Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Ne işimiz var Libya'da?" sözü ve "CHP'nin onulmaz körlüğü"
Sabah Gazetesi yazarı Burhanettin Duran, bugünkü "CHP’nin onulmaz körlüğü" başlıklı yazısında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun " 'Ne işimiz var Libya'da?" sözlerini eleştirdi. Duran, "CHP'nin Libya yaklaşımının dış politikayı anlamada nasıl bir körlük içerisinde olduğunu çok iyi gösterdiği görüşündeyim. Öncelikle CHP temsilcileri günümüz uluslararası siyasetinin en temel kuralından bihaber. Güç ve diplomasi birlikte yürür. Nedense muhalefet, Türkiye'nin gücünü göstermeden sadece diplomasi ile sorunlarını çözemeyeceğini, menfaatlerini koruyamayacağını bir türlü anlamıyor." dedi.
- Gündem
- Giriş Tarihi: 20.12.2019 | 08:58
- Güncelleme Tarihi: 20.12.2019 | 09:03
"NE İŞİMİZ VAR LİBYA'DA?"
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin Trablus hükümetiyle askeri işbirliği içinde olma fikrine şiddetle karşı çıkıyor. Bu minvalde Libya ile imzalanan deniz yetki alanı mutabakatını desteklerken, güvenlik ve işbirliği mutabakatını eleştiriyor. Gerekçesi ise tanıdık: "Ne işimiz var Libya'da? Suriye bataklığında ne işimiz vardı? Siyasi iktidarın Suriye'de yaşananlardan ders alması lazım." Grup Başkan Vekili Altay ise daha ileri giderek Trablus yönetiminin "cihatçı", Tobruk yönetiminin "daha makul, seküler" olduğunu ileri sürüyor. AK Parti'nin "ideolojik yaklaştığını" ve Trablus'un düşmesi durumunda münhasır ekonomik bölge anlaşmasını yeni yönetimin de "kabul edeceğini" iddia ediyor. Altaylı'nın BM'nin tanıdığı meşru Trablus hükümetine "cihatçı" derken "seküler" diye Hafter'den yana olması tam bir facia. Hatırlatayım, Ortadoğu'da PKK-YPG'den daha "seküler" terör örgütü yok.
RASYONELİN KAYBI
CHP'nin Libya yaklaşımının dış politikayı anlamada nasıl bir körlük içerisinde olduğunu çok iyi gösterdiği görüşündeyim. Öncelikle CHP temsilcileri günümüz uluslararası siyasetinin en temel kuralından bihaber. Güç ve diplomasi birlikte yürür. Nedense muhalefet, Türkiye'nin gücünü göstermeden sadece diplomasi ile sorunlarını çözemeyeceğini, menfaatlerini koruyamayacağını bir türlü anlamıyor. Suriye iç savaşında yaşadıklarımızdan ısrarla öğrenmiyor. PKKYPG'nin ülke bütünlüğüne tehdidini gördükten sonra bile Kılıçdaroğlu hala "Suriye'de ne işimiz vardı?" diye sorabiliyor. Halbuki doğru soru, Ankara'nın en uzun sınırının olduğu komşu ülkeye müdahale için neden 2016'yı beklediği olmalıydı. Yine, Trablus hükümetinin düşmesi durumunda deniz yetki alanı mutabakatının yeni yönetim tarafından kabul edileceği görüşü de irrasyonel. Hafter'in arkasındaki güçlerin (Mısır, BAE) bizi Akdeniz'de sıkıştırmaya çalıştığını görmezden geliyor. Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon kaynakların paylaşımı konusunda ne denli kıyasıya bir mücadelenin yaşandığını ıskalıyor. CHP'nin ideolojik körlüğü bu kadar ile de kalmıyor. Türkiye'nin milli menfaatine hasımlarının söylemleri ile karşı çıkıyor.HASIMLARIN DİLİ İLE KONUŞMAK
CHP, iktidarın Libya'ya askeri desteğini "maceracı, ideolojik" bularak tam da Türkiye'nin karşısındaki çevrelerin dili ile konuşuyor. Başkan Erdoğan'a Batı ve Körfez medyasında yöneltilen "İhvancı, Yeni Osmanlıcı" suçlamalarını tekrar ediyor. Halbuki isyancı Hafter güçlerine askeri destek veren ülkeler olan Mısır, BAE, Rusya ve Fransa için benzer "imparatorluk" ya da "yayılmacılık" eleştirileri yapılmıyor. Ne bu ülkelerin iç medyasında Libya'da ne işimiz var diye soruluyor ne de dış medyada ideolojik suçlama yapılıyor. Sözgelimi Sisi için "Yeni Nasırcılık", Putin için "Yeni Sovyet yayılmacılığı" ya da Macron için "yeni Bonapartçılık" denmiyor. Siyaset kurumu, ortak tek ideolojimiz olan milli menfaatimizi korumada birleşmeli. Muhalefet de hasımlarımızın dili ile konuşmayı terk etmeli.
GÜÇ MÜCADELESİNİN YENİ HATTI
Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile imzalanan iki mutabakatla Türkiye önümüzdeki onlu yıllara etki edecek şekilde Doğu Akdeniz'deki menfaatlerini korumaya aldı. Kendisine yönelik stratejik kuşatmayı yardı. Akdeniz'de Antalya Körfezi'ne tıkılmanın önüne geçti. Bu adım atılmasaydı, İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki Paris Barış Antlaşması'nda (1947) on iki adaların kaybından daha büyük bir stratejik kaybı kabullenmek durumunda kalacaktı. Ankara, yayılmacı bir emel taşımıyor aksine yapılan haksızlığı giderme niyetinde. Doğu Akdeniz'de dengeli, barışçıl bir işbirliğinin hakkaniyetli şekilde yapılması için güç ve kararlılık gösteriyor. Suriye'den Kıbrıs'a ve oradan Libya'ya uzanan yeni bir güç mücadelesi hattı şekilleniyor. Bu defa Ankara zamanında müdahil olarak milli menfaatini koruyor. Göreceksiniz bu aktivizm, Rusya, İsrail ve Fransa dahil diğer aktörlerle hem Berlin'deki hem başka yerlerdeki masalarda daha rahat uzlaşmamızı sağlayacak.