Albayrak-Trump görüşmesi ne demek?
Sabah gazetesi yazarı Hıncal Uluç, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın ABD Başkanı Donald Trump ile yaptığı görüşmeye ilişkin dikkat çeken bir yazı kaleme aldı. Görüşmenin Türkiye'nin uluslararası zaferi olduğunu vurgulayan Uluç, "Diplomasiyi bilen anlar ki, bu davet, ABD'nin işleri artık eskisi gibi cart curtla yürütemeyeceğini anlaması demektir. O küstah, o mağrur Trump'ın, S-400/ F-35 sorununun tehditlerle değil, karşılıklı anlaşma ile çözülebileceğini nihayet görmesi demektir." ifadelerini kullandı.
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, ABD ziyareti sırasında Başkan Donald Trump ile bir araya geldi. Böylece tarihte ilk kez bir Türk bakan ABD Başkanı ile baş başa bir görüşme gerçekleştirmiş oldu. Görüşmede birbirinden önemli konular masaya yatırıldı. Ekonomide iş birliği ve S-400 konularının da görüşüldüğü toplantı oldukça verimli geçti. ABD'nin S-400 konusunda Türkiye'nin kararlılığını anlayarak yapıcı mesajlar verdiği ifade edildi.
Sabah gazetesi yazarı Hıncal Uluç, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın bu tarihi ziyaretine ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu. ABD Başkanı Trump ile Bakan Albayrak'ın görüşmesinin ne anlama geldiğini irdeleyen Uluç, "ABD Başkanı'nın bir Türk Bakanı ile Beyaz Saray'da buluşması ne demektir bir düşünün.. Ne konuştukları önemli bile değil.. O buluşma, hem de Türkiye'nin Amerika'ya böylesine sert ve adeta "Cehenneme kadar yolun var" edasındaki tutumu sırasında, Uluslararası İlişkiler Kuralını tepe taklak eden o buluşmanın anlamı nedir? Her ama her Türk vatandaşı bundan gurur duymalı değil mi? Hele içerik? Trump'ın nasıl yumuşadığını, hatta alttan aldığını bizim diplomasi söylemez. Ama diplomasiyi bilen anlar ki, bu davet, ABD'nin işleri artık eskisi gibi cart curtla yürütemeyeceğini anlaması demektir. O küstah, o mağrur Trump'ın, S-400/ F-35 sorununun tehditlerle değil, karşılıklı anlaşma ile çözülebileceğini nihayet görmesi demektir." ifadelerini kullandı.
Hıncal Uluç'un Sabah gazetesindeki 'Albayrak - Trump görüşmesi ne demek?' başlıklı yazısı şöyle:
1957 yılında başladım bu mesleğe.. Başladığım günden bu yana, yani 62 yıldır gördüğüm tanıdığım en sert, en etkili muhalefet lideriydi İsmet İnönü.. İktidardaki Demokrat Parti lideri Adnan Menderes'e karşı nasıl acımasızdı.
İkisi arasında kıyametler kopardı, durmadan.. Bu kızılca kıyamet arasında iki şey dikkat çekerdi..
Birincisi.. Bayram sabahları ve 10 Kasım'larda Anıtkabir'de yapılan törenlere, ikisi de erken gelir, bir köşeye çekilir, sohbet ederlerdi. Ertesi gün gazetelerin baş sayfalarında çiçekler açardı..
"Bahar Havası!.."
Tepedeki bahar, ülkeye yayılır, gerginlik gevşerdi.
İkincisi.. İçerde istediği kadar kızılca kıyamet kopsun, konu dış politika oldu mu, iktidar ve muhalefet, öyle tek vücut olur dışa, siyasetçisi ve medyası ile öylesine "birlik beraberlik gösterisi" yapılırdı ki, şaşardık..
İçişlerimizin ayrı, dışa karşı kenetlenmenin ayrı şeyler olduğunu çocuk yaşımızda öğrenmiş, gazeteci olunca da yaşamıştım!.
Bunları şimdi niye anlattım!.
Ne yazık ki günümüzde içeriye öyle boğulduk ki, dışı göremiyor, farkına varamıyoruz. Türkiye'nin dış politikadaki gelmiş geçmiş en büyük başarılarının farkına varamıyoruz..
Geçenlerde 1968'de Amerikan denizcilerini Dolmabahçe'de denize döken gençlik liderlerinden biriyle konuşuyorum..
