Bakanı Mustafa Varank şehit ağabeyi ve 15 Temmuz gecesi yaşananları anlattı!
Sanayii ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank şehit ağabeyi İlhan Varank'ı ve 15 Temmuz gecesi yaşadıklarını ilk kez anlattı: En karanlık gece milletimizin cesaretiyle destana dönüştü. Cumhurbaşkanımızın kararlılığı ve dik duruşu, milletimizin kenetlenmesi tarihin akışını değiştirdi. Bu duruş elbetteki dünyaya örnek oldu...
Sanayii ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, FETÖ'nün hedef aldığı en önemli kişilerden. Varank; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın FETÖ'yle mücadeleye başladığı günlerde başdanışman olarak hep yanında yer aldı. FETÖ tarafından yasadışı telefonu dinlendi ve adım adım takip edildi. 15 Temmuz darbe girişiminde Saraçhane'de İstanbul Büyükşehir Belediyesi önünde ağabeyi Prof. Dr. İlhank Varank şehit oldu. Mustafa Varank, dersane sürecinden 15 Temmuz darbe girişimine yaşadıklarını ilk defa SABAH'a anlattı.
15 Temmuz'da Antalya'da ailemle tatildeydim. Akşam farklı vatandaşlarımızdan mesajlar ve telefonlar gelmeye başladı. Uçakların alçak uçuş yapmaya başladığı haberleri geldi; bir kalkışma olduğu ortaya çıkmaya başladı.
Bütün gece, darbenin püskürtülmesi için koordinasyon ve takip süreciyle uğraştık. Ailemle helalleşip, başımıza bir şey gelirse ne yapmaları gerektiğini onlara tembih edip otelden ayrıldım. O zamanki Antalya Büyükşehir Belediye Başkanımız Menderes Bey beni aldı, birlikte Valimiz Münir beyin konutuna geçtik. .
Kimsenin kimseye güvenemediği bir gecede, herbiri kendi başına bir kahramanlık hikayesi diyebileceğimiz olaylara şahit oldum. TRT'de darbe bildirisi yayınlanınca TÜRKSAT Yönetim Kurulu üyesi olarak, Genel Müdürü arayıp TRT yayınının kesilmesi gerektiğini söyledim. TÜRKSAT personeli o gece kahramanca mücadele etti. Bir süreliğine de olsa TRT yayınını kesmeyi başardılar. O gece TÜRKSAT'ta iki arkadaşımız şehit edildi. Ankara Büyükşehir Belediyesi'ne ait kamyon ve otobüsleri yollara çıkararak askeri birliklerin önüne barikat olarak yığdık. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nin korunmasına yönelik MİT'teki arkadaşlarla istişareli kritik adımlar attık. Özel kuvvetler komutanı Zekai Paşa arkadaşlar vasıtasıyla bize haber gönderdi.
ACI HABERİ TELEFONDA ALDIM
Tabi ilerleyen saatlerde önce Erol Abi (Olçok) ile oğlunun, ardından da ağabeyimin şehadet haberini aldım. Ağabeyimin şehadet haberiyle artık bir an önce İstanbul'a ulaşmanın peşine düştüm. Sabaha karşı İstanbul'a gittim.
Rahmetli ağabeyim yakın zamanda profesör olmuştu. Üniversitede idari görevleri vardı, bölüm başkanlığı yapmıştı. O gece askerin bir kalkışma yaptığı anlaşılınca, okuldaki akademisyenlerin olduğu gruplarda bu konu elbette konuşuluyor, tartışılıyor. Orada "Arkadaşlar, biz de korkarsak herkes korkar, ben dışarı çıkacağım" yazarak evinden ayrılıyor. Önce Vatan Caddesi'ne giderek Emniyet Müdürlüğü'nü teslim almak isteyen darbecilere karşı mücadele etmiş. Zaten aracını da daha sonra caddeye yakın bir yerde bulduk. Ardından, polisin de yönlendirmesiyle Saraçhane'ye İBB'nin önüne yönelmiş. Orada da direniş yaşanmış.
