Başkan Erdoğan'dan tarihi değiştiren Somali ziyareti! Bir halka umut olmak
Somali Federal Cumhuriyeti Adalet Bakanı Abdulkadir Muhammed Nur, Başkan Recep Tayyip Erdoğan'ın 2011 yılında ülkesine gerçekleştirdiği ilk ziyaretin önemini değerlendirdi. Başkan Erdoğan'ın bir halkın kaderini değiştiren ziyarete imza attığını belirten Abdulkadir Muhammed Nur, İstanbul’dan gelen ışık Somali’yi aydınlatır mı? algısına vurgu yaptı.
Yirmi yılı aşkın süredir devam eden yıkıcı iç savaş ve ardından gelen terör, Somali'nin başkenti Mogadişu'da kurşun deliği isabet etmemiş tek bir bina bırakmamıştı. Bunlar, kimi zaman kardeşin kardeşe kimi zaman da Somalililerin işgalci güçlere yönelttiği silahlardan çıkan, hedefini tutturamamış kurşunlardı. Güvenliğinden sorumlu olduğum Cumhurbaşkanlığı Sarayı da bu kurşunlardan nasibini almıştı. 2009 yılının başında sıcak bir Mogadişu gününde bir yandan gökyüzünün masmavi pürüzsüzlüğüne, diğer yandan ise kurşun deliklerinden çökme noktasına gelmiş Cumhurbaşkanlığı Sarayının duvarlarına bakmaktan kendimi alıkoyamıyordum. İkisi arasındaki alabildiğine derin çelişki beni savaşın en şiddetli günlerine götürmekle kalmıyor, aynı zamanda ülkemi açlık, sefalet ve silahların gölgesinden kurtarmanın yollarına dair hayaller kurmaya sürüklüyordu.
Tam o sırada gelen bir dost sesi gözlerimi duvardan ayırmama neden oldu. Gelen kişi uzun zamandır tanıdığım, bilgeliği ve tecrübesiyle beni her zaman etkilemeyi başaran bir parlamenter dostumdu. Yıkılmaya yüz tutmuş duvara baktığımı görünce bana dönüp "Jaamac! Kurşun izleriyle paramparça olmuş Cumhurbaşkanlığı'nın duvarları sıradan duvarlar değildir; vatanın paramparça olmuş bağrıdır." dedi. Gerçekten de öyleydi. Yenilen her kurşunda Cumhurbaşkanlığı'nın duvarları değil, vatan yara almış ve paramparça olmuştu. Duvarları delik deşik eden şey geçmişin travmaları olsa da artık geçmiş sadece bir daha tekrarlanmasın diye çocuklarımıza anlatabileceğimiz hikayelerden ibaretti. Artık önemli olan tek gerçek, vatanımın ve halkımın yaralarının nasıl sarılacağıydı.
İSTANBUL'DAN GELEN IŞIK SOMAL'Yİ AYDINLATIR MI?
Dostumun da benim gibi Somali'nin geleceği ve halkımız için hayalleri vardı. Fakat onu asıl üzen husus sadece Somali'nin değil, İslam aleminin ve ümmetin içinde bulunduğu içler acısı durumdu. Ona göre ümmetin şehirleri karanlıklar altındaydı, tek ışık ise İstanbul'dan geliyordu. Çünkü Davos'un heyecanı arkadaşımın kalbinde hâlâ sönmemişti. Tarih boyunca zulme sessiz kalmamakla övünmüş bir milletin lideri 2009'un başında Davos Zirvesi'nde bir kez daha zulme sessiz kalmamış ve arkadaşım dahil bütün dünya Müslümanlarının kalbine su serpmişti. Osmanlı döneminde hilafetin başkenti olan İstanbul'un o günlerde Türkiye'nin başkenti ve İstanbul'a sahip olanların da kurtarıcı gibi anılması, benim için yadırganacak bir durum değildi. Dedelerinden Osmanlı-Somali ilişkilerine dair hikayeler dinleyerek büyümüş dostumun heyecanı, o gün benim aklıma Türkiye'ye gitme fikrini sokmuştu. Çünkü geçmişte "Müslümanlar hacca gidebilsin diye Portekizlilere karşı savaş gemilerini Afrika'nın doğu kıyılarına gönderen Müslüman Türkler bugün de Somali ayağa kalsın diye ellerinden geleni yapar" algısı bende yer etmişti.
