Orta Vadeli Program açıklandı! Başkan Erdoğan'dan önemli mesaj: Desteğimiz tam
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde 2025-2027 dönemini içeren Orta Vadeli Programı (OVP) açıklamış ve önümüzdeki yıllara ilişkin beklentileri dile getirmişti. Başkan Recep Tayyip Erdoğan OVP'ye ilişkin yayımladığı mesajda destek ve güvenin tam olduğunu belirterek "OVP kapsamında belirlediğimiz hedeflere ulaşmak, vatandaşımızın refahını artırırken sağlam temellere dayalı ekonomimizin gelecek nesillerimiz için de sürdürülebilirliğini temin etmek amacıyla durmaksızın çalışmaya devam edeceğiz." dedi.
- Ekonomi
- ahaber.com.tr Haber Merkezi
- Giriş Tarihi: 05.09.2024 | 09:22
- Güncelleme Tarihi: 06.09.2024 | 08:50
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde 2025-2027 dönemini içeren Orta Vadeli Programı (OVP) açıkladı. Yılmaz'ın açıklamasından sonra öğle saatlerinde OVP, Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
BAŞKAN'DAN OVP MESAJI
Başkan Recep Tayyip Erdoğan, bugün açıklanan Orta Vadeli Program'a (OVP) ilişkin açıklamasında kararın hayırlara vesile olması temennisinde bulunarak destek mesajı verdi.
"DURMADAN ÇALIŞMAYA DEVAM EDECEĞİZ"
Başkan Erdoğan, "Bir yandan enflasyonla kararlı bir şekilde mücadele ederken, diğer yandan yatırımı, üretimi, istihdamı, ihracatı ve büyümeyi önceleyen; tarımı, sanayiyi, yüksek teknolojiyi, turizmi ve birçok farklı sektörü güçlendirecek olan OVP'ye güvenimiz ve desteğimiz tamdır. " dedi. Erdoğan açıklamasının geri kalanında şu ifadelere yer verdi:
"Hükümet olarak OVP kapsamında belirlediğimiz hedeflere ulaşmak, vatandaşımızın refahını artırırken sağlam temellere dayalı ekonomimizin gelecek nesillerimiz için de sürdürülebilirliğini temin etmek amacıyla durmaksızın çalışmaya devam edeceğiz."
OVP'NİN RESMİ GAZETE'DEKİ DETAYLARI İÇİN TIKLAYIN
OVP'nin amacının makroekonomik politikaları belirlemek, temel ekonomik büyüklükleri, gelir-gider tahminlerini, bütçe dengesini ve borçlanma durumunu ele almak olduğunu belirten Yılmaz, programın ayrıca kamu idarelerinin ödenek teklif tavanlarını da içerdiğini söyledi.
Yılmaz, OVP'nin, makroekonomik politika çerçevesi ve hedefleriyle öncelikli reform alanlarını ve takvimini ortaya koyduğunu anlatarak, "Bu kapsamda, ekonomik istikrarı sağlamak ve sürdürülebilir büyümeyi desteklemek için belirlenen politikalar ve reformlar, önümüzdeki üç yıllık dönemde ekonomimizin yol haritasını oluşturacaktır." diye konuştu.
Geçen yıl yapılan genel seçimlerin ardından ülkede siyasi belirsizliğin ortadan kalktığına ve seçimsiz uzun bir döneme girildiğine işaret eden Yılmaz, seçimlerin hemen ardından uygulamaya koyulan ekonomi programıyla politika belirsizliklerini giderdiklerini bildirdi. Yılmaz, güncellenen OVP ile ülkenin istikrarını ve kalkınmasını sağlayacak, refahını artıracak politikaları hayata geçirmeye devam edileceklerini kaydetti.
Yılmaz, OVP'nin ilk yılına yönelik uygulanacak politikalar ve somut tedbirlerin 2025 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı'nda ayrıntılı yer alacağını dile getirerek, OVP hazırlık sürecinde farklı paydaşlarla kapsamlı istişare toplantıları gerçekleştirdiklerini, bu süreçte toplumun çeşitli kesimlerinden gelen görüş ve önerileri dikkate aldıklarını ve daha kapsayıcı bir politika seti oluşturulmasını hedeflediklerini bildirdi.
"PROGRAMIMIZ BAŞARIYLA ÇALIŞMAKTA VE SONUÇ ÜRETMEKTEDİR"
2025-2027 dönemini kapsayan OVP hazırlıklarının haziranda kamu kurumları ile yapılan bütçe görüşmeleriyle başladığını, ilgili kurumlardan politika ve tedbir önerilerinin toplandığını, temmuz ve ağustosta makroekonomik verilerin değerlendirildiğini, bütçe dengesi ve kamu harcamaları gibi temel konularda analizler ve toplantılar yapıldığını ifade eden Yılmaz, ağustos sonunda OVP taslağının nihai hale getirilerek ilgili kurumlara ve Ekonomi Koordinasyon Kuruluna sunulduğunu söyledi.
Yılmaz, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın onayı ile OVP'nin, Resmi Gazete'de yayımlanarak resmiyet kazanacağını, hazırlık sürecinin titizlikle planlandığını ve zamanında gerçekleştiğini belirtti.
Geçen yılki 2024-2026 dönemi OVP'ye ilişkin değerlendirmelerde bulunan Yılmaz, şöyle konuştu:
"Geçtiğimiz eylül ayında uygulamaya koyduğumuz OVP çerçevesinde son bir seneyi değerlendirdiğimizde, temel makroekonomik göstergelerdeki öngörü ve hedefler önemli oranda gerçekleşmiş olup, mevcut tahminler büyük oranda geçerliliğini korumaktadır. Bu, programımızın etkinliğini ve öngörülebilirliğini ortaya koymaktadır. İlk olarak, öngördüğümüz takvime uygun olarak dezenflasyon sürecinin etkileri 2024 yılı haziran ayından itibaren başlamıştır. Bu tarihten itibaren enflasyon oranında bugüne kadar 23,5 puanlık bir düşüş kaydedilmiştir ve bu sürecin devam etmesini bekliyoruz. Büyüme kompozisyonundaki dengelenme ile birlikte cari işlemler dengesi, beklentilerimizin de altında gerileyerek olumlu bir tablo çizmiştir. İstihdam alanında ise iktisadi faaliyetteki dengelenme eğilimine rağmen, işsizlik oranları hedeflerimizin de ötesinde bir iyileşme göstermiştir. Kamu harcamalarında etkinlik ve verimlilik arttıkça, bütçe açığı da tahminlerimizden daha olumlu bir seyir izlemiştir. Bu durum, kamu maliyesinin sürdürülebilirliğine katkı sağlamıştır.
Ayrıca, makroekonomik göstergelerdeki bu olumlu gelişmeler, yatırımcıların ülkemize olan bakışını da olumlu yönde etkilemiş, kredi notları ve ulusal rezervlerimiz artarken, ülkemizin risk primi düşmüştür. Bu sonuçlar, 2024-2026 OVP'si kapsamında uygulanan politikaların etkinliğini ve ekonomi üzerindeki olumlu sonuçlarını net bir şekilde ortaya koymaktadır. Programımız başarıyla çalışmakta ve sonuç üretmektedir."
"EYLÜL AYINDA DA DEZENFLASYON SÜRECEK"
Türkiye ekonomisinin geçen yılki yüzde 5,1 oranla birlikte 14 yıl boyunca kesintisiz büyüme sürecini devam ettirdiğini belirten Yılmaz, bu yılın ilk yarısında ise milli gelir büyümesinin yüzde 3,8 olarak gerçekleştiğini ve ekonominin sağlam temeller üzerinde büyüdüğünü söyledi.
Yurt içi talebin büyümeye katkısının geçen yıla göre önemli oranda azaldığını, ancak net mal ve hizmet ihracatının büyümeye pozitif katkı sağladığını ifade eden Yılmaz, geçen yıl sanayi sektörünün küresel sıkılaştırıcı politikalardan daha fazla etkilendiğini ve milli gelir büyümesinden daha yavaş büyüdüğünü, ancak alınan önlemlerle ekonomide dengeli bir büyüme kompozisyonu yakalandığını kaydetti.
Yılmaz, enflasyonla mücadelede dezenflasyon dönemine girildiğini, ağustos itibarıyla birikimli TÜFE artış oranının bir önceki yılın aynı dönemine göre gerileyerek yüzde 52 oranında kaydedildiğini hatırlatarak, bu gelişmenin dezenflasyon sürecinin etkili olmaya başladığını gösterdiğini, bu eğilimin eylül ayı ve sonrasında da devam etmesini beklediklerini dile getirdi.
Son bir yılda istihdamın güçlü şekilde artış gösterdiğini ve işsizliğin önemli oranda gerilediğini, geçen yılın ikinci çeyreğinde 31 milyon 556 bin olan istihdamın, bu yılın ikinci çeyreğinde 32 milyon 661 bine ulaştığını anlatan Yılmaz, "Son bir yılda, bugünden bir yıl geriye gittiğinizde 1 milyon 105 bin ilave istihdam imkanı oluşmuştur. Bu artış ekonominin farklı sektörlerinde istihdam olanaklarının arttığını ve iş gücüne katılımın desteklendiğini göstermektedir." şeklinde konuştu.
Yılmaz, geçen yılın ikinci çeyreğinde yüzde 9,7 olan işsizlik oranının bu yılın ikinci çeyreğinde yüzde 8,8'e gerilediğini, işsizlik oranındaki bu düşüşün istihdam artışının ve genel ekonomik güçlenmenin sonucu olduğunu, uygulanan ekonomi politikalarının etkinliğini ortaya koyduğunu vurguladı.
