Danıştay'dan İstanbul Sözleşmesi hakkında son dakika kararı: Yürütmeyi durdurma talebi reddedildi
Danıştay, İstanbul Sözleşmesi'ne ilişkin Cumhurbaşkanı kararının yürütmesinin durdurulması talebini reddetti. CHP, Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesine ilişkin Cumhurbaşkanlığı kararının iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle nisan ayında Danıştay'a başvuruda bulunmuştu.
Türkiye'nin 1 Temmuz'da İstanbul Sözleşmesi'nden ayrılmasını öngören Cumhurbaşkanı kararıyla ilgili, Danıştay 10'uncu Dairesi'nde CHP, İYİ Parti ve sivil toplum kuruluşlarının aralarında bulunduğu tüzel ve gerçek kişiler tarafından davalar açıldı. Dava dilekçelerinde, 'kararın iptali ve yürütmesinin durdurulması' talep edildi. Danıştay 10'uncu Dairesi, davalar hakkında nihai kararını verdi. Verilen kararda, İstanbul Sözleşmesi'ne ilişkin Cumhurbaşkanı kararının yürütmesinin durdurulması talebi reddedildi.
7 SAYFALIK SAVUNMA
Cumhurbaşkanlığı, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararı sonrası açılan davalar hakkında Danıştay'a dün 7 sayfalık bir savunma gönderdi. Savunmada, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararının iptali istemiyle açılan davaların 'haksız ve hukuki dayanaktan yoksun' olduğu gerekçesiyle reddi istendi. Sözleşmeden çekilme kararının münhasıran Cumhurbaşkanın yetkisine tabi olması nedeniyle yargı denetimi dışında olduğuna değinildi. Sözleşmenin Cumhurbaşkanlığı kararı ile feshedilmesinde Anayasa aykırılık bulunmadığı vurgulandı. Yine sözleşmeden çekilme kararının, 'kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi hususunda hukuki olarak veya uygulama bakımından bir eksikliğe yol açmayacağı'na dikkat çekildi.
NE OLMUŞTU?
20 Mart tarihinde, Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden ayrıldığına dair Cumhurbaşkanlığı Kararı, Resmi Gazete'de yayımlanmıştı.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan imzasıyla yayımlanan karara göre, 19 Mart 2021'deki Cumhurbaşkanı Kararı ile Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedilen sözleşmenin sona erme tarihi 1 Temmuz 2021 olarak tespit edildi. Söz konusu karar, 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3'üncü maddesi gereğince verildi.
TÜRKİYE'NİN ÇEKİLME NEDENLERİ NELER?
Türkiye'nin, 'İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesinin temel sebepleri yedi başlık altında sıralanıyor:
1- İstanbul Sözleşmesi, LGBT ideolojisi savunuculuğuna indirgendi. LGBT'nin bazı kesimler tarafından meşru evrensel hukuk normu şeklinde dayatılmasının önüne geçilecek.
2- Milli ve manevi değerler ile Türk aile yapısında LGBT propagandasının oluşturduğu rahatsızlık giderilecek.
3- LGBT ideolojisi üzerinden inşa edilmek istenilen diplomatik ve siyasi baskı engellenecek.
4- Kadın hakları meselesi LGBT odaklı tartışmaların tahakkümünden kurtarılacak.
5- Sözleşmenin toplum değerleri ile bağdaşmayan kısımlarının, Türkiye'nin kadına şiddet ile mücadelesine ve kadın hakları konusundaki adımlarına gölge düşürmesinin önüne geçilecek.
6- LGBT'yi işaret eden ifadeler sebebiyle rahatsızlık duyan kesimlerin kadına yönelik şiddete karşı desteğinin konsolide edilmesi sağlanacak.
7- Kadına şiddet ile mücadelede iç hukuka dayalı uygulamaların iyileşmesine odaklanmak için gerekli zihinsel paradigma değişikliğine engel olan 'cinsel yönelim' unsuru ortadan kalkacak.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ'NİN GEÇMİŞİ VE İÇERİĞİ
Resmi Gazete'de 8 Mart 2012'de yayımlanan İstanbul Sözleşmesi, Avrupa Konseyi üye devletleri ile bazı ülkeler tarafından imza altına alındı. Sözleşme, onay yeter sayısına (10) ulaştığı 1 Ağustos 2014'te yürürlüğe girdi.
Sözleşmede, "kadına karşı şiddet", "aile içi şiddet", "toplumsal cinsiyet", "kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet" ve "mağdur"un tanımı ayrı ayrı ele alınırken, "kadın" teriminin 18 yaşından küçük kızları da kapsadığı ifade edildi.
Sözleşmedeki bazı kavramlar ve tanımlamaları şu şekilde geçiyor:
"Kadına karşı şiddet: Kadınlara karşı bir insan hakları ihlali ve ayrımcılık anlaşılacak ve bu terim, ister kamu ister özel yaşamda meydana gelsinler, söz konusu eylemlerde bulunma tehdidi, zorlama veya özgürlüğün rastgele bir biçimde kısıtlanması da dahil olmak üzere, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zarar ve acı verilmesi sonucunu doğuracak toplumsal cinsiyete dayalı tüm şiddet eylemleri olarak anlaşılacaktır.
Aile içi şiddet: Eylemi gerçekleştiren, mağdurla aynı ikametgahı paylaşmakta olsun veya olmasın veya daha önce paylaşmış olsun veya olmasın, aile içinde veya aile biriminde veya mevcut veya daha önceki eşler veya birlikte yaşayan bireyler arasında meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik şiddet eylemleri olarak anlaşılacaktır.
