8.5 SAATLİK EVLAT İMTİHANI
Oğlunun görüntülerinin bir televizyon kanalı tarafından Avrupa'ya canlı verildiğini, Hindistan, Suriye, İtalya ve Fransa'dan arkadaşlarının arayıp "Senin oğlun mu?" diye sorduklarını anlatan Kiraz, "Düşünebiliyor musunuz, 8,5 saat oğlumuzla imtihan edildik. Döndüm dolaştım. Çok zordur. Ama 'Bize değil bu, devletedir' dedim. 'Devleteyse bizim dik durmamız lazım. Yüreğimize taş basalım' dedim hanıma" ifadelerini kullandı.
Kiraz, oğluyla olan bir anısını şöyle anlattı:
"Mersin'de bir gün bizim evde sabah namazına gideceğim, çıktım vestiyerden Selim'in montunu üzerime geçirdim gittim. Döndüğümde kapıyı açtı. Üzerimde montunu gördü direkt annesine gitti. 'Başka bir şey bulamadı mı babam' diye sordu. Annesi sorunca, 'Ne kadar kıymetli montu var, gideyim bir tane daha alayım ona, bu bana kalsın' dedim. Mesele ne biliyor musunuz? İki tane çocuğu var, okumuş, savcı olmuş, mesleğini eline almış, eşi hakim, fakat cebinde sigarasıyla çakmağı varmış. Ben o montu giyip elimi cebine atmışsam sigarayla çakmağı görmüşüm. Niye ben görmüşüm diye üzülmüş, utanmış. Bana, 'Baba ne olursa olsun keşke sen görmeseydin sigaramı' dedi. Şimdi böyle bir çocuğa ne dersin?
"Oğlum Berkin Elvan'ın babasına, 'Hiç endişe etme senin oğlunun hakkını kaybetmem' dedi"
"Olayda Berkin Elvan'ın ailesine ulaşılmadı mı onlar aracı olmayı kabul etmediler mi?" sorusuna karşılık, "Ulaştılar" yanıtını veren Kiraz, merhum oğlunun Elvan ile ilgili soruşturma dosyasını eve getirip, eski adliye çalışanı olduğu için kendisine de gösterip görüş aldığını belirterek şöyle devam etti:
"'Babacığım bir yanlış yapmayalım, dosyaya sen de bir bak' dedi. 'Sonuçta 15 yaşında bir çocuk kasten veya kazara ölmüş ve ben bunun dosyasına bakıyorum. Allah adına yemin ederim ki sen dahi çıksan karşıma ben seni kayırmam, kaldı ki kimseyi' dedi. Onun için çok titiz. Sonuçta 15 yaşında bir çocuktur. Yalnız annesini ve babasını, Sami'dir babasının adı, çağırmış, sağlar, benimle de görüşmemişler, ellerini vicdanlarına koysunlar, oğullarının dosyasına bakan savcı benim oğlum, Mehmet Selim Kiraz, onları çağırdığı zaman, 'Sami Amca senin oğlunun dosyasına ben bakıyorum, bakacağım, elimden geleni de yapacağım' demiş mi dememiş mi? Babasını odasına çağırmış, 'Hiç endişe de etme, Allah da şahidim olsun, kim çıkarsa çıksın karşıma ben senin oğlunun hakkını kaybetmem, sonuçta 15 yaşında bir çocuk kasten veya kazara öldürülmüş, ama senin oğlunun hatırı için de sebepsiz yere bu avukatlarınızın söylediği gibi hiç kimseyi de suçlamam haksız yere. Ben dosyayı hazırladım. Dosyayı tamamladım. Adli Tıp Kurumuna gönderiyorum. Kurumdan gelecek rapora göre iddianamem hazırdır. Davayı açacağım artık mahkeme nasıl karar verir mahkeme bilir.' demiş.
Bunu söyleyen bir adam. Babasıyla da böyle görüşen bir adam. 3 gün sonra dosyayı Adli Tıp Kurumuna gönderiyor. 3 gün sonra siz gidiyorsunuz, bu olayı yapıyorsunuz. Sizin derdiniz, davanın bitmesi mi yoksa başka bir şey mi? Tabii ki derdiniz başka bir şey ama benim oğlumun ne günahı vardı? Ben sizlere, beddua etmemişim bugüne kadar, sadece ve sadece sizi ve sizi destekleyenleri Allah'ın o mahkeme-i kübradaki adaletine havale ediyorum. Başka bir şey demiyorum. Bugüne kadar bu lafı söylememişim ha, ilk defa siz sordunuz, ben de söyledim. Sami Bey'i çağırdılar, o da gelmiş, seslenmiş de o teröristlere. 'Benim ciğerim yandı siz başkasının ciğerini yakmayın' diye. Ama dinlemediler. Demişler ki 'Seninle ilgili bir şey değil.' Niyete bakın. Sami bey, 'Vazgeçin bu işten' demiş. Ama dinlememişler. Şimdi bu böyleyken bunları savunan, 'Biz insan hakları, demokrasi savunuyoruz, savunucusuyuz, master yapmışız' diyen, mangalda kül bırakmayan sözüm ona adamlar, o gün dilini yuttu, kayıplara karıştı. Bu işte insanın yüreğini yakan bunlar işte, ama ne yapacaksın?"