TÜRK-SOMALİ DOSTLUĞU İÇİN YENİ BİR FIRSAT
O günlerde Sayın Cumhurbaşkanımız ile sık sık yurt dışına çıkıyor, uluslararası toplumdan destek toplamak için çeşitli ülkeleri ziyaret ediyorduk. 2009 yılının sonlarına doğru İstanbul'da gerçekleşen İslam İşbirliği Teşkilatı Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi (İSEDAK) Ekonomi Zirvesi için davet aldığımızda Somali heyetiyle geri dönüşü olmayan bir yola çıkmıştım. Toplantı sonunda Sayın Cumhurbaşkanımızdan yarıda kalan eğitimimi tamamlamak için Türkiye'de kalma izni istedim ve Türkiye'ye yerleştim. Bir yandan Kâtip olarak Ankara'da bulunan elçiliğimizde görevime başlarken diğer yandan da önce dil eğitimi aldım, ardından da Mekteb-i Mülkiye'de lisans eğitimime başladım. Türkiye'ye gelme ve Türkiye ile yakın ilişkiler kurma fikrini bana aşılayan kişinin, Eş-Şebab tarafından katledildiğine dair acı haberi ise eğitimimi sürdürdüğüm günlerde, Türkiye'de aldım. Eş-Şebab'ın acımasızlığı onu öldürse de onun bana aşıladığı fikirleri asla öldüremedi.
2011 yılının başlarında son 60 yılın en büyük kıtlık ve kuraklığı yaşandığında Somali'de iç savaş ve terör nedeniyle çökmüş devlet kapasitesinin yetersizliği sonucu insanlık dramları yaşanmaya başladı. İç savaştan bu yana Somali konusunda üç maymunu oynayan dünya, yaşanan bu drama karşı da sessiz kalmayı tercih etmişti. O günlerde genç bir diplomat olarak Türkiye'de bulunan benim için ise bir fırsat doğmuştu. "İstanbul'da yanan ışık neden Somali'yi aydınlatmasın?" sorusunu sormaktan kendimi alıkoyamıyordum. "Her fırsatta zulme karşı sesini yükseltmiş bir milletin lideri, açlığa, sefalete, çocukların annelerin gözleri önünde ölüp gitmesine neden sessiz kalsın." diyordum.
SOMALİLERİN KADERİNİ DEĞİŞTİREN GÜN: 19 AĞUSTOS 2011
İstanbul'da yanan ışığın başka yerleri nasıl aydınlattığı sorusu dahil sorduğum tüm soruların cevabını, o dönem başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan ile beraberindeki heyeti taşıyan Türkiye Cumhuriyeti'ne ait ANA adlı ay yıldızlı bir uçağın 19 Ağustos 2011'de Mogadişu semalarında görünmesiyle aldım. Dünyanın adını bile duymak istemediği ülkeme 20 yıl sonra ilk defa bir başbakan, kendi ve beraberindeki kalabalık heyetin canını tehlikeye atarak gelmişti.
Diplomat olarak görev yaptığım o günlerde Somali'deki durumu Türkiye Dışişleri Bakanlığı'na bildirmiş, ardından ise ne gerekiyorsa yapılacağına dair söz almıştık. Ricamız doğrultusunda Somali'deki açlık ve kuraklığa sessiz kalmayan Türk devlet kurumları zaten Sayın Erdoğan'ın ziyareti öncesinde gerekli girişimlerde bulunmaya başlamışlardı. Bir yandan Türk Kızılayı, Türkiye Diyanet Vakfı (TDV) diğer yandan ise Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) gibi Türk kurumları gerekli çalışmaları başlamıştı. Türkiye'den Somali'ye insani yardım taşıyan ilk uçağın içerisinde ben ve o dönem TİKA Başkanı olan, şu anki Sayın Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Serdar Çam Bey de bulunuyorduk. Bu yolculukta ben vatanıma, Serdar Bey ise kendisini orada ne beklediğini bilmeden bir bilinmeze uçuyordu. Fakat bugünden bakınca daha iyi anlıyorum ki Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ve bizim yolculuklarımız arasında önemli bir fark vardı. Biz Somali'ye insani yardım, Sayın Cumhurbaşkanı ise umut taşıyordu. Yirmi yıldır acı, gözyaşı ve kederle yoğrulmuş bir milletin yüzüne ilk defa bu seyahatle birlikte umut ışığı vurmuştu. Sayın Erdoğan, bütün dünyaya "Komşusu açken tok yatan bizden değildir." diye haykırıyor ve tüm Müslümanları iftar sofralarını Somalililere açmaya davet ediyordu. Sayın Erdoğan'ın Somali ziyareti sadece Türk medyasında değil, bütün dünya medyasında Somali'de yaşanan insani drama karşı bir duyarlılık oluşturdu. Hem Somali'de yaşayan Somalililer hem de diasporada yaşayan Somalililer Türklerin liderinin bu seyahatini büyük bir mutluluk ve sevinçle karşıladı. Ben ise genç yaşımda, ülkeme umut getiren Sayın Erdoğan'ın seyahatine vesile olanlardan birisi olmanın mutluluk ve gururunu yaşamaktaydım.
TÜRKİYE'NİN VİCDAN EKSENLİ SOMALİ POLİTİKASI
Somali'nin adını bile duymak istemeyen birçok Batılı siyasetçi ve yazar, Sayın Erdoğan'ın kendi ve beraberindekilerin hayatını tehlikeye atarak gerçekleştirdiği bu ziyareti, kolaya kaçıp "neo-Osmanlıcı bir politikanın tezahürü" şeklinde görmeyi tercih ettiler. Türk ve Osmanlı tarihini Mekteb-i Mülkiye'nin dar koridorlarında öğrenmiş bir öğrenci, Türk siyasetinin bugününü Ankara'nın kulislerinde gözlemlemiş bir diplomat ve Türkiye'nin yeni Somali açılımının bütün süreçlerine şahit olmuş bir Somalili olarak açıkça söyleyebilirim ki Sayın Erdoğan'ın ziyareti vicdanın şekillendirdiği bir politikanın sonucudur. Bu yüzden de Somali'de yaşanan drama sessiz kalamayacağını gerçekleştirdiği seyahatle gösteren Sayın Erdoğan, seyahat sonrasında da verdiği sözlerin arkasında olduğunu icraatlarıyla gösterdi. Somali'de yaşanan dramı bitirmek ve Somali devletinin yeniden ihya ve inşasına katkı sunmak, Sayın Erdoğan'ın ziyareti sonunda Türkiye'nin bütün kurumlarının dahil olduğu bir süreç haline geldi. Türk insanı da bu devlet politikasına kendi rızkından ayırdıklarını Somalililerle paylaşarak katıldı ve ne kadar yardımsever olduğunu her fırsatta gösterdi. Yaşlı kadınlar kollarında kefen parası diye sakladıkları bileziklerini, çocuklar ise kumbaralarında biriktirdikleri harçlıklarını Somali'ye göndermekten çekinmediler. Bir yandan sivil toplum, diğer yandan ise belediyeler ve devlet kurumları her alanda Somali'de devletin ayağa kalkması için çalıştılar. Sayın Erdoğan'ın ziyaretinden sonra Somali Türkiye'nin ana gündem maddelerinden biri haline gelmişti. Ankara'da konsolosluğun önünde Somali'ye gitmek isteyenlerin vize kuyruğu sessiz sakin bir elçilik için şaşılacak boyutlara gelmişti. Konsoloslukta çalışan kısıtlı sayıdaki arkadaşımız vize yetiştirebilmek için gece gündüz çalışıyorlardı.
On yıl önce bugün Sayın Erdoğan'ın gerçekleştirmiş olduğu ziyaret sadece Somali'ye umut olmadı; aynı zamanda Türk-Somali kardeşliğinin bugünlere gelmesini sağladı. Türkiye iç savaş sırasında çökmüş olan Somali'nin devlet kapasitesini sömürüye değil, karşılıklı dostluk ve muhabbete dayanan Türk modeli ile yeniden inşa etmek için çaba harcayarak diğer devletlerden farkını ortaya koydu. Bugün Somali'de en merkezde yaşayandan en kırsalda yaşayanına Türk insanının yardımını almamış Somalili bulmak zordur. Türk yardım modelinin doğrudan insana dokunan yapısı Somalililerin Türkiye'ye olan sevgisinin asıl nedeni oldu. Bugün Türkiye ihtiyaç sahibi Somalililere balık vermek ve onları kendine bağımlı yapmak yerine TİKA, Türk Kızılayı, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB), Diyanet ve adını burada sayamadığım birçok sivil toplum örgütleri aracılığıyla Somalilere daha sürdürülebilir olan balık tutmayı öğretmeye çalışıyor. Öte yandan da Somali devleti ayağı kalkabilsin diye gerçekleştirdiği teknik yardımlarla Somali Milli Ordusu başta olmak üzere Somali'nin devlet kurumlarının yeniden inşası hususunda elinden gelen çabayı harcıyor.