Beni o gece önce Sağlık Bakanımızın özel kalemi arayarak, ağabeyimin yaralanmasıyla ilgili bir bilgi aldıklarını söyledi. Şehadetini biliyorlarmış ama bana söylemediler. Ağabeyimin telefonunu aradım. Telefonu açan kişi, "Abi telefonun sahibi çok yiğit bir ağabeydi. Biraz önce vuruldu, götürdüler, telefonu burada kaldı. İBB'nin önündeyiz asker bizi tarıyor" dedi. Son dakikaya kadar cesurca mücadele ettiğini, etrafına korkmayın diye seslendiğini söylediler.
İBB önünde rahmetli ağabeyimle birlikte 13 kardeşimiz darbeciler tarafından şehit edildi. O gün ateş edenler ateş edilen silahlar hepsi belli. Bizim de tarafı olduğumuz, hem İBB'nin işgali davası hem de iki ayrı çatı davada ilgili sanıklar müebbet ve ağırlaştırılmış müebbet olmak üzere en ağır cezaları aldılar.
İlhan Varank ailesiyle birlikte.
KARARLILIK VE DİK DURUŞ TARİHİN AKIŞINI DEĞİŞTİRDİ
En karanlık gece milletimizin cesaretiyle bir destana dönüştü. Cumhurbaşkanımızın kararlılığı ve dik duruşu, milletimizin bu kenetlenmesi tarihin akışını değiştirdi. Türkiye'yi, 100. yılına ulaşamadan işgal etme girişimi; Türkiye'yi, Pensilvanya'da yaşayan din adamı kılıklı bir sapığın tiranlığı haline getirme girişimi, tıpkı bir asır önce olduğu gibi Milli Mücadele ruhuyla boşa çıkarıldı. Bu duruş elbette ki, tüm dünyaya örnek oldu. Bir milletin, kendi kaderini kendi tayin etmesinin en asil örneğini yazdık. 15 Temmuz, Türkiye'yi boyunduruk altına alma girişimiydi. Ve biz bu girişimlere pabuç bırakmayacağımızı gösterdik. İşte Ayasofya'nın tekrar cami yapılması, aslında 15 Temmuz'a da verilmiş bir cevaptır. Ayasofya bizim bu topraklarda adaletle kurduğumuz hükümranlığımızın dosta düşmana ilanıdır.
'BELİMDE SİLAHLA DOLAŞTIM'
Cumhurbaşkanımızın ameliyat olacağı günlerde, 7 Şubat MİT krizi ile uğraşıyorduk. Kime güvenebileceğimizi bilmediğimiz puslu günlerdi. Cumhurbaşkanımızın ameliyatının günü, yeri, saati, koruma polislerine dahi bildirilmemişti. Ameliyatın tarihini bir şekilde öğrenen FETÖ bundan faydalanmaya çalışmıştı. Hastanede belimde silahla dolaştım. Savcılar, MİT müsteşarımızı ifadeye çağırıp daha sonra tutuklamak üzere hareket ediyorlardı. Cumhurbaşkanımız, Hakan Bey'i, ilgili kişileri arayarak asla teslim olunmaması ve ifadeye gitmemesi talimatını verdi.
Mustafa Varank ve İlhan Varank Başkan Erdoğan ile birlikte.
YENİ PARTİ KURANLAR FETÖ'YE GÖZ KIRPIYOR
Bugün görüyoruz ki, o zaman tüm bu yaşananlara şahitlik etmiş, bakanlık yapmış, şimdi kendi partilerini kurmuş bazı arkadaşlar, 17-25 Aralık'a mini darbe vs. diyerek, masumlaştırma, küçümseme gayretindeler. 17-25 Aralık'a mini darbe diyenlerin bir sonraki durağı 15 Temmuz'a kontrollü darbe demektir. Hele hele, FETÖ'nün yasa dışı dinlemelerle, kumpas iddianameleriyle oluşturduğu soruşturmaların tekrar gündeme gelmesini istemek, FETÖ'ye göz kırpmaktan başka bir şey değildir.
