Bildik hikâyeler ve alıştığımız baskılar

Türkiye, NATO müttefikleriyle önemli bir müzakere süreci içerisinde. Teröre verilen desteği engellemek ve kendisine yönelik kuşatmaları kırmak için önemli bir fırsat. Durumun farkında olan Batı dünyası, yine tüm araçlarıyla Türkiye'ye yüklenmenin peşinde. Bunlar alışkın olduğumuz senaryolar. Medya üzerinden Türkiye karşıtı bir kampanya başlatılır. Tehditler ve şantajlar birbirini izler. Ve tabii ki şaşmaz biçimde ülke içinde de çeşitli korolar kurulur. Ve "NATO'da yalnızlaşacağız" nakaratı tekrar edilmeye başlanır.
İşin en tatsız kısmı da burası. Toplumda İsveç ve Finlandiya meselesinin ne ifade ettiğini anlamayan kimse yok. Veto yetkisinin önemli bir fırsat olduğunun herkes farkında. Ama böylesi bir durumda bile ortak söylem üretememek ve ortak bir tavır takınamamak çok üzücü.
Kimi uluslararası normlardan dem vurmaya başladı. Kimi Türkiye'nin pazarlık yapar gibi görünmesinin prestijine zarar vereceğini anlatıyor. Batılı dostlarımıza ayıp etmemek gerekirmiş. Üslubumuza dikkat etmek şartmış. Batı dünyasıyla ilişkileri germemek lazımmış. Sureti haktan görünen bu tür beyanların neredeyse tamamı ardında ya Batı'ya karşı bir eziklik ya da açık Batı yandaşlığı taşımaktadır. Kimi gerçekten Batılıların karşısında hakkını arayan bir Türkiye'yi ayıplı görüyor, kimi de Batı'nın çıkarlarını Türkiye'nin çıkarından daha üstün tutuyor.
Tabii ki Türkiye bu süreci başarılı biçimde yürütmeli. Tabii ki Türkiye gereksiz gerilimlerden kaçınmalı. Tabii ki üslup önemli. Yalnızlaşmayı kim ister? Ama kusura bakmayın da bu tür beyanlar konunun özüne hiç temas etmiyor. Batı ile ilişkiler zaten gerilimli. Ve bunun sorumlusu gerçekten Türkiye değil.
Teröre destek veren ve Türkiye'ye nefret kusan Batı, biz ne yaparsak yapalım ilişkileri germek için bir fırsat ve bahane arayışında olacaktır. Bugüne kadar yaptıkları, yapacaklarının teminatıdır. Ayrıca devletler arası ilişkiler öyle sandığınız gibi kibar normlar üzerinden yürümüyor. Hele Türkiye için o eşik çoktan aşıldı. ABD Başkanı, Türkiye'de hükümeti devirmekten bahsederken, PKK ve FETÖ'yü beslerken, Türkiye'ye açıkça yaptırım uygularken, parasını ödediğimiz ve ortağı olduğumuz uçakları vermezken her şey normal de biz hakkımızı ararken mi ayıp oluyor? Bu tür lafların zerre kadar anlamı yok. Hepimiz biliyoruz.
Gerçekten Türkiye'yi önceliyorsanız sayın dökün önümüze Türkiye'nin müzakerelerde mesela hangi maddelere odaklanması gerektiğini. Ahlakçılık edebiyatı yapmak yerine somut bir öneriniz varsa dinleyelim. Ama yok! Neymiş? Türkiye dikkat etmeliymiş. Neye? Batı'yı üzmemeye. Yok böyle hesap. Türkiye hakkını sonuna kadar arayacaktır.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.