lazım. Bu nitelikli azınlık hangi dinden, hangi ırktan olursa olsun bu insanların ortaya koyduğu tavrın dünya siyasetinin geleceğini değiştireceğini düşünüyorum.