HAYATINI EĞİTİME ADADI
1971'de doğan Prof. Dr. İlhan Varank hayatını eğitime adamıştı. Necatibey Eğitim Fakültesi'nden mezun olduktan sonra devmet burusuyla ABD Ohio State Üniversitesi'nde bilgisayarlı öğretim teknolojileri alanında yüksek lisans yaptı. Florida State Üniversitesi'nde doktorasını tamamladı. Varank, Yıldız Teknik Üniversitesi Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölüm Başkanlığı görevini yürütüyordu.
ZAMAN'DAN ÖRTÜLÜ TEHDİT
Gezi hadisesi, dünyadaki sokak hareketleriyle iktidarları değiştirme organizasyonlarının bir benzerinin, ülkemizde de devreye sokulması süreciydi. FETÖ, bu noktada maşası olduğu mahfillerin üflemesiyle, hükümete karşı yürüttüğü düşmanlığı açıktan yapmaya başladı. Dershane süreci de aslında 17-25 Aralık'ın bir işaret fişeğiydi. Daha önce bürokrasi içinde gizli kapaklı yürüttükleri mücadeleyi, bu sefer açık bir bilek güreşine çevirdiler. Cumhurbaşkanımız özelinde, AK Parti'ye ve aslında Türkiye Cumhuriyeti devletine yönelik büyük bir savaşın içine girdiler. Pensilvanya'daki başmilitan ve buradaki teröristler, kendilerini yenilmez, yanılmaz görüyorlardı. Yargı ve emniyet içindeki ağlarına ve maşası oldukları mahfillere o kadar çok güveniyorlardı ki, "dönemin Başbakanı" yazan iddianamelerle bir yargı ve emniyet darbesi bile hazırlamışlardı.
BİR SAPIĞIN İNŞA ETTİĞİ TETİKÇİ YAPI
FETÖ, yalnızca bu toprakların değil, belki de tarihin gördüğü en alçak, en sinsi yapı. FETÖ, kendini din adamı olarak göstermeye çalışan bir sapığın inşa ettiği inanç anlayışı etrafında kümelenen, Türkiye'nin varlığına, birlik ve bütünlüğüne kast etmek üzere kiralanmış, bir tetikçi yapılanmadır. Görev yerleri Türkiye olduğu için "dindar" kisvesi altında işlerini görüyor olabilirler. Ama bu örgüt Latin Amerika'da yapılandığında yılmaz bir "devrimci", Çin'de örgütlendiğinde azılı bir "Maocu", Avrupa'daki operasyonlarında ise dört dörtlük bir "seküler" olarak karşınıza çıkabilir.
2010'daki elim Mavi Marmara hadisesinde Cumhurbaşkanımızın İsrail'e karşı dik duruşu ve bu duruşun tüm dünyaya mâl olmasından sonra örgüt hasmane tavırlarını belli etmeye başladı. Sonrasında 7 Şubat MİT krizi, 17-25 Aralık Yargı Darbesi, MİT TIR'ları hadisesi ve 15 Temmuz'a kadar uzanan süreci yaşadık.
Recep Tayyip Erdoğan'dan önceki hiçbir siyasi liderin, karşısına dikilmeyi, mücadele etmeyi göze alamadığı bir örgütten bahsediyoruz. Dolayısıyla, siyasi çıkarları uğruna "FETÖ AK Parti'yle büyüdü" ya da "AK Parti'den önce FETÖ bu kadar güçlü değildi" diyenler, eğer bu yanlışı kasıtlı olarak yapmıyorlarsa bu yalın gerçeği göz ardı ediyorlar demektir.
Örgütün artık Türkiye'de operasyonel bir gücünün kaldığını düşünmüyorum. Örgütün inlerine girildi ve çok büyük ölçüde çökertildi. Vatandaşlarımız; FETÖ ile mücadelenin bitmediğini bilsinler.
TURKUVAZ MEDYA'YA TEŞEKKÜR
Sağlıklı bilgi akışı sağlanması, darbeye karşı medyanın doğru hareket etmesi çok önemliydi. Anadolu Ajansı başta olmak üzere, bu röportajı verdiğimiz Turkuvaz Grubu gibi, o gece darbeye karşı milli duruş sergileyen, demokrasinin yanında durarak hayati işler yapan tüm medya kuruluşlarımıza minnettarız.