KKM 47,8 MİLYAR DOLAR'A DÜŞTÜ
Geçen yılın aralık ayı itibarıyla cari işlemler açığının milli gelire oranının yüzde 4'lere düştüğünü ve 45 milyar dolarlık bir cari açıkla yılın kapatıldığını aktaran Yılmaz, Haziran 2024 itibarıyla cari işlemler açığının daha da gerileyerek milli gelirin yüzde 2,2'sine kadar düştüğünü ve 24,8 milyar dolar seviyesine ulaşıldığını ifade etti.
Yılmaz, cari işlemler açığındaki gerilemenin Türkiye ekonomisinin dış şoklara karşı direncini artırdığını ve sürdürülebilir bir dış ticaret dengesine doğru ilerlediğini gösterdiğini belirterek, olumlu tablonun güncellenmiş OVP ile pekiştirileceğini söyledi.
Geçen yıl ocak ayında Türk lirası mevduatlarının toplam mevduatlar içindeki payının yüzde 39 seviyesinde olduğunu ifade eden Yılmaz, bu oranın bu yılın ağustos ayında yaklaşık yüzde 54 seviyesine yükseldiğini bildirdi.
Yılmaz, geçen yılın ortalarında Kur Korumalı Mevduat'ın (KKM) toplam mevduatlar içindeki payının yüzde 28'i aştığını, ancak bu oranın hızla gerilediğini ve Ağustos 2024'te yüzde 10 seviyesine kadar düştüğünü belirterek, KKM bakiyesinin zirve yaptığı dönemde 3,4 trilyon Türk lirası seviyesine ulaştığını, bugün ise 1,6 trilyon Türk lirasına indiğini kaydetti.
Dolar bazında da geçen yıl KKM'nin en yüksek seviyesinin 140 milyar dolar olduğuna dikkati çeken Yılmaz, bu rakamın 47,8 milyar dolara düştüğünü aktardı.
"EKONOMİ POLİTİKALARIMIZIN DOĞRU YÖNDE İLERLEDİĞİNİN GÖSTERGELERİ"
Yılmaz, geçen yılın ocak ayında yüzde 44,4 seviyesinde olan yabancı para mevduatlarının payının, bu yılın ağustos ayında yüzde 36,3'e gerilediğini bildirerek, bu eğilimlerin, ekonomi politikalarının etkisi ve finansal istikrarı sağlamak amacıyla atılan adımların başarısını gösterdiğini ifade etti.
Türk lirasının güçlenmesi ve milli para birimine güvenin artmasının enflasyonla mücadele ve makroekonomik istikrarın sağlanmasında önemli bir gelişme olduğunu dile getiren Yılmaz, şöyle devam etti:
"Geçen yılkinden bugüne baktığımızda rezervlerde önemli gelişmeler görüyoruz. Brüt uluslararası rezervlerimizin 26 Mayıs 2023 tarihinde 98,5 milyar dolar seviyesinden 23 Ağustos 2024 tarihinde 150,4 milyar dolara yükseldiğini görüyoruz. 52 milyar dolara ulaşan bu artış ekonomimizin dış şoklara karşı dayanıklılığını arttırmak bakımından son derece olumlu bir gelişmedir.
Aynı süreçte risk priminin yine çarpıcı bir şekilde düştüğünü, 2023 Mayıs'ta 703 baz puanlara kadar yükselmişken 3 Eylül 2024 itibarıyla 283 baz puana gerilediğini görüyoruz. Bunun daha da aşağılara geldiği günleri de bu süreçlerde gördük. Bu düşüş uluslararası piyasalarda Türkiye'ye olan güvenin arttığını ve risk algısının önemli ölçüde azaldığını göstermektedir. Dış finansmana erişimi kolaylaştıran ve dış finansmanın maliyetini düşüren bu gelişmeyi daha ileri noktalara taşımayı hedefliyoruz. Rezervlerdeki artış risk primindeki düşüş ve Türk lirası mevduatlarının artışı ekonomi politikalarımızın doğru yönde ilerlediğinin ve piyasalarda olumlu yansımalar oluşturduğunun somut göstergeleridir."
Yılmaz, deprem harcamaları düşüldüğünde 2023 yılı bütçe açığının yüzde 1,6 seviyesine kadar gerilediğini belirterek, deprem harcamalarının geçici ve dönemsel olduğunu, bu harcamaların büyük oranda yatırım niteliği taşıdığını ifade etti.
Yılın ilk iki çeyreğinde reform eylemlerinde ilerleme kaydedildiğini belirten Yılmaz, 2024 yılının ikinci çeyreğinde 8 tedbir planlandığını ve bunların 2'sinin tamamlandığını dile getirdi.
Sürekli nitelikteki 2 eylemde ise çalışmaların sürdürüldüğünü aktaran Yılmaz, şunları söyledi:
"Dolayısıyla 2024 yılının ilk yarısı için belirlediğimiz 36 eylemden 24'ünü gerçekleştirdiğimizi ifade edebilirim. Diğer konularda da çalışmalarımızı belli bir aşamaya getirmiş durumdayız. Tamamlanmamış görülen eylemlerde de aslında hazırlık süreçlerimiz belli bir mesafe almış durumda. Örneğin, İklim Kanunu, Katılım Finans Kanunu, Kamu İhale Kanunu ve KİT Yönetişim Kanunu gibi hazırlıkları önemli oranda tamamlamış durumdayız. Önümüzdeki dönemde Meclisimizin takvimi çerçevesinde bunları kamuoyunun gündemine getireceğiz."
Üç yıllık (2025-2027) süreç için oluşturdukları OVP'de belirlenen makroekonomik politika çerçevesine değinen Cevdet Yılmaz, şöyle devam etti:
"2025-2027 dönemi programının temel amacı, enflasyonun kademeli olarak tek haneli seviyelere düşürülmesi, büyüme potansiyelimizin dezenflasyon süreciyle uyumlu şekilde yükseltilmesi, yapısal reformlarla verimliliğe dayalı yatırım, istihdam, üretim ve ihracatın artırılması, sağlanacak refah artışıyla gelirin toplumumuzun tüm kesimlerine daha adil bir şekilde dağıtılmasıdır.
Bu hedefler doğrultusunda, para, maliye ve gelirler politikalarının güçlü bir şekilde eş güdümü sağlanacak ve enflasyonla mücadele öncelikli bir alan olarak ele alınacaktır. Yeni OVP dönemiyle birlikte, ekonomimizin sürdürülebilir büyüme ve istikrar hedeflerini gerçekleştirmek üzere atılacak adımları ve öncelikleri belirliyoruz.
Bu bağlamda, büyümenin kaynaklarında, beşeri sermayenin güçlendirilmesi, sabit sermaye yatırımlarının artırılması ve toplam faktör verimliliğinin yükseltilmesi öncelikli olacaktır."
Yapısal reformlarla verimliliğe dayalı yatırım, istihdam, üretim ve ihracatın artırılmasının bir diğer kritik stratejileri olduğunu vurgulayan Yılmaz, Bu reformlar, ekonomimizin temel yapısını güçlendirerek daha verimli bir üretim ve ticaret ortamı oluşturacaktır. Orta ve uzun vadede, bu reformların katkısıyla, ülkemizi, ekonomimizi, orta-üst gelir grubundan yüksek gelirli ülkeler grubuna çıkarmayı hedefliyoruz." diye konuştu.
"8 ANA BAŞLIKLA DESTEKLEMEYİ ÖNGÖRÜYORUZ"
Bir yandan depremin yaralarını sararken diğer yandan dirençli şehirler oluşturmayı hedeflediklerini bildiren Yılmaz, "Bu hedeflerimizin yanı sıra, gelirin tüm kesimlere adil bir şekilde dağılımını sağlayarak toplumsal refahı kalıcı bir şekilde arttırmak istiyoruz." dedi.
Ekonomik büyümenin herkes için eşit fırsatlar sunmasını ve toplumun tüm kesimlerine yayılmasını sağlamanın temel amaçları olduğunu ifade eden Yılmaz, tüm politikalarını insan odaklı kalkınma anlayışıyla şekillendirdiklerini bildirdi.
Yılmaz, "Son olarak, demografik fırsat penceresinden azami düzeyde faydalanılması, kadınların ve gençlerin ekonomiye katılımının arttırılması da yine kritik hedeflerimiz arasındadır. Bu, uzun vadeli ekonomik büyüme için büyük bir potansiyel sunmaktadır. Yeni OVP dönemi, Türkiye'nin ekonomik yapısını güçlendirmek ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmak için atılacak önemli adımları kapsamaktadır. Programın tüm bu strateji ve hedefleri, ülkemizin refah seviyesini yükseltecek ve küresel arenada rekabet gücümüzü artıracaktır." değerlendirmesinde bulundu.
Öncelikli reform alanlarına ilişkin genel stratejilerini 8 ana başlıkla desteklemeyi öngördüklerini belirten Yılmaz, şöyle devam etti:
"Birincisi, makroekonomik ve finansal istikrarın kalıcı hale getirilmesi, ikincisi kamu mali reformlarının hayata geçirilmesi, üçüncü başlığımız AR-GE ve yenilikçilik kapasitesinin geliştirilmesi, dördüncü başlığımız yeşil ve dijital ekonomiye geçişe yönelik teknolojik dönüşümün sağlanması, beş ve altıncı başlığımız beşeri sermayenin güçlendirilmesi ve işgücü piyasalarının etkinleştirilmesi, yedinci başlığımız iş ve yatırım ortamının iyileştirilmeye devam edilmesi ve son başlığımız ekonomide her alanda kayıt dışılığın azaltılması, minimum düzeye indirilmesi. Bu temel politika alanları, Türkiye'nin sürdürülebilir büyüme ve kalkınma hedeflerine ulaşması için gerekli olan yapısal değişiklikleri hayata geçirecek ve ekonomimizin uzun vadeli istikrarına katkıda bulunacaktır."
