Dolmabahçe Çalışma Ofisi'nde Uluslararası İdlib Konferansı! Dünyaya bu mesaj verildi
Dolmabahçe Çalışma Ofisi'nde İletişim Başkanlığı tarafından "Uluslararası İdlib Konferansı" düzenlendi. İletişim Başkan Yardımcısı Dr. Çağatay Özdemir, "Son günlerde Batı sınırımızda savaştan kaçarak Avrupa'ya gitmeye çalışan silahsız, savunmasız sığınmacıların Yunan askerleri tarafından katledilmesi, politikanın insandan kopmasının nasıl sonuçlar doğurabildiğinin açık bir örneğini teşkil etmiştir. "Türkiye, hayatta kalmaya çalışan milyonlarca kişinin umudu." dedi. Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey ise "İdlib'de yaşananlar uluslararası sisteme bir meydan okumaktır. Ve birçok başka ülkeyi de etkilemektir. Açık veya kapalı biçimde bu sürece dahil olan bir çok sayıda ülke var. Türkiye'nin rolünün ne olduğunu hepimiz biliyoruz" değerlendirmesinde bulundu.
- Gündem
- Giriş Tarihi: 05.03.2020 | 11:32
- Güncelleme Tarihi: 05.03.2020 | 11:39
İletişim Başkanlığı tarafından Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Çalışma Ofisi'nde "Uluslararası İdlib Konferansı" düzenlendi.
İletişim Başkanı Yardımcısı Özdemir, konferansın açılışında yaptığı konuşmada, Suriye'de yaşanan kanlı iç savaşın, 9. yılını doldurduğunu hatırlatarak, bu süre zarfında yüz binlerce insanın hayatını kaybettiğini, milyonlarca sivilin, komşu ülkeler başta olmak üzere yabancı diyarlara sığındığını, yine milyonlarca Suriye vatandaşının ise kendi ülkelerinin sınırları içerisindeki görece güvenli bölgelere giderek, bugüne dek hayatta kalmayı başardığını söyledi.
Türkiye'nin, Birleşmiş Milletler'in "İkinci Dünya Savaşı'ndan beri yaşanan en büyük insani kriz" dediği Suriye ihtilafı nedeniyle çok ağır bedeller ödeyen ülkelerden biri olduğunu belirten Özdemir, senelerdir yaklaşık 3.5 milyon Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yapan Türkiye'nin, ekonomik gücü kendisinden çok daha büyük olan ülkeleri geride bırakarak "dünyanın en cömert ülkesi" unvanına sahip olduğunu dile getirdi.
"TÜRKİYE, HAYATTA KALMAYA ÇALIŞAN MİLYONLARCA İNSANIN UMUDU"
Türkiye'nin, bir yandan sığınmacıların eğitim, sağlık ve barınma ihtiyaçlarını karşılarken, diğer yandan Suriye sınırının güneyinde yüzlerce kamp kurarak hayatta kalmaya çalışan milyonlarca insanın umudu olduğunu ifade eden Özdemir, sözlerine şöyle devam etti:
"Aynı zamanda Suriye'de hüküm süren şiddet ve istikrarsızlık, terör örgütleri için ideal bir ortam oluştururken, bu ortamdan beslenen eli kanlı teröristler, kalleş namlularını vatandaşımıza doğrultmuştur. Son yıllarda gerek DEAŞ, gerek PKK ve onun Suriye uzantısı olan PYD/YPG terör örgütleriyle kıyasıya bir mücadele verdik. DEAŞ terör örgütüyle mücadele etmek amacıyla Suriye'ye muharip güç gönderen ilk ülke, Türkiye olmuştur. 2016 yılında düzenlediğimiz Fırat Kalkanı Harekatı ile DEAŞ terör örgütünü NATO'nun sınırlarından söküp attık. Avrupa Birliği ülkeleri başta olmak üzere dost ve müttefiklerimize rahat bir nefes aldırdık. Teröristleri, 'son savaşa' sahne olacağını söyledikleri Dabık'a gömdük; sözde devletlerinin en büyük merkezlerinden biri olan El Bab'ı hane hane teröristlerden temizledik."
