Baz yük konusu, yani enerji sağlayan bir santralin 24 saatin tamamında mı yoksa belirli saatlerde mi elektrik sağladığı konusu, şebeke arz güvenliği açısından da çok önemlidir. Geçmiş tecrübemiz de buna işaret eder. Sistemdeki bazı sıkıntılar domino etkisi ile tüm ülkeyi karanlığa boğma riskine sahip olabiliyor. Bir nükleer santral bir takvim yılı içinde 8 bin 500 saat istikrarlı elektrik üretebilir. Nükleerdeki yüzde 92'lik verimlilik, gaz santralleri ve kömür santrallerinde yüzde 60-70'lerde, rüzgâr santrallerinde ise yüzde 35-40'larda seyrediyor. Güneşte bu oran daha da düşük.
Nükleer enerjiyi yalnızca elektrik enerjisi alanında değil, sanayiden tarıma, uydu-haberleşmeden bilimsel çalışmalara kadar birçok alanda kullanabiliriz. Barışçıl amaçlarla nükleer enerjinin kullanılabileceği her alanda kapasitemizi artırmayı ve ülkemize katma değer sağlamayı amaçladık. Son beş yıla kadar nükleer projeleri hep bir yerlere takıldı; bu engel bazen ekonomi, bazen siyaset, bazen bürokrasi, bazen de hepsi birden oldu. Türkiye'nin rahmetli Adnan Menderes ile 1956 yılında başlayan nükleer yolculuğu hep engellendi, ertelendi. Ciddi bir direnç ile karşılaştı. 70 yıldır tüm dünya bu projeleri yapıyor. Yıllardır herkese 'helal' olan bir teknoloji Türkiye'ye 'haram' deniliyorsa, orada bir yanlışlık var demektir ve bu konuda durup düşünmek gerekir.
Bir düşünelim... Güvenlik endişesini öne sürerek eylemler organize eden ve ortalığı ayağa kaldıranlar, 1977 yılında yapılan eski nesil teknolojisiyle teknik ömrünü 2005 yılında tamamlamasına rağmen hâlâ faal olan, sınırımızdan sadece 16 kilometre uzaklıktaki Ermenistan Metzamor santralinin bölgemiz ve dünya için oluşturduğu büyük tehdide karşı neden eylem yapmazlar? Farklı lobiler ne söylerse söylesin, Türkiye'nin nükleere sahip olması şarttır. Bakanlığım döneminde bu konuda hiç taviz vermeden projelerin önünü açtık ve çok şükür bugün Akkuyu'da yükselen inşaatı gururla izliyoruz. İnşallah 2023 yılında da elektrik üretimi başlayacak.
Bu meselenin yapıcı bir iklim ve ortamda konuşulması lazım. Çok basit bir konu. Fransa bugün elektriğinin yüzde 80'ine yakınını nükleerden elde ediyor. Bunları göz ardı ederek, ülkemizi popülist söylemlerle, böylesine önemli bir teknolojide sadece izleyici konumuna düşüremeyiz.
Önce Akkuyu sonra diğerleri Türkiye'nin nükleer yolculuğu, 'Bizim de olsun' gibi basit bir bakış açısı ile de değerlendirilemez. Bu alanda geç kaldığımızın farkına varıp, gerek bu teknolojilere sahip olmamız, gerekse elektrik arz güvenliğini garanti altına almamız için kapasitemize katmamız gereken nükleer kurulu gücü analiz etmemiz, doğru bir planlama ile bir takvim çerçevesinde yatırımları projelendirmemiz gerekiyor. Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) projesi 70'lerde gündeme gelmiş bir proje fakat birçok engel dolayısıyla askıda kalmış ve yapılamamıştı. 1974 yılında Mersin'in Gülnar ilçesindeki Akkuyu arazisinin nükleer santral için uygunluğu kabul edilmiş. Uzun yıllar sonra santralin inşası için 2010 yılında Türkiye ve Rusya arasında imzalar atıldı.
Biz mevzuat ve organizasyonel altyapıyı oluşturup süreci hızlandırdık. Hukuki hazırlıkları, gerekli onayları ve bürokratik süreçleri ivedilikle bitirdik.