"EMTİA FİYATLARININ NORMALLEŞMESİ TÜRKİYE İÇİN ÇOK KIYMETLİ"
Yeni OVP'nin rakamsal boyutlarını da anlatan Yılmaz, "Buna küresel görünümü özetlemekle başlamak istiyorum. Çünkü biz de dünya ekonomisinin bir parçasıyız. Dünyadaki gidişatı, ekonomik şartları görmeden Türkiye'nin şartlarını değerlendirmek eksik kalacaktır." dedi.
Yılmaz, "Küresel hasıla projeksiyonlarına baktığımızda dünya ekonomisinin 2023 yılında yüzde 3,3 oranında büyüdüğünü ve 2024 yılında büyüme hızının biraz yavaşlayarak yüzde 3,2 seviyesine gerilediğini görüyoruz. 2025-2027 yılları arasında ise küresel büyüme oranının yüzde 3,1 ila yüzde 3,3 arasında önemli oranda yatay seyretmesini bekliyoruz. Dünyadaki ekonomik aktivitenin tarihsel ortalamaların altında olduğunu bu vesileyle görmüş oluyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
Özellikle Avro Bölgesi ve ABD ekonomilerinde büyüme oranlarının daha düşük seviyelerde olmasının beklendiğini bildiren Yılmaz, Avro Bölgesi için büyüme oranının yüzde 0,5'ten yüzde 1,3'e yükselmesi ve ABD'de ise yüzde 2,5'ten yüzde 2,1'e gerilemesinin beklendiğini dile getirdi.
Yılmaz, "Çin ve Hindistan hariç gelişmekte olan ekonomiler için ise büyüme oranlarının 2023'te yüzde 3,5'ten başlayıp 2027'de yüzde 3,9 seviyesine çıkması beklenmektedir. Bunlar, küresel büyümenin motoru olarak kalmaya devam edeceklerdir." ifadelerini kullandı.
Cevdet Yılmaz, küresel ticaret hacminde 2023 yılında ticaretin durma noktasına geldiğini, yüzde 0,3 ile büyüdüğünü, 2024 ile birlikte ticarette yüzde 3 oranında büyüme olduğunu, izleyen yıllarda ise yüzde 3 ila yüzde 3,4 aralığında büyüme hızı beklendiğini, geçen yıla oranla daha olumlu bir perspektif bulunduğunu aktardı.
Bu gelişmelerin Türkiye'ye etkisine değinen Yılmaz, "Öncelikle sevindirici olan bir husus, küresel büyüme tahminlerinde AB'nin ve MENA dediğimiz Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinin ön plana çıktığını görüyoruz. AB'nin ticaretimizdeki payı yüzde 40'ın üzerinde, MENA bölgesinin payı yüzde 20 civarında. Bu iki bölge toplam ticaretimizin yüzde 60'ından fazlasını ifade ediyor. Her iki bölgenin de önümüzdeki yıllardaki büyüme perspektifine baktığımız zaman olumlu bir seyir görüyoruz." dedi.
Yılmaz, AB'nin büyüme oranının 2024 yılında yüzde 1,2'ye ve 2025 yılında yüzde 1,8'e yükselmesinin beklendiğini bildirdi. MENA bölgesinin ise 2 katına çıkan bir büyüme oranına sahip olduğunu belirten Yılmaz, bu durumun Türkiye'yi dış talep anlamında destekleyeceğini aktardı.
Küresel finansal koşullara da değinen Yılmaz, burada da gelişmekte olan ülkeler ve Türkiye'yi olumlu etkileyecek bir görünüm bulunduğunu söyledi. Yılmaz, gerek Amerika, gerekse Avrupa merkez bankalarının gelecek dönemde faiz azaltacaklarına dair beklentilerin güçlendiğini belirterek, "Genel eğilim, faizlerin düşmesi yönünde olacaktır. Bu da küresel likidite koşullarını olumlu yönde etkileyecek ve gelişmekte olan ülkelere dönük finans akımlarını olumlu yönde etkileyecek diye düşünüyoruz ve Türkiye olarak bundan da istifade edeceğimize inanıyoruz." diye konuştu.
Yılmaz, küresel emtia fiyatlarında da Türkiye için olumlu bir perspektifin oluştuğunu aktardı. Türkiye'nin ithalatçı bir ülke olduğunu söyleyen Yılmaz, emtia fiyatlarının normalleşmesinin Türkiye için çok kıymetli olduğunu dile getirdi.
OVP'NİN TEMEL HEDEFLERİ
Yeni OVP'nin temel hedeflerine de değinen Yılmaz, şunları kaydetti:
"2023 yılında Gayri Safi Yurt İçi Hasıla büyümesi, yüzde 5,1 olarak gerçekleşmiştir. Bu büyüme oranı, pandemi sonrası toparlanmanın etkilerini ve Türkiye ekonomisinin direncini yansıtmaktadır. Ancak, yüksek enflasyon riskinin bertaraf edilmesi ve dengelenme süreci, daha ılımlı ve sürdürülebilir bir büyüme sürecini gerektirmektedir. Bu çerçevede, 2024 yılında bölgemizde artan jeopolitik gerilimlerin de etkisiyle, bir taraftan da elbette istikrar programımızın etkisiyle, büyüme oranının yüzde 3,5 oranında gerçekleşmesi beklenmektedir. Önceki OVP'ye göre bu, 0,5 civarında bir revizyonu ifade etmektedir. Yüzde 4 olarak biliyorsunuz geçen yıl bir tahminde bulunmuştuk. Şu anki tahminimiz bu yıl sonu itibarıyla yüzde 3,5 olarak revize edilmiş durumdadır.
2025 yılına geldiğimizde, büyüme oranının toparlanarak yüzde 4 seviyesine ulaşmasını bekliyoruz. Bu dönemde, ekonomik reformlar ve yapısal düzenlemelerin etkisiyle, büyümenin tekrar hız kazanacağını öngörüyoruz. 2026 ve 2027 yıllarında ise büyüme oranlarının sırasıyla yüzde 4,5 ve yüzde 5 seviyelerine çıkmasını planlıyoruz. Bu hedefler, ekonominin potansiyel büyüme kapasitesine ulaşmasını ve uzun vadede istikrarlı bir büyüme eğilimini yakalamasını amaçlamaktadır."
Bu büyüme patikasının, enflasyonist baskı oluşturmadan, sürdürülebilir ekonomik kalkınmayı hedefleyen bir yaklaşımla oluşturulduğunu, dezenflasyon süreciyle uyumlu olduğunu söyleyen Yılmaz, "Kısa vadede enflasyonla mücadele büyüme üzerinde geçici etkiler yapsa da orta ve uzun vadede bu iki hedef arasında bir çelişki görmüyoruz." dedi.
Yılmaz, enflasyonun düştüğü bir ortamın, aynı zamanda öngörülebilirliğin arttığı, yatırım ortamının iyileştiği, dolayısıyla sürdürülebilir büyümenin de zemininin güçlendiği bir ortam olduğunu ifade ederek, enflasyonun düştüğü, öngörülebilirliğin arttığı bir ortamda ekonomide dengeli ve istikrarlı bir büyüme sağlamanın, hem iç piyasalarda hem de küresel alanda Türkiye'nin rekabet gücünü artıracağını ve ekonomik refahı sürdürülebilir kılacağını belirtti.
Cevdet Yılmaz, "Yeni OVP dönemi, dengeli bir büyüme stratejisiyle, ülkemizin ekonomik hedeflerine ulaşmasına katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Bu doğrultuda, büyüme oranlarını optimize ederek, hem enflasyonla mücadeleyi sürdürecek hem de ekonomik büyümeyi destekleyeceğiz." ifadelerini kullandı.
"DOLAR BAZINDA REKOR SEVİYEDE EKONOMİK BÜYÜKLÜĞE TEKABÜL EDİYOR"
Cevdet Yılmaz, 2024 itibarıyla Türkiye'nin ekonomik büyüklüğünün, 44,2 trilyon liraya çıkmasını beklediklerini, nominal dolar bazında ise beklentinin 1 trilyon 331 milyar dolar olduğunu, bunun da dolar bazında rekor seviyede ekonomik büyüklüğe tekabül ettiğini belirtti.
Yılmaz, "Kişi başına gelirimizin 2024 sonu itibarıyla 15 bin 551 dolara yükselmesini bekliyoruz. Dönem sonunda ise 83 trilyon lira ekonomik büyüklük, 1 trilyon 774 milyar dolarlık bir ekonomik hacim ve 20 bin 420 dolar yani 20 bin dolar seviyelerine çıkmış bir kişi başına geliri hedefliyoruz." dedi.
Milli gelirin uzun dönemli seyri hakkında da bilgi veren Yılmaz, "2002-2023 yılları arasında 238 milyar dolardan, bu gün itibarıyla 1 trilyon 130 milyar dolarlara yükseldiğini görüyoruz. Yeni hedeflerimizde bunu çok daha yükseklere çıkaracağız. Satın alma gücü paritesine göre de son 20 yılda çok çarpıcı bir artışın olduğunu uluslararası hesaplardan görebiliyoruz. Amacımız bunu daha ilerilere taşımaktır. Bugün Türkiye ekonomisi nominal dolar bazında 17'nci, satın alma gücü paritesine göre 11'inci büyük ekonomidir. Ülkemizin iddialı hedefleri var. Bunları daha da yukarılara çıkarmak istiyoruz." diye konuştu.