Fırat Kalkanı Harekatı sırasında Türkiye'nin DEAŞ ile mücadelesine engel olmak isteyen PKK/PYD-YPG terör örgütünün, Zeytin Dalı Harekatı çerçevesinde Afrin'den çıkarılarak, teröristlerin Türkiye'yi hedef almak için kullandığı bu bölgenin terörden temizlediğini hatırlatan Özdemir, "Son olarak da Barış Pınarı Harekatı ile vatandaşlarımıza yönelik saldırıların planlandığı, topraklarımıza tünellerle militan, silah ve patlayıcı sevkıyatının gerçekleştirildiği Tel Abyad-Resulayn hattını bölücü terör örgütünden temizledik." dedi.
"TÜRKİYE, BÖLGESİNDE BARIŞ VE İSTİKRARI ARZULUYOR"
Türkiye'nin Suriye Milli Ordusu iş birliğiyle huzura kavuşturduğu bu güvenli bölgelerde çocukların okullarına devam ettiğini, hastaların sağlık hizmetlerinden faydalandığını, ekonomik hayatın canlandığını, özetle savaşın gölgelediği hayatların gün be gün normale döndürüldüğünü aktaran Özdemir, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bölgesinde her zaman barış ve istikrarın hakim olmasını arzulayan, tüm adımlarını bu hedef doğrultusunda atan Türkiye, komşularının toprak bütünlüğünün ve siyasi birliğinin muhafaza ve müdafaası için çalışmaya devam etmektedir. Bu yaklaşımımız, yaklaşık iki yıldır Rusya Federasyonu ve İran İslam Cumhuriyeti ile sürdürdüğümüz diplomatik temaslar neticesinde Suriye rejiminin saldırılarından korunan İdlib bölgesi için de geçerlidir.
"KİMSENİN BİR KARIŞ TOPRAĞINDA GÖZÜMÜZ YOK"
Bugün bir yandan Moskova'da yapılacak görüşmelerde bir mutabakat sağlanmasını ümit ederken, diğer yandan milyonlarca masum insanı, eli kanlı bir savaş suçlusunun insafına bırakmama kararlılığımızı sürdürüyoruz. Kimsenin bir karış toprağında gözümüz olmadığını yeniden teyit ederken, kahraman askerlerimizin saçının teline zarar vermeye kalkanları cezasız bırakmamaya ant içiyoruz. Bu vesileyle bir kez daha şehitlerimize Allah'tan rahmet, acılı ailelerine sabr-ı cemil, yaralı askerlerimize acil şifalar diliyorum."
Büyük Türk milletinin Mehmetçik ile tek yürek olduğunu, Mehmetçik neredeyse tüm ulusun orada nefes alıp verdiğini kimsenin unutmaması gerektiğini vurgulayan Özdemir, "Nitekim kahraman askerlerimize uzanan eller birer birer kırılmış; bugüne kadar masum sivilleri varil bombalarıyla vuranlar, açık havada rahat yürüyemez hale gelmişlerdir. Dosta güven, düşmana korku veren kahraman ordumuz, milyonlarca masumun duaları ve milletimizin desteğiyle, silah arkadaşlarının kanını yerde bırakmamıştır." ifadelerini kullandı.
"ÇATIŞMA VE GÖZYAŞI ORTADOĞU'NUN KADERİ DEĞİL"
Özdemir, Türkiye Cumhuriyeti olarak, çatışmaların, gözyaşının, yokluğun, Orta Doğu'nun kaderi olduğu anlayışına karşı çıktıklarını belirterek, "Sevginin nefrete, barışın savaşa, hakça paylaşımın çıkar çatışmasına üstün geldiği, kaynakların yayılmacılığa, silahlı vekillere, fitneye değil, vatandaşların refah ve mutluluğuna yönlendirildiği bir coğrafyanın hayalini kuruyoruz." dedi.