Toplumsal cinsiyet: Herhangi bir toplumun, kadınlar ve erkekler için uygun olduğunu düşündüğü sosyal anlamda oluşturulmuş roller, davranışlar, faaliyetler ve özellikler olarak anlaşılacaktır.
Kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet: Bir kadına karşı, kadın olduğu için yöneltilen veya kadınları orantısız bir biçimde etkileyen şiddet olarak anlaşılacaktır.
Mağdur: A ve b fıkralarında belirtilen davranışlara maruz kalan herhangi bir şahıs olarak anlaşılacaktır.
Kadın: 18 yaşından küçük kızları da kapsayacaktır."
12 BÖLÜM 81 MADDE
Amacı, "Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetten arınmış bir Avrupa yaratmayı hedef edinmek" şeklinde belirlenen İstanbul Sözleşmesi, 12 bölüm 81 maddeden oluşuyor.
Şiddete maruz kalanlara yönelik destek ve buna karşı tedbir alma, cezalandırma gibi birçok konuda tarafları yükümlülük altına alan sözleşmede, kadınlarla erkekler arasında "de jure" ve "de facto" eşitliğin gerçekleştirilmesinin kadına karşı şiddetin önlenmesinde temel bir unsur olduğuna işaret ediliyor.
Sözleşmede, kadına karşı şiddetin, kadınlarla erkekler arasında tarihten gelen eşit olmayan güç ilişkilerinin bir tezahürü olduğu ve bu eşit olmayan güç ilişkilerinin, erkeklerin kadınlara üstünlüğüne, kadınlara karşı ayrımcılık yapmalarına ve kadınların tam anlamıyla ilerlemelerinin engellenmesine yol açtığı belirtilerek, kadına karşı şiddetin yapısal özelliğinin toplumsal cinsiyete dayandığı gibi birçok konuda taraf ülkelerde görüş birliği oluştuğu vurgulanıyor.
Sözleşme, "kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi" üzerine şekillenirken içeriğindeki bazı maddelerde yer alan terimler, bazı STK, akademisyen, gazeteci ve hukukçuların tepkisine neden oluyor.
İstanbul Sözleşmesi'nin "Temel haklar, eşitlik ve ayrımcılık yapılmaması" konusunu düzenleyen 4. maddede geçen "cinsel yönelim" ve "toplumsal cinsiyet kimliği" ifadeleri, özellikle kamuoyunda tartışmaların odağındaki konular arasında yer alıyor.
Sözleşmeye karşı çıkan ve Türkiye'nin bu sözleşmeden çekilmesini isteyenler, İstanbul Sözleşmesi'nin toplumsal desteğini kaybettiğini, aile kurumu ve eşler arası ilişkilerde problemlerin ortaya çıktığını savunuyor.
İstanbul Sözleşmesi'nin 6 yıllık uygulamasında aile yapısının güçlenmediğini ve kadın cinayetlerinin de devam ettiğine dikkat çekilen bu görüş, ayrıca sözleşmeyi kendisine kalkan yapan LGBT ve bazı marjinal grupların, gelecek kuşakları riske attığını da ifade ediyor.
Bu görüşlerin karşısında yer alan kesim ise İstanbul Sözleşmesi'nin kadınların en başta yaşam hakkı olmak üzere toplumdaki konumunu koruduğuna ve yükseltmeyi amaçladığına vurgu yaparak sözleşmeyi sahipleniyor.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ'NİN TARTIŞILAN MADDELERİ
İstanbul Sözleşmesi'nde bulunan, Türk toplum yapısına uymadığı gerekçesiyle eleştirilen kavramlar ve bu terimlerin geçtiği maddelerden bazıları şunlar:
"Madde 2/2: Taraflar bu sözleşmenin hükümlerinin uygulanmasında toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin kadın mağdurlarına özel olarak dikkat göstereceklerdir.
Madde 4/3: Taraflar bu sözleşme hükümlerinin, özellikle de mağdurların haklarını korumaya yönelik tedbirlerin, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüş, ulusal veya sosyal köken, bir ulusal azınlıkla bağlantılı olma, mülk, doğum, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen veya mülteci statüsü veya başka bir statü gibi herhangi bir temele dayalı olarak ayrımcılık yapılmaksızın uygulanmasını temin edeceklerdir.
Madde 14/1: Taraflar, yerine göre, tüm eğitim seviyelerinde resmi müfredata, kadın erkek eşitliği, toplumsal klişelerden arındırılmış toplumsal cinsiyet rolleri, karşılıklı saygı, kişisel ilişkilerde çatışmaların şiddete başvurmadan çözüme kavuşturulması, kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve kişilik bütünlüğüne saygı gibi konuların, öğrencilerin zaman içinde değişen öğrenme kapasitelerine uyarlanmış bir biçimde dahil edilmesi için gerekli tedbirleri alacaklardır."
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU: Aile içi ve kadına karşı şiddetle mücadele, kadın cinayetlerini önleme konusunda bizi toplumumuza karşı sorumlu kılan, İstanbul Sözleşmesi'nin varlığı değildir.
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL: Bizim için kadına yönelik şiddetle mücadele, bir insan hakları mücadelesidir. Bu anlayışla tüm kurumlarımızla birlikte insanımızın onurunu, aileyi ve toplumsal dokumuzu korumaya devam ediyoruz.
AK PARTİ KADIN KOLLARI BAŞKANI AYŞE KEŞİR: Medeniyetimizden aldığımız güçle, eğitimde fırsat eşitliği, istihdam, siyasal katılımda, kadını güçlendiren, ailenin çözüm üretim kapasitesini arttıran ve toplumu güçlendiren politikalarımız "güçlü kadın güçlü Türkiye" anlayışı ile devam edecektir.