İstihdam rakamlarına da değinen Yılmaz, geçen yıl işsizlik oranının yüzde 9,4 olarak gerçekleştiğini belirterek, "Bu oran, pandemi sonrası toparlanma sürecinin ve küresel ekonomik belirsizliklerin işgücü piyasası üzerindeki etkilerini yansıtmaktadır. 2024 yılı için ise işsizlik oranını programımızda geçen yıl yüzde 10,3 olarak belirlemiştik. Ancak bugün geldiğimiz noktada bunun yıl sonu itibarıyla yüzde 9,3 oranında gerçekleşmesini bekliyoruz. Aşağı yukarı 1 puan geçen yılki tahminimizden daha iyi noktada olduğumuzu ifade etmek isterim." dedi.
Yılmaz, "2025 yılına geldiğimizde, işsizlik oranının yüzde 9,6 seviyesinde olacağı öngörülmektedir. Bu oran, ekonominin yeniden dengelenme sürecinin bir parçası olarak değerlendirilmektedir. Ancak, 2026 ve 2027 yıllarında işsizlik oranlarının sırasıyla yüzde 9,2 ve yüzde 8,8 seviyelerine gerilemesi beklenmektedir. Bu düşüş eğilimi, ekonomik büyüme ve yapısal reformların işgücü piyasası üzerindeki olumlu etkilerini yansıtmaktadır." değerlendirmesinde bulundu.
"OVP dönemi boyunca toplamda 2,3 milyon ilave istihdam oluşturulması hedeflenmektedir. Bu hedef, ekonominin büyüme potansiyelini artırırken, işsizliğin kademeli olarak azaltılmasını sağlayacaktır. İşgücü piyasasındaki bu olumlu gelişmeler, Türkiye'nin sosyal ve ekonomik kalkınmasına önemli katkılarda bulunacaktır" diyen Yılmaz, programdaki işsizlik projeksiyonlarının, Türkiye'nin istihdam piyasasında yapısal dönüşümler gerçekleştirmeye ve işsizlik oranlarını düşürmeye yönelik kararlılığını ortaya koyduğunu vurguladı.
İşgücüne katılım oranının 2023 yılında yüzde 53,3'ten, dönem sonunda yüzde 56'lara kadar yükseleceğini, istihdam düzeyinin 32 milyon 668 binden, 2027'de 34 milyon 941'e çıkacağını bildiren Yılmaz, OVP döneminde istihdam oranının yüzde 50'lerin üzerine çıkacağını ve işsizlik oranının gerilemeye devam edeceğini kaydetti.
Yılmaz, 2005 yılı ile 2023 arasında toplam 12,2 milyon kişinin istihdamı sağlanarak istihdam düzeyinin 19,4 milyondan 31,6 milyona yükseldiğini belirterek, aynı dönemde nüfusun 17,6 milyon arttığını, artan nüfusun yaklaşık yüzde 70'inin istihdam edildiğini söyledi.
Cevdet Yılmaz, programın en temel amacının enflasyonu düşürmek ve fiyat istikrarını sağlamak olduğunu belirterek, 2023 yılında, küresel tedarik zinciri sorunlarının, enerji fiyatlarındaki dalgalanmalar ve iç talep koşulları dahil pek çok olumsuz gelişmenin etkisiyle, enflasyon oranının yüzde 64,8 seviyesinde gerçekleştiğini anımsattı.
"2026'DA ENFLASYONUN 9,7'YE DÜŞMESİNİ ÖNGÖRÜYORUZ"
Uygulamaya konulan sıkı para ve maliye politikalarıyla 2024 yılı için enflasyon oranının yüzde 41,5'e gerileyerek, enflasyonla mücadelede önemli mesafe katedilmesinin beklendiğini vurgulayan Yılmaz, "2025 yılında hedefimizi yüzde 17,5'e revize ediyoruz. 2026'da tek haneli enflasyon hedefimizi koruyoruz, 9,7'ye düşmesini öngörüyoruz. 2027'ye geldiğimizde ise yüzde 7'ler civarına düşen bir enflasyon oranı öngörüyoruz. Bu projeksiyonlar, Türkiye ekonomisinin sürdürülebilir bir büyüme ortamına geçiş yaparken, enflasyonla mücadelede de kararlı bir duruş sergileyeceğini göstermekte." dedi.
Yılmaz, dezenflasyon sürecinin başarılı şekilde yürütülmesinin, ülkenin ekonomik istikrarını koruma ve refah seviyesini yükseltme hedeflerine ulaşmasına katkı sağlayacağını vurguladı.
Cevdet Yılmaz, "Enflasyonun tek haneli seviyelere düşmesi, yalnızca fiyat istikrarını sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda uzun vadede yatırım ortamını iyileştirerek, ekonomik büyümeyi destekleyecek. Önümüzdeki dönemde, bu hedeflere ulaşmak için para, maliye ve yapısal reform ayaklarından oluşan bütüncül stratejimizle ve tüm ekonomik aktörlerle birlikte çalışmaya devam edeceğiz." diye konuştu.
"YÜZDE 1,7'YE DÜŞMESİ BEKLENMEKTE"
2023 yılında cari işlemler açığının milli gelire oranının yüzde 4 olarak gerçekleştiğini belirten Yılmaz, şu ifadeleri kullandı:
"2024 yılının sonunda bu oranın yüzde 1,7 seviyesinde gerçekleşmesini bekliyoruz. Gelecek yıl bir miktar ekonomik toparlanmanın etkisiyle yüzde 2'lere çıkmasını, izleyen yıllarda 1,6 ve 1,3 gibi giderek düşen bir eğilim sergilemesini bekliyoruz. Kalkınmamızın her zaman önündeki en büyük dar boğazlardan biri cari işlemler açığı olmuştur. Bu projeksiyonlar, Türkiye'nin cari işlemler dengesinde iyileşme sağlamak için attığı adımların ve yapısal reformların bir sonucudur. Özellikle, yüksek katma değerli üretimi hedefleyen yeni sanayi politikası ile ihracatın artırılması, enerji gibi kritik sektörlerde ithalat bağımlılığının azaltılması ve dış ticaretin optimize edilmesi, cari açığın sürdürülebilir bir seviyeye çekilmesinde kritik rol oynamakta. Sonuç olarak, bu hedefler, Türkiye'nin ekonomik yapısını güçlendirme ve dış ticaret dengesini sağlama yönündeki kararlılığını yansıtmakta."
Yılmaz, ekonominin sürdürülebilir büyüme patikasında ilerlemesi ve dış şoklara karşı dayanıklılığının artırılması için gereken tüm tedbirlerin alınmaya devam edileceğini söyledi.
Dış ticaret verilerine bakıldığında, 2024 sonunda ihracatın 264 milyar dolar olmasını beklediklerini, dönem sonunda ise 320 milyar dolara yakın seviyede ihracat beklediklerini kaydeden Yılmaz, "İthalatımızın yıl sonu itibarıyla 345 milyar dolardan OVP dönemi sonunda 417 milyar dolar seviyesine çıkmasını bekliyoruz." dedi.
Cevdet Yılmaz, turizm gelirlerinin sevindirici olduğunu kaydederek, yıl sonu itibarıyla 60 milyar dolara yakın turizm geliri beklediklerini, dönem sonunda ise bunun 74 milyar dolara yükselmesini hedeflediklerini ifade etti.
Yılmaz, "Cari işlemler dengesinin 2024 sonu itibarıyla 22 milyar dolar seviyesinde bir açık öngörüyoruz, dönem sonunda da aynı seviyelerde kalacağını öngörüyoruz. Milli gelirimiz arttığı için oran olarak çok ciddi düşüş bekliyoruz." dedi.
"BÜTÇE AÇIĞININ 2025 YILINDA YÜZDE 3,1 OLARAK GERÇEKLEŞMESİ HEDEFLENMEKTE"
Deprem kaynaklı harcamaların sürmesine rağmen, mali disiplinin güçlendirilmesine yönelik adımlar sayesinde bütçe dengelerinde hızlı toparlanma görüldüğünü kaydeden Yılmaz, 2024 yılında bütçe açığının bu yıl bütçede öngörülen yüzde 6,4'lük hedefin oldukça altında, milli gelire oranla yüzde 4,9 düzeyinde gerçekleşmesinin beklendiğini söyledi.
Bütçe açığının, 2025 yılında yüzde 3,1 olarak gerçekleşmesinin hedeflendiğini, milli gelire oranının, OVP döneminde kademeli olarak azalarak, 2027 yılında yüzde 2,5 düzeyine gerilemesinin öngörüldüğünü aktaran Yılmaz, şunları dile getirdi:
"Harcamalarımıza baktığımızda bir miktar artış var ama milli gelire oranla harcamalarımızda ciddi bir düşüş söz konusu. Geçen yıl programımızı yaparken, Merkezi Yönetim bütçe giderlerinin milli gelire oranını yüzde 26,9 olarak tahmin etmiştik. Geldiğimiz noktada bunu 25,4 olarak revize ediyoruz. Bu da çok önemli, aslında hem tasarruf hem de verimlilik tedbirleri ile harcamaların ciddi anlamda kontrol edildiğini göstermektedir. Milli gelire oran olarak 6,4 yerine 4,9 açıkla bu yılı kapatacağımızı düşünüyoruz, gelecek yıl ise yüzde 3,1 gibi çok daha iyi bir noktaya ulaşacağımızı düşünüyoruz. 2 puana yakın düşüş, enflasyonla mücadeleye, dezenflasyon politikasına mali açıdan çok güçlü destek vereceğimizin en açık ifadesidir."
"YÜZDE 2,5 ORANINA GERİLEMESİ HEDEFLENMEKTE"
Yılmaz, AK Parti hükümetlerinin "en büyük başarılarından birinin" mali disiplini tesis etmesi olduğunu belirterek, mali disiplini, ekonomide istikrarı ve güveni artıran bir çıpa olarak korumaya ve güçlendirmeye devam ettiklerini kaydetti.
2003-2023 yılları arasında bütçe açığının milli gelire oranının ortalamasının yüzde 2,6 olarak gerçekleştiğini aktaran Yılmaz, "Geçmiş dönemlerde konjonktürel nedenlerle bütçe açığının hızlı yükselebildiği dönemler yaşanmış olmakla birlikte, hükümetlerimiz mali disiplinin tesis edilmesi ve korunması yolunda her zaman büyük bir irade ortaya koymuşlardır. Program dönemi sonunda bütçe açığının milli gelire oranının uzun dönem ortalamasının altına, yüzde 2,5 oranına gerilemesini hedefliyoruz." değerlendirmesini yaptı.
AB tanımlı kamu borç stokunun milli gelire oranının yüzde 29,3 seviyesine gerilediğini kaydeden Yılmaz, 2023 yılında bir önceki yıla göre 2,2 puan azalışın söz konusu olduğunu söyledi.
Yılmaz, "2024'te bunun daha da hızlandığını görüyoruz, 4 puana yakın bir azalış ile kamu borç stokunun milli gelire oranının 25,6 puana gerilemesini bekliyoruz. Hane halkı borçluluğu ve reel sektör borçluluğunda da ülkemizin uluslararası ortalamaların oldukça altında olduğunu ifade etmek isterim." diye konuştu.
Büyüme başlığı altında, çeşitli sektörlerde dönüşüm ve yenilikçiliğin öncelikli alanları arasında yer aldığını belirten Yılmaz, sanayide sektörel dönüşüm sağlanarak, yüksek katma değerli üretim yapısına geçişin hedeflendiğini aktardı. Bu dönüşümün, sanayinin rekabet gücünü artıracağını, dış pazarlara erişimini kolaylaştıracağını vurgulayan Yılmaz, AR-GE ve yenilik ekosisteminin güçlendirilmesinin de büyüme yaklaşımının önemli bir parçası olduğunu dile getirdi.
"UYUM SAĞLAMASI HEDEFLENMEKTE"
AR-GE yatırımlarının artırılması, yenilikçi projelerin desteklenmesi ve teknoloji odaklı bir ekosistemin kurulmasının, ekonominin yenilikçilik kapasitesini artıracağını anlatan Yılmaz, şunları kaydetti:
"Ayrıca, yeşil dönüşümün hızlandırılması, çevre dostu üretim yöntemlerinin benimsenmesi ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşılması açısından kritik öneme sahip. Dijital dönüşüme geçişin desteklenmesi, dijital altyapının geliştirilmesi ve dijital becerilerin artırılması ile ekonomimizin dijital çağın gereksinimlerine uyum sağlaması hedeflenmekte. Beşeri sermayenin güçlendirilmesi ile eğitim ve yetenek gelişimi yatırımları yapılarak işgücümüzün niteliklerinin artırılması planlanmakta. Ayrıca, kamu altyapı yatırımlarının etkinleştirilmesi ve tarımda verimliliğin ve üretimin artırılması, büyümeyi destekleyen diğer önemli faktörler. Bu kapsamda OSB ve Küçük Sanayi Siteleri (KSS) gibi planlı sanayi alanlarının artırılması, sanayi üretim bölgelerinin iltisak hatları aracılığıyla limanlara ve ana ticaret yollarına bağlanmasını öncelikli görüyoruz. Sulama yatırımlarını önceliklendiriyoruz."
Yılmaz, istihdam tarafında ise yeni nesil çalışma biçimleri ve sektörel dönüşümlerin öne çıktığını söyledi.
Yeni nesil çalışma biçimleri ve sektörel dönüşümlerin, işgücü piyasasının değişen koşullara uyum sağlamasının, daha esnek ve verimli yapıya kavuşmasının hedeflendiğini aktaran Yılmaz, işgücüne katılımda güçlük yaşayan kesimlerin istihdamının artırılmasıyla, kapsayıcı büyümenin sağlanmasının amaçlandığını vurguladı.
Cevdet Yılmaz, "Beşeri sermaye ve beceri uyumu, iş gücümüzün piyasa ihtiyaçlarına uygun becerilerle donatılması ve ekonominin ihtiyaç duyduğu nitelikli iş gücünün yetiştirilmesi kritik bir adım. Son olarak, iradi işsizliğin azaltılması, işsizlik oranlarını düşürmek ve istihdamı artırmak için iş gücü piyasasında daha aktif politikalar izlememizi gerektirmektedir. Çalışma Bakanlığımız bu konularda yoğun bir gayret içinde. Hangi meslekler devam edecek, hangileri sona erecek, hangi yeni meslekler ortaya çıkacak bunları dikkate alan, gelecekteki gelişmeleri de dikkate alan bir anlayışla işgücü planlamamızı dikkatle ele alıyoruz." diye konuştu.
Yılmaz, "Bu makroekonomik göstergeler ve uygulama araçları, OVP 2025-2027 dönemi boyunca ekonomimizin büyüme ve istihdam hedeflerine ulaşmasını sağlayacak ve sürdürülebilir kalkınma yolunda önemli rol oynayacak." dedi.
Finansal istikrar alanında atılması planlanan adımlara bakıldığında, finansal piyasaların sağlam ve istikrarlı şekilde işlemeye devam etmesi için finansal düzenlemelerin sadeleştirilmesinin önem arz ettiğini kaydeden Yılmaz, bu adımın finansal sistemin şeffaflığını ve güvenilirliğini artırarak piyasa katılımcılarının risklerini daha iyi yönetmesine olanak sağlayacağını belirtti.
"HANE HALKININ SATIN ALMA GÜCÜNÜ KORUMAYI HEDEFLEMEKTE"
Yılmaz, seçici kredi uygulamasının, kredi büyümesini kontrol altında tutarak, finansal riskleri azaltmayı hedeflerken, sermaye piyasalarının geliştirilmesini, daha derin ve likit bir finansal yapı oluşturulmasını amaçladığını ifade ederek, şunları söyledi:
"Ayrıca, katılım finansının geliştirilmesi ve finansal teknolojilerin geliştirilmesi gibi adımlar da finansal sistemin daha kapsayıcı ve yenilikçi olmasını destekleyecek. Bu çerçevede, tasarrufların artırılması da ekonomik istikrar için kritik bir unsur olarak öne çıkmaktadır. Yurtiçi tasarruf oranlarını artırarak ekonomik büyümemizi daha sağlam ve sağlıklı kaynaklarla sürdürmeyi hedefliyoruz. Diğer yandan, fiyat istikrarı için uygulanacak stratejilere geçersek, dezenflasyon sürecine uygun politika bileşimi önemli adım olarak karşımıza çıkıyor. Enflasyonun kontrol altına alınması ve tek haneli seviyelere çekilmesi için uygun para ve maliye politikalarının bir arada ve uyum içinde uygulanması gerekmekte.
Yönetilen ve yönlendirilen fiyatlar politikası, fiyat artışlarını kontrol altında tutarak hane halkının satın alma gücünü korumayı hedefleyecektir. Ayrıca, arz yönlü politikalar ile üretim kapasitelerinin artırılması ve piyasaya sunulan mal ve hizmetlerin çeşitlendirilmesi planlanmakta. Bu, talep baskılarını hafifleterek enflasyonist baskıları azaltmada önemli bir rol oynayacaktır. OVP 2025-2027 dönemi boyunca ekonomik büyüme, istihdam, finansal istikrar ve fiyat istikrarı hedeflerine ulaşmak için kapsamlı ve çok boyutlu bir yaklaşım benimsenmiştir. Her bir strateji ve uygulama aracı, ekonomimizin sürdürülebilir kalkınma yolunda ilerlemesini sağlamak için dikkatle tasarlanmıştır."
Yılmaz, ödemeler dengesi başlığı altında atılacak adımlara da değinerek, ekonominin dış ticaret dengesini iyileştirmek için ürün ve pazar çeşitlendirmesi stratejisinin büyük önem taşıdığını aktardı.
Etkin ticaret diplomasisinin, uluslararası ticaret ilişkilerinin güçlendirilmesi ve yeni pazar fırsatlarının değerlendirilmesi için kritik unsur olduğunu belirten Yılmaz, "Ayrıca, ticaretin kolaylaştırılması ve ihracatın finansmanı, ihracat süreçlerinin daha verimli hale getirilmesi ve ihracatçılarımıza finansal destek sağlanması yoluyla dış ticaret hacminin artırılmasına katkıda bulunacak. İthalat bağımlılığının azaltılması, özellikle stratejik sektörlerde yerli üretimi teşvik ederek cari açığın azaltılmasını hedeflemekte. Bunun yanında, hizmet ihracatının geliştirilmesi ve ihracatta yeşil ve dijital dönüşümün desteklenmesi, hizmet sektöründe rekabet gücümüzü artıracak ve sürdürülebilir ihracat stratejilerinin benimsenmesini sağlayacak." diye konuştu.
"KÜRESEL REKABET KOŞULLARINA UYUM SAĞLAMASI AÇISINDAN ÖNEMLİ"
İş ve yatırım ortamı konusuna hedeflerinin, Türkiye'yi yerli ve yabancı yatırımcılar için daha cazip bir hale getirmek olduğunu belirten Yılmaz, iş ve yatırım süreçlerinin iyileştirilmesinin, bürokratik engellerin azaltılması ve yatırım süreçlerinin hızlandırılması ile mümkün olduğuna dikkati çekti.
Yılmaz, "Ayrıca, düzenleyici çerçevenin iyileştirilmesi, iyi işleyen, hızlı işleyen bir adalet sistemiyle iş dünyasının daha öngörülebilir ve istikrarlı bir ortamda faaliyet göstermesini sağlayarak yatırımları teşvik edecektir. Rekabetçi yeni yatırımların tesisi ve yeşil, dijital ve tedarik zinciri odaklı yatırımların artırılması, ekonomimizin geleceğin trendlerine ve küresel rekabet koşullarına uyum sağlaması açısından önemli. Bu tür yatırımlar, hem çevresel sürdürülebilirliği hem de ekonomik büyümeyi destekleyecektir." şeklinde konuştu.
Cevdet Yılmaz, kamu maliyesi alanında sürdürülebilir ekonomik büyüme ve mali disiplin hedeflerine ulaşmak için uygulayacakları politika araçlarından da bahsederek, kamu maliyesi başlığı altında, devletin mali yapısını güçlendirmek ve kamu harcamalarının etkinliğini artırmak için bir dizi reform öngörüldüğünü söyledi.
İlk olarak, harcamalarda etkinlik sağlanmasının öncelikleri olduğunu vurgulayan Yılmaz, bunun, kamu kaynaklarının daha verimli kullanılması ve gereksiz harcamaların minimize edilmesi anlamına geldiğini kaydetti.
"SİSTEMİN SAĞLIKLI BİR ŞEKİLDE İŞLEMESİNİ SAĞLAMAYI AMAÇLAMAKTA"
Etkin harcama politikasının, bütçe açığını kontrol altında tutarak mali disiplini sağlamak için kritik bir rol oynayacağını aktaran Yılmaz, şunları kaydetti:
"Doğal afetler ve beklenmedik krizlere karşı daha hazırlıklı ve dayanıklı bir mali yapı oluşturmayı hedefliyoruz. Bu, ülkemizin afet sonrası yeniden yapılanma sürecinde hızlı ve etkili bir yanıt verebilmesini sağlayacak. Vergilemede adalet ve etkinlik ise vergi politikalarının daha adil ve etkili şekilde uygulanmasını amaçlamakta. Bu çerçevede, vergi tabanının genişletilmesi ve kayıt dışılıkla mücadele edilmesi, kamu gelirlerinin artırılmasına ve mali sürdürülebilirliğin sağlanmasına katkıda bulunacak. Kayıt dışılıkla mücadele ve denetimlerde etkinlik de bu hedefe ulaşmak için hayati bir adımdır. Ekonomideki kayıt dışı faaliyetlerin minimize edilmesi ve denetimlerin daha etkin gerçekleştirilmesi hedeflenmektedir. Kamu İktisadi Teşebbüsleri yönetim reformu, kamu teşebbüslerinin daha verimli ve rekabetçi bir yapıya kavuşturulmasını hedeflerken, sosyal güvenlik sisteminin mali sürdürülebilirliği ise uzun vadede sosyal güvenlik harcamalarının bütçe üzerindeki yükünü azaltmayı ve sistemin kendi içinde sağlıklı şekilde işlemesini amaçlamakta. Bu kapsamlı reform ve politikalar, Orta Vadeli Program 2025-2027 dönemi boyunca kamu maliyesi alanında disiplinli, etkin ve sürdürülebilir bir yapı oluşturmayı hedeflemekte. Mali disiplinin sağlanması, ekonomik istikrarın korunması ve sürdürülebilir büyümenin desteklenmesi için atılacak bu adımlar, ülkemizin kalkınma hedeflerine ulaşmasında büyük önem taşıyor."
Yeni OVP döneminde uygulanacak politikalar ve reformlarla, ekonominin sürdürülebilir kalkınma yolunda güçlü ve dirençli bir yapıya kavuşmasını hedeflediklerini söyleyen Yılmaz, belirlenen hedefler doğrultusunda atılacak adımların, Türkiye'nin ekonomik istikrarını ve toplumsal refahını artıracağını, daha adil ve kapsayıcı bir büyüme modeli oluşturacağını ifade etti.
OVP 2025-2027'nin Türkiye'ye hayırlı olmasını dileyen Yılmaz, "Yeni program dönemiyle birlikte, ekonomik kalkınma ve sosyal refah hedeflerimize ulaşmak için tüm paydaşlarla birlikte kararlı adımlar atacağımıza ve bu süreçte önemli başarılar elde edeceğimize yürekten inanıyorum. Hep birlikte, sayın Cumhurbaşkanı'mızın güçlü liderliğinde ekip ruhuyla ve koordinasyon içinde daha güçlü ve müreffeh bir Türkiye için çalışmaya devam edeceğiz." dedi.
SORU-CEVAP
Sunumunun ardından basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Yılmaz, Merkez Bankası ile OVP uyumu konusunda şunları söyledi:
"Revize ettiğimiz enflasyon 41,5. Bu Merkez Bankamızın tahmin aralığı içinde olan bir revizyon. Onu aşan bir revizyon değil. Merkez Bankamız ile diğer kurumlarla olduğu gibi yine bu süreçlerde istişare içinde hareket ettik. Şunun da altını çizmek isterim. Biz bütün kurumların kendi bağımsız alanlarındaki kararlarına saygılıyız. Herkes kendi alanında çalışıyor. Ama elbette Türkiye olarak bütüncül bir stratejiyi de hayata geçiriyoruz. Her zaman altını çizdiğimiz gibi para politikaları, maliye politikaları ve yapısal reformlar bütünlüğünden oluşan bir stratejimiz var. Bütüncül bir stratejimiz var. Bunu hayata geçiriyoruz. Dolayısıyla buradaki uyuma son derece hassasiyetle yaklaşıyoruz. Hedefler, bir miktar her zaman değişebilir. Hedefler ile gerçekleşmeler. Ama önemli olan doğrultunuzdur, nereye doğru gitmekte olduğunuzdur. Buna bir ay erken ulaşırsınız, iki ay geç ulaşırsınız ama sağlıklı bir politika belirlediyseniz ve doğru bir yönde ilerliyorsanız er veya geç hedefinize ulaşırsınız."
Bu süreçte hedeflerde dışsal bazı şoklardan veya bazı öngörülemeyen gelişmelerden kaynaklanan revizyonların dünyada da olduğu gibi Türkiye'de olabileceğe dikkati çeken Yılmaz, "Bunları garipsememek gerekir. Revizyon olmaması anormal olur. Bir yıl önce yaptığınız bir tahminin, hiçbir sapma olmadan gerçekleşmesi olağanüstü durum olur. Dolayısıyla önemli olan doğrultudur. Nereye doğru gittiğinizdir, hedeflerinizdir, politikanızın tutarlılığıdır. Bunu yaptığınız sürece er veya geç hedeflerinize ulaşırsınız. Bir miktar belki ince ayarlar yaparsınız. Bir miktar zamanlama oynayabilir ama hedeflerinize doğru yürümeye devam edersiniz. Biz Orta Vadeli Programdaki çerçeveyle, mali çerçeveyle, yapısal reform çerçevesiyle Merkez Bankamızın ortaya koyduğu para politikası çerçevesinin son derece uyumlu olduğunu düşünüyoruz." şeklinde konuştu.
"DÖNEMSEL BİRTAKIM İNİŞLER ÇIKIŞLAR HER ZAMAN MÜMKÜN"
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, büyüme konusundaki revizyonun yüzde 0,5 düzeyinde olduğuna dikkati çekerek, bu revizyonda sıkı para politikasının etkisi kadar Türkiye'nin bölgesindeki jeopolitik gelişmelerinde bir miktar etkisinin olduğunu dile getirdi.
Önceki Orta Vadeli Programı ilan etmelerinin ardından öngöremedikleri birtakım gelişmelerin de söz konusu olduğunu ifade eden Yılmaz, "Bunun dışında bir etki de TÜİK revizyonundan kaynaklandı diyebiliriz. TÜİK geçen yılı 4,5'ten 5,1'e revize edince, bazı büyütünce, bu bazın 2024'e yansıması takdir edersiniz ki olumsuz yönde gerçekleşti. Dolayısıyla bunun da bir miktar etkisini görmüş olacağız." dedi.
Orta ve uzun vadede enflasyon ile büyüme arasında bir çelişkinin olmadığını bildiren Yılmaz, şöyle konuştu:
"Kısa vadede sıkıntılı geçici dönemler olabilir. Geçici dönemler itibarıyla büyüme enflasyonla mücadeleden bir miktar etkilenebilir. Ama bu geçici bir etkidir. Esas ilişki olumlu bir ilişkidir. Enflasyonun düştüğü bir ortamda, fiyat istikrarının sağlandığı bir ortamda öngörülebilirlik artmış olur, yatırım ortamı iyileşir, güven ortamı pekişir ve sağlıklı büyüme sağlarsınız. Büyümenin, arzın arttığı bir ortamda da yine enflasyonunuza katkıda bulunmuş olursunuz. Arz yönünü bir şekilde. Dolayısıyla burada temel bir çelişki görmüyoruz. Ama kısa dönemli, dönemsel birtakım inişler çıkışlar her zaman mümkündür. Bunları da öngörüyoruz. Yaptığımız revizyon çok büyük bir revizyon da değil bu arada. Gelişmekte olan ülkelerde de dünyada da büyümede çok böyle yüksek oranların olduğu bir dönemden geçmiyoruz."
"TÜM KESİMLERE BÜYÜMENİN SONUÇLARINI YANSITMAYI HEDEFLİYORUZ"
Yılmaz, Türkiye'nin dezenflasyon politikasına rağmen büyümesini belli bir oranda tutmayı başardığını belirterek, şunları kaydetti:
"Önümüzdeki dönemde büyüme açısından en büyük önceliklerimizden biri, büyümenin kompozisyonunu daha sağlıklı hale getirmek. Tüketimin, iş talep yönlü katkıların daha ılımlı hale geldiği ama dış talebin ön plana çıktığı, yatırımın, üretimin, ihracatın daha fazla destek verdiği bir büyüme kompozisyonu, büyüme stratejimizin yine çok önemli bir unsuru. Bu da kısa dönemde tüketimle ilgili daha alımlı bir tüketimi getirse de uzun dönemde aslında tüketimimizi de daha yüksek seviyelere çıkaracaktır. Üretmeden tüketemezsiniz. Ne kadar çok yatırım, üretim, ihracat yaparsanız sağlıklı tüketim altyapınızı da geliştirmiş olursunuz. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde bu sağlıklı büyüme politikasıyla Türkiye ekonomisi büyümeye devam edecek. Büyümenin nimetlerini de sosyal adalet ilkesiyle hiçbir kesimi kayırmadan, bütün kesimlere belli bir adalet içinde dağıtmayı öngörüyoruz. Kamu çalışanlarından emeklilere, çiftçilerden esnafa, toplumu oluşturan tüm kesimlere bu büyümenin, bu sağlıklı büyümenin sonuçlarını yansıtmayı hedefliyoruz. Enflasyonun düştüğü bir ortamda kalıcı refah artışı da mümkün hale geliyor. Aksi takdirde bugün yaptığınız bir artış üç gün sonra eriyip gidiyor. Dolayısıyla burada enflasyonun düştüğü bir ortamda kalıcı refah artışını sağlamayı öngörüyoruz."
"BU YILIN SONUNA KADAR PİYASA BEKLENTİLERİNİ ESAS ALIYORUZ"
Eğitim ve istihdam başta olmak üzere politikalarında vatandaşları kendi ayakları üstünde daha fazla duran, daha çok üreten, daha çok kazanan bir noktaya taşımayı hedeflediklerini vurgulayan Yılmaz, "Sosyal politika derken sadece desteklerden bahsetmiyoruz. Sosyal bünyeyi güçlendirmektir esas olan. Daha nitelikli, daha donanımlı bir genç nüfusu geleceğe hazırlamaktır. Bu çerçevede politikalarımızı şekillendiriyoruz." dedi.
Her OVP hazırlandıktan sonra tersine mühendislikle bir kur hesabı yapıldığını ve bunun kamuoyuyla paylaşıldığını anımsatan Yılmaz, şu değerlendirmede bulundu:
"O yüzden buna bir açıklık getirmemizde gerçekten fayda var. Bizim dalgalı kur rejimimiz var. Döviz piyasalarıyla ilgili dalgalı kur rejimimiz var. 2001'de başladı ve devam ediyor. Dalgalı kur rejiminde ne bir kur tahminimiz var ne bir kur hedefimiz var ne de böyle bir irademiz söz konusu. Kuru esas belirleyecek olan piyasadaki arz ve talep şartlarıdır. Tabii ki spekülatif hadiseler olabilir, onlara müdahaleler olabilir. Onları tabii istisna görüyorum. Ama esas olan piyasadaki arz ve talep ve bunun oluşturduğu dövizin fiyatıdır. Bir doküman hazırlıyoruz bir taraftan. Bu dokümanda işte dolar bazında milli gelir var, kişi başına gelir var. Bir hesap yapmak zorundayız. Dolayısıyla burada ne yapıyoruz? Yöntemimiz şu; bu yılın sonuna kadar piyasa aktörlerinin beklentileri neyse, Merkez Bankamız onu hesaplıyor bir anketle, çalışmayla..."
Bu konuda piyasa aktörlerinin beklentileri neyse onu esas aldıklarını vurgulayan Yılmaz, "2024 yılı sonuna kadar esas aldığımız kur o. Ondan sonraki yıllar için ise 2025, 2026 ve 2027'de ise liranın ne değer kazanacağını ne değer kaybedeceğini varsayarak, bu şekilde bir hesap yapıyoruz. Fakat şunun da tabii ki farkındayız. Dezenflasyon politikası izlenen ülkelerde milli paraların genellikle avantajlı olduğunu daha fazla cazibe oluşturduğunu da biliyoruz. Ama biz hesap yapıyoruz ve bir kur tahmini yapmıyoruz. Sadece yaptığımız hesapları bir varsayımla paylaşmış oluyoruz. Varsayımımızı çok açık ve net ifade ediyorum. Bu yılın sonuna kadar piyasa beklentilerini esas alıyoruz. Gelecek yıl ve ondan sonraki yıllarda da dünya enflasyonu ve Türkiye enflasyonu farkını dikkate alarak ne değerlenen ne değer kaybeden değerini olduğu gibi koruyan bir para hesabıyla bu kur hesabını yapmış oluyoruz." diye konuştu.
"YAPISAL REFORMLARI ÇOK ÖNEMLİ BİR BAŞLIK OLARAK GÖRÜYORUZ"
Yılmaz, yapısal reformları çok önemli gördüklerini belirterek, şöyle devam etti:
"Bunu iki açıdan önemli görüyoruz. Birincisi, yapısal reformların somut sonuçları açısından, ikincisi de yapısal reform yapabilen ülkeler güven ortamını daha bir pekiştiriyorlar ve beklenti kanalıyla da kısa dönemli etkiler oluşturabiliyorlar. Dolayısıyla biz yapısal reformları önümüzdeki süreçte de çok çok önemli bir başlık olarak görüyoruz. YOİKK çerçevesinde, EKK bünyesinde diğer platformlarda bütün bakanlıklarımızla birlikte bunu yapmaya kararlıyız. Kritik sektörlerde özellikle makro politikalar dışında enerji gibi, tarım gibi, sosyal konut gibi birçok alanda reformlarımızla hem halkımızın refahını arttırmayı hem de makro istikrarımıza katkıda bulunmayı öngörüyoruz."
OVP'DE BÜYÜMEYİ VE İSTİHDAMI DA KORUYACAK TEDBİRLER ALINDI
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan da enflasyonun düşürülmesi için uygulanan sıkı para ve maliye politikalarının bir sonucu olarak istihdamda geçici bir yavaşlamanın söz konusu olabileceğine dikkati çekti.
Bu sürecin, orta-uzun vadede sürdürülebilir büyümenin ve ekonominin yaratılabilmesi, aynı zamanda istihdamın da temelini oluşturduğunu vurgulayan Işıkhan, "Kalıcı istihdam artışı ve kalıcı refah için enflasyonun düşürülerek, enflasyonda kalıcılığın sağlanması bizim en önemli hedeflerimiz arasında yer almaktadır. Tabii burada Orta Vadeli Programımız fiyat istikrarına odaklanırken, aynı zamanda büyümeyi ve istihdamı da koruyacak tedbirleri almaktadır." dedi.
"İŞSİZLİK ORANIMIZ SON 10 AYDA YÜZDE 10'UN ALTINDA GERÇEKLEŞTİ"
Dünyada işgücü piyasalarının sürekli bir dönüşüm içerisinde olduğuna dikkati çeken Işıkhan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Biz de istihdamın sürekli artırılması noktasında bugün Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız da ifade etti, 32 milyon 600 bine yakın bir istihdamımız söz konusu, işsizlik oranımız son 10 ayda yüzde 10'un altında gerçekleşmiş durumda. Bu veriler aslında OVP'nin hedeflerine ne kadar da yaklaştığımızı göstermektedir.
Bunun yanında İşgücü Uyum Programları, istihdamın artırılması noktasında da bakanlık olarak çok önemli politikalar ve stratejiler uyguluyoruz. Bunların başında İşgücü Uyum Programı, iki hafta önce Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımızın teşrifleriyle hayata geçirdiğimiz çok önemli bir program. Bu program da tarihimizde ilk kez uyguladığımız bir program. Bu program sayesinde daha az maliyetle, daha fazla istihdamın piyasada yer almasına katkı getireceğiz."
"ÖĞRENCİLER BİZİM İÇİN ÖNEMLİ BİR HEDEF GRUBU OLACAK"
İşgücü Uyum Programı'yla 900 bin civarında istihdam hedefinin olacağına dikkati çeken Işıkhan, kamu hizmetlerinin yürütülmesi, istihdamın geliştirilmesi noktasında kontenjanları ayırdıklarını anlattı.
Bakan Işıkhan, şunları kaydetti:
"Bu çerçevede özellikle geri dönüşüm, evde bakım hizmetleri ve kamu hizmeti, aklınıza gelebilecek her türlü hizmetin sürdürülmesinde, özellikle çalışmayan, istihdama katılmak isteyen vatandaşlarımızı bu programımıza davet ediyoruz. Programımız yaklaşık olarak haftada 3 gün ve 22,5 saat olacak şekilde planlandı. Bu kapsam içerisinde öğrenciler bizim için önemli bir hedef grubu olacaktır. Onların işgücü piyasasına hazırlanmaları noktasında da bence önemli bir süreç olacaktır. En fazla 10 ay süreyle ve 140 fiili iş günü şeklinde planlıyoruz."
Program kapsamında kamu hizmetlerinin yürütülmesinde Milli Eğitim Bakanlığına 120 bin kontenjan ayırdıklarına değinen Işıkhan, "Buna şu an 83 bin dolayında bir başvuru yapıldığını gördük. Bu da programın şu aşamada çok iyi bir noktada olduğunu göstermektedir." dedi.
"KADIN, GENÇ VE ENGELLİ İSTİHDAMININ ARTIRILMASI EN ÖNEMLİ HEDEFLERİMİZDEN"
Kadın, genç ve engelli istihdamının artırılmasının en önemli hedefleri arasında yer aldığının altını çizen Işıkhan, "Bu makroekonomik dengeler sürdürülürken aynı zamanda bakanlık olarak hedefimiz, yeni işler yaratarak aynı zamanda İşgücü Uyum Programlarıyla birlikte piyasanın ihtiyaç duyduğu nitelikteki işgücünü, gençleri, kadınları piyasaya hazırlamak olacaktır." ifadelerini kullandı.
İş Pozitif Kadın İstihdamı Programı'nı başlattıklarını, buradaki oranın şu an 460 bine yaklaştığını, kayıtlı kadın istihdamının desteklenmesine yönelik Women-Up Projesi'ni 19 Ağustos'ta hayata geçirdiklerini ve başvuruları almaya başladıklarını anlatan Işıkhan, İŞKUR aracılığıyla sağlanan birçok desteğin bulunduğunu söyledi.
Bakan Işıkhan, şöyle devam etti:
"Aynı zamanda genç işsizliğin azaltılması, kayıtlı genç istihdamının desteklenmesi noktasında AB'den aldığımız bir bütçe var. Bunu daha önce ifade etmiştim, bu projeyi de hayata geçireceğiz. Aslında tüm bu uyguladığımız aktif istihdam politikalarımızla, iş gücümüzün hem yapısını, niteliğini geliştirmeyi hem de Türkiye Yüzyılı'nda ihtiyaç duyulan iş gücünün şekillenmesine çok önemli politika süreçlerini bakanlık olarak biz yerine getiriyoruz."
İŞKUR aracılığıyla çok önemli uygulamaları hayata geçirdiklerini, dijital dönüşüm, yeni nesil meslekler gibi işbaşı eğitim programlarının devreye alındığını, KALFA programının bulunduğunu aktaran Işıkhan, yürütülecek politikalarla istihdamı daha da geliştirmeye gayret edeceklerinin altını çizdi.
Mehmet Şimşek, kısa vadede temel önceliklerinin dezenflasyon ve fiyat istikrarı olduğuna işaret ederek, fiyat istikrarı olmadan sürdürülebilir yüksek büyümenin sağlanamayacağını belirtti.
Şimşek, "Kalıcı refah artışı için, sürdürülebilir yüksek büyüme için mutlaka ve mutlaka enflasyonu düşük tek hanelere indirip, fiyat istikrarını sağlamamız lazım. Bu nedenle de önceliğimiz fiyat istikrarıdır. Kısa vadeli dezeflasyonun büyüme üzerine olumsuz etkileri olabiliyor. Ama şunun altını çizmek istiyorum. Bu, geçicidir." dedi.
Türkiye'nin önünün açık olduğunu, dezenflasyon ile birlikte büyümenin yükseleceğini vurgulayan Şimşek, şu ifadeleri kullandı:
"1990'lı yıllarda enflasyon hem yüksektir hem çok oynaktır. Yani inişli çıkışlıdır. Büyüme ortalama yüzde 3'ler civarındadır. 2000'li yıllarda enflasyon tek haneye inmiştir ve Türkiye'nin ortalama büyümesi yüzde 5,5'e yaklaşmıştır. Çok net bir şekilde enflasyonu düşük tek haneye indirmemiz yüksek büyüme için olmazsa olmaz ön koşuldur. Çünkü, ancak düşük enflasyon ortamında finansmana erişim daha kolay ve ülke ekonomisi daha öngörülebilir, yatırım ortamı daha elverişlidir."
"YÖNETİLEN VE YÖNLENDİRİLEN FİYAT ARTIŞLARI HEDEF ENFLASYONLA UYUMLU OLACAK"
Şimşek, 2025 yılında negatif mali etkinin söz konusu olacağını dile getirerek, "Bütçe açığını azaltıyoruz. Bütçe açığının azalması demek enflasyonun düşürülmesine güçlü destek demektir. Bu sene öngördüğümüz bütçe açığının milli gelire oranı yaklaşık yüzde 4,9. Gelecek sene bunun yüzde 3,1'e düşecek olması demek muazzam bir negatif mali etkidir. Yani dezenflasyonu destekleyici demek." şeklinde konuştu.
Yönetilen ve yönlendirilen fiyat artışlarının hedef enflasyonla uyumlu olacağını kaydeden Şimşek, bunun programın esaslarından olduğunun ve dezenflasyonu desteklediğinin altını çizdi.
Şimşek, gelirler politikasının da 2025 yılında daha destekleyici olacağını bildirerek, maliye politikasının dezenflasyona çok güçlü destek sağlayacağını söyledi.
Bakan Şimşek, "Uyum noktasında zaten hiçbir tereddüdün olmaması lazım. Eş güdüm noktasında da böyle. Bizim amacımız, kısa vadede temel hedefimiz önce fiyat istikrarını sağlamak, sonra kalıcı refah artışını onunla birlikte sağlamak ve bunun daha adil dağılımı." dedi.
"RANTIN VERGİLENDİRİLMESİ HUSUSUNDA ÇALIŞMALARIMIZA DEVAM EDECEĞİZ"
Son 1 yıldır doğrudan vergilerin payını artırmak yani vergide adaleti sağlamak için önemli adımlar attıklarını ve atmaya devam ettiklerini anlatan Şimşek, vergide adaleti tesis etmek için vatandaşa ilave yük getirmeden vergi sistemini nasıl iyileştirdiklerine dair örnekler verdi.
Şimşek, vergi paketi kapsamında kurumlar vergisine dair düzenlemelerin de olduğunu anımsatarak, bunların sonuçlarının gelecek yıllarda alınacağına işaret etti.
Yatırım fonu ve ortaklıklarına, mevduata vergi getirdiklerini, kur korumalı mevduat (KKM) kapsamındaki mevduata şirketler için vergi avantajını kaldırdıklarını dile getiren Şimşek, aşağı yukarı, borsa hariç, bütün finansal enstrümanlara vergi uygulamasına başladıklarını belirtti.
Şimşek vergide adaleti sağlamaya yönelik hiçbir dönemde olmadığı kadar, son 1 yıl içerisinde, bir çaba olduğunu ifade ederek, şu ifadeleri kullandı:
"Bunu, tabii, muhalefet işte 'yükü vatandaş çekiyor' şeklinde, kendi perspektifiyle bir söylem içerisinde. Ama gerçekler bununla tutarlı değil. Gerçekler benim somut bir şekilde ortaya koyduğum net bir resmi yansıtıyor. Önümüzdeki dönemde de tekrar söylüyorum vergide adaleti sağlamaya yönelik, özellikle bazı istisnaların gözden geçirilmesi, indirimli oranların gözden geçirilmesi hususunda çalışmalarımıza sürekli devam edeceğiz. Rantın vergilendirilmesi hususunda çalışmalarımıza devam edeceğiz."
"VERGİDE ADALETİ SAĞLAMAK İÇİN EN ÖNEMLİ KONU KAYIT DIŞILIKLA MÜCADELE"
Şimşek, vergide adaleti sağlamak için yapılan çalışmalara da değinerek, "Vergide adaleti sağlamak için bence en önemli konu kayıt dışılıkla mücadeledir. Programın esaslarından bir tanesi de kayıt dışılıkla mücadeledir. Çünkü kayıt dışılık en büyük adaletsizliktir." diye konuştu.
Son çıkan vergi paketinde önemli düzenlemeler olduğunun altını çizen Şimşek, şunları kaydetti:
"Özellikle, izaha davet gibi veya belli sektörlerde gidip denetimler üzerinden bunun sağlanması gibi. Biz gidip, diyelim ki Hazine ve Maliye Bakanlığı olarak, kayıt dışı işletmelerde, günlük, ayda birkaç gün, yılda birkaç ay denetim yaparak hasılat tespitine gidiyoruz. O hasılat tespitini biz referans alacağız. Bakın, bu o kadar kritik bir adım ki herkes genelde işte 'Şu oran şuradan şuraya arttı' şeklinde bakıyor ama bence son vergi paketindeki en kritik adım buydu. Çünkü bizim hasılat tespiti üzerinden kayıt dışılıkla mücadelede elimiz güçlendirildi. Yüce Meclis'imize bu yetki için çok teşekkür ediyoruz. Bu, hakikaten önümüzdeki dönemde kayıt dışılıkla mücadelede elimizi güçlendiren bir adım."
"OVP İLE TCMB'NİN DURUŞU UYUMLU"
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Fatih Karahan da OVP'deki makro çerçeve ile Bankanın duruşunun uyumlu olduğunu belirterek, şu değerlendirmede bulundu:
"Program ile bütçe açığında ciddi bir gerileme öngörülüyor. Geçen yıl milli gelire oran olarak yüzde 5,2 olan bütçe açığının bu sene yüzde 4,9, önümüzdeki yıl yüzde 3,1 ve daha sonra da yüzde 3'ün altına inmesi bekleniyor. Bu durum dezenflasyon süreciyle uyumlu