Türkiye'nin insana verdiği önemin, bazı bölge ülkeleri tarafından paylaşılmadığına üzülerek şahit olduklarını ifade eden Özdemir, "Son günlerde Batı sınırımızda savaştan kaçarak Avrupa'ya gitmeye çalışan silahsız, savunmasız sığınmacıların Yunan askerleri tarafından katledilmesi, politikanın insandan kopmasının nasıl sonuçlar doğurabildiğinin açık bir örneğini teşkil etmiştir. Dünyaya insan hakları dersi verme iddiasındaki Avrupa Birliği'nin; dalgalı denizlerde çocukları taşıyan plastik botları patlatan, güçleri ancak masumlara yeten üniformalı haydutların sırtını sıvazlaması ise bu utanç durumunun vesikası olmuştur. " diye konuştu.
"AVRUPALI DOSTLARIMIZ, VERDİKLERİ HİÇBİR SÖZÜ TUTMAMIŞLARDIR"
Sözünün eri bir millet olarak, Avrupa Birliği ile 2016 yılında imzaladıkları mutabakatın gereklerini tam olarak yerine getirdiklerini hatırlatan Özdemir, şunları kaydetti:
"Öte yandan Avrupalı dostlarımız, vize serbestisinden Gümrük Birliği anlaşmasının güncellenmesine, yeni fasılların açılmasından maddi yardım ve gönüllü geri kabule kadar verdikleri hiçbir sözü tutmamışlardır. Bu koşullarda ülkemizin düzensiz göç konusunda gerekli adımları atmamakla itham edilmesi, ancak Avrupa Birliği'nin ikircikli tavrını örtbas etme çabası olarak değerlendirilebilir. "
"UZUN VADELİ ÇÖZÜMLER EL BİRLİĞİYLE HAYATA GEÇİRİLMELİ"
Suriye krizi 9. yılını tamamlarken, artık günü kurtarmaya yönelik geçici tedbirleri bir kenara bırakıp, kapsamlı ve uzun vadeli çözümlerin el birliğiyle hayata geçirilmesi gerektiğini ifade eden Özdemir, artık zamanın ve enerjinin semptomları tedavi etmeye değil; hastalığa tam anlamıyla bir çare bulmaya vakfedilmesi gerektiğini söyledi.
Bugün İdlib'deki insani krizin durdurulması mümkün bile olsa, milyonlarca Suriyelinin, rejimin kontrolünde olan bölgelerde yaşadıklarının gözardı edilemeyeceğini belirten Özdemir, bu insanlara bir gelecek icat etmenin, Suriye'nin çocuklarını terör örgütlerine, insan kaçakçılarına yem etmemenin; tüm insanlığın ortak görevi olduğunu belirtti.
Türkiye'nin, Suriye krizi özelinde insan odaklı yaklaşımının ne kadar samimi olduğunu sahada attığı adımlarla kanıtladığını ifade eden Özdemir, "Nitekim Türkiye'nin, Suriye'de yaşanan insani krizi sona erdirmek için kapsamlı tek planı ortaya koyan ülke olması Türkiye'nin Suriye konusundaki adımlarında ne kadar samimi olduğunu göstermektedir. Sayın Cumhurbaşkanımızın, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kürsüsünden tüm dünyayla paylaştıkları güvenli bölge planı, bölgemizi yeniden huzura kavuşturacak bir barış projesidir. Uluslararası toplum, daha fazla vakit kaybetmeden, bölgemizde barış ve istikrarı yeniden hakim kılacak bu projeye destek vermelidir." diye konuştu.
"ESAD REJİMİ ACIMASIZ SALDIRILAR DÜZENLİYOR"
Toplantıdaki oturumda konuşan ABD Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, "İdlib halkıyla dayanışma duygularımızı göstermemiz lazım. Bu bölgede 3 milyon kişi var, gerçekten çok zor şartlar altında yaşıyorlar. Bir yandan Esat rejiminin baskısına maruzlar. Söz konusu rejim bir kez daha tamamen kendi vatandaşlarının umurunda olmadığını gösteriyor. Çok acımasız saldırılar düzenliyor sivillere karşı. Bu durum sadece ABD hükümetinin görüşünü yansıtmıyor aynı zamanda başka bağımsız kuruluşlarında hazırladıkları raporlarda aynı durumu görüyoruz. Birleşmiş Milletler yetkililerine sunulacak raporlarda da bu durum tekrar ifade ediliyor. Dayanışma dediğimiz ne anlama geliyor? Öncelikle insani yardım gerekiyor. Burada daha önce görüşmemiş boyutlarda bir insani kriz yaşanıyor, 21. yüzyılın en büyük insani krizi yaşanıyor. Suriye sınırında Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği de bu görüşü tekrar ifade etti. Ancak burada sadece bir insani krizden bahsetmiyoruz, bunu da unutmamamız gerekiyor. Suriye'de kimyasal silah kullanıldığını daha önce gördük. Kimyasal silah kullanımı sadece Birleşmiş Milletler kararlarının ve uluslararası anlaşmaların ihlali, kitle imha silahları kullanımın ötesine geçen bir durum söz konusudur. Esat rejiminin genel olarak attığı adımlar bütününün bir yansımasıdır" dedi.
"ULUSLARARASI DÜZEN AÇISINDAN CİDDİ BİR RİSK VAR"
James Jeffrey, "Rusya ve İran gibi Suriye destekçilerinin adımlarının İdlib'de kritik bir noktaya geldiğini görüyoruz. İdlib artık Suriye ihtilafının merkezi haline gelmiştir. Burada yıllarca öncesine, 1930'lu yıllara dönmemiz gerekiyor. O dönemde hatırlayacaksınız uluslararası toplumu zorlayan başka durumlarda vardı. Özellikle Güney Çin denizinde, Kırım'da huzursuzluk yaratan şeyler vardı. Ancak İdlib'de yaşananlar uluslararası sisteme bir meydan okumaktır. Ve birçok başka ülkeyi de etkilemektir. Açık veya kapalı biçimde bu sürece dahil olan bir çok sayıda ülke var. Türkiye'nin rolünün ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Rusya, İran, Lübnan'da Hizbullah koalisyon güçleri ki başında ABD var, kuzeydoğu da ve güneyde çeşitli operasyonlar yapıyor bu güç. Aynı zamanda İsrail hava kuvvetlerinin özellikle İran'a karşı operasyonlarının olduğunu, harekatları olduğunu biliyoruz. Aynı zaman bu güçler arasında bir ihtilaf olması söz konusu. Türkiye ve Rusya'nın mesela İdlib'de böyle bir ihtilaf yaşama olasılığı çok yüksek. Bu yüzden uluslararası düzen açısından ciddi bir risk var. Söz konusu riskin kaynağı kolektif güvenliğe karşı bir tehdit olabilir, Birleşmiş Milletler şartına karşı bir tehdit olabilir ya da doğrudan bir askeri çatışma söz konusu olabilir. Böyle bir riskin yüksek olduğuna inanıyoruz biz. Bu yüzden komşu ülke olarak Türkiye'nin bazı sorumlulukları var tabi. Özellikle güvenlik konusunda Türkiye'nin bazı sorumlulukları var. Suriye'nin bütün diğer komşularının benzer sorumlulukları var. Aynı zamanda ABD'nin sorumlulukları var, Arap dünyasının var, Avrupa Birliği'nin var, NATO'nun var. Yani bütün ilgili tarafların sorumlulukları var" dedi.
Jeffrey, "Biz bütün bu ülkelerin çözüme dahil olması gerektiğine inanıyorum. Birleşmiş Milletler liderliğinde siyasi bir çözüm olmasını istiyoruz. Bir askeri çözüm kabul etmiyoruz biz. Suriye devletinin İran ile beraber yaptıklarının ne olduğunu hepimiz biliyoruz zaten. Her düzeyde çok hızlı olarak çalışmalarımızı devam ettirmemiz gerekiyor. Başkan Trump ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın direkt olarak insani yardım konusunda ne yapılacağını ele alma konusunda görüşmesi de gündem de tabi. Özellikle de en direkt yanıt olarak yapabileceğimiz şey bu. Ama bunun ötesine geçmemiz gerekiyor" şeklinde konuştu.