DOĞU AFRİKA'YA İSTİKRAR GETİRİCİ BİR AKTÖR: TÜRKİYE
Türkiye'nin Somali'ye olan gönülden desteği sadece Somali'nin istikrarı için değil, Afrika Boynuzu'nun istikrarı ve refahı için de önem arz ediyor. Bu kapsamda, iç savaş ve terör nedeniyle yerle bir olan devlet fonksiyonlarının güçlendirilmesi çabaları Afrika Boynuzunun istikrarı ve güvenliğinin sağlanmasında merkezi bir rol üstleniyor. Bu noktada Türkiye, özelde Somali Milli Ordusu ve diğer devlet kurumlarının, genelde ise Somali devletinin yeniden inşasında etkin rol oynayarak Afrika Boynuzu'nun terörden arındırılması ve istikrarsızlıkların ortadan kaldırılması noktasında kendisini değerli bir kaldıraç haline dönüştürdü. Türkiye'nin Somali'deki ulaşım ve iletişim altyapılarının inşasındaki rolü, güvenlik ve emniyet hizmetlerinin hem eğitim hem de güçlendirilmesi anlamındaki değerli katkıları Somali'nin devlet inşasında oldukça önemli bir yerde duruyor. Bu nedenle de Türkiye'nin desteğiyle Somali devletinin yeniden ayağa kalkıp ve terörle mücadelede başat aktör olması Doğu Afrika'da terör ve istikrarsızlığın sonunu getirme kapasitesine sahip.
Her ne kadar dost ve kardeş Türkiye'nin gönülden çabaları devam etse de Somali'de istikrarın ve güvenliğin sağlanması konusunda hâlâ bazı zorluklarla karşılaşılıyor. Bu sorunların en başında, ulusal bilinç eksikliği ve egemenlik tesisinde karşılaşılan zorluklar geliyor. Türkiye gibi değerli partnerlerin desteğiyle Somali'de, devlet fonksiyonlarının inşasının yanı sıra ulusal bilincin teşviki Somali için kritik önemde. Ulusal bilincin sağlanması, beraberinde merkezi otorite ve egemenliğin de ülkenin ulusal sınırları içinde tam etkinliğini pekiştirebilecektir. Bu durum, Somali halkı ve devleti için önemli bir öncelik oluşturuyor. Türkiye'nin gönülden desteği ve Somali devletinin inşasındaki insani yaklaşımı devletleşme sürecini başlatmıştır. Fakat halkın Somali devleti çatısı altında kenetlenmesini sağlayacak ulusal bilincin oluşturulması ve tam egemenliğin tesisi, Somali'deki diğer krizlerin de çözülmesi için şart.
SOMALİ'DE İSTİKRAR VE HUZURUN ANAHTARI
En son 15 Temmuz 2016'daki kanlı darbe girişiminde görüldüğü üzere, Türk milleti kendi devletine zarar geleceğini gördüğü anda ulus olma bilincini bir silah olarak kullanarak bütün farklılıklarını devletinin bekası için bir kenara koymayı başarabilmektedir. Somali halkının da bu noktada kriz anlarında farklılıklarını bir kenara koyup, ulusal bir bilinçle Somali'nin bekası ve Somalililerin huzur ve refahı için ortak paydada buluşmaları elzem. Somali devletini tam bağımsız kılacak bu ulusal bilinç, hem tek taraflı ve çıkar odaklı dış müdahaleleri hem de istikrarsızlıkların ortadan kaldırılmasını kolaylaştıracaktır. Tarihin birçok döneminde görülen basit çıkarlar temelinde beliren kabileci anlayış, Somali'nin varlığının ve bütünlüğünün sürdürülmesinde en büyük engellerden birisidir. Bugün bir kez daha vurgulamak gerekir ki, farklılıkların çatışma değil, zenginlik oluşturduğu anlayışına dayanan bir ulusal Somali bilinci Somali'ye istikrarın gelmesi ve halkımızın refaha kavuşmasında altın bir anahtardır. Çatışma ve krizlerden yorulmuş Somali halkı bugün bunu başarabilecek güç ve ruha ziyadesiyle sahip.
On yıl önce Sayın Erdoğan'ın Somali'ye gerçekleştirdiği ziyaretin ardından Türk toplumu coğrafi olarak kendinden çok uzakta yaşayan bir toplum için, Somali için kenetlenme başarısını gösterdi. Hem Somali'de hem de Somali dışında yaşayan biz Somalililerin de aynı bilinçle bütün farklılıklarımızı bir kenarı bırakarak refah, huzur ve barış içinde bir Somali için çalışmamız gerekiyor. Türkiye gibi Somali'nin istikrarına ve refahına yatırım yapan kardeşlerimizin desteğiyle müreffeh bir Somali'yi kuracak bu bütünleştirici ve birleştirici ruhu oluşturabileceğimize inancım tam.