"68'de siz, tam bağımsız Türkiye.. Go Home Yankee çığlıkları ile gösteri yapardınız.. Bugün Devlet Başkanımız Amerika'ya kafa tutuyor. Tutmakla kalmıyor yola da getiriyor" dedim.. "Haklısın" der gibi gülümsedi sadece..
Bakın dünyada üç lider ülke var.. Amerika, Rusya ve Çin!. Üçü de birbirinin kuyusunu kazar. Çünkü mesela Orta Asya, mesela Orta Doğu üzerindeki hevesleri, emelleri aynidir.. Bu onları düşman yapar, açık ya da gizli..
Biz, 1950'de Demokrat Parti NATO'ya girmek için Kore'ye asker gönderdiğinden beri, Amerika'nın yanında, Rusya ve Çin'in karşısında yer aldık. Türk dış politikası hep böyle gitti..
Bugüne bakın bir de!.
Çin'le ilişkilerimiz mükemmel.. Putin, Erdoğan'ın kankası nerdeyse.. NATO müttefikimiz Amerika'ya S-400'ler konusunda kafa tuttuk. "Sen Patriotları bize vermezsen, gider S-400'leri alırız" dedik.. Amerika "O zaman biz de F-35 uçaklarını vermeyiz" dedi. "Vermezsen verme, onları da başkasından alırız" diye ayağa kalktık..
Ne oldu?.
Olanın inanın benim gazetem bile farkında değil..
Cumhurbaşkanı "Artık 4.5 yıl seçim yok işimize bakalım" derken, bütün Türkiye medyası ile İstanbul seçimlerine takıldı iki haftadır nerdeyse, başka şey yazıldığı, konuşulduğu yok.. Öyle yok ki, dün Sabah'ın manşetinde hâlâ İstanbul seçimleri varken, Berat Albayrak- Trump görüşmesi sayfanın en altında, pul gibi bir fotoğrafla verilmişti.
Oysa hele Sabah'ta bu fotoğraf en tepede boydan boya verilmeliydi. Çünkü o, Türkiye'nin Uluslararası zaferinin, Türkiye'nin küstah ve mağrur ABD Başkanı Trump'ı yola getirişinin fotoğrafıydı.
O resimde dört kişi vardı Oval Ofis'te, yani ABD Başkanlık makamında.. Albayrak.. Karşısında Trump.. İki yanında Trump'ın danışmanı Kushner ki Başkanın damadı ve her şeyi danıştığı adamdır.. Öteki de Albayrak'ın ABD'deki fiili mevkidaşı olduğu için orda olması şart, Hazine Bakanı Mnuchin..
Diplomasinin temel kuralıdır. Uluslararası ilişkilerde devlet adamları, kendi mevkidaşları ile muhatap olurlar.
ABD Başkanı'nın bir Türk Bakanı ile Beyaz Saray'da buluşması ne demektir bir düşünün.. Ne konuştukları önemli bile değil.. O buluşma, hem de Türkiye'nin Amerika'ya böylesine sert ve adeta "Cehenneme kadar yolun var" edasındaki tutumu sırasında, Uluslararası İlişkiler Kuralını tepe taklak eden o buluşmanın anlamı nedir?.
Her ama her Türk vatandaşı bundan gurur duymalı değil mi?.
Hele içerik?. Trump'ın nasıl yumuşadığını, hatta alttan aldığını bizim diplomasi söylemez. Ama diplomasiyi bilen anlar ki, bu davet, ABD'nin işleri artık eskisi gibi cart curtla yürütemeyeceğini anlaması demektir. O küstah, o mağrur Trump'ın, S-400/ F-35 sorununun tehditlerle değil, karşılıklı anlaşma ile çözülebileceğini nihayet görmesi demektir.
ABD Başkanı, Türkiye Başkanı, hatta Başkan Yardımcısı bile değil, Amerika'da ekonomik temaslar yapmak için bulunan Ekonomi Bakanı'nın Beyaz Saray'a davet edilmesinin anlamı budur..
Şimdi, Türkiye'nin ABD devini yola getirmesi demek olan bu görüşme mi önemlidir, yoksa, İstanbul Belediyesi'nin A'nın, ya da B'nin kazanması mı, söyleyin..
Bir T.C. vatandaşı, bu ülkenin bir insanı olarak söyleyin!.
***
Yazıya nokta koydum, Ipad'ime fotoğraf düştü. Turgut Özal'ı anma töreninde karşılaşan Binali Yıldırım ve Ekrem İmamoğlu el sıkışıyor.
Yoruma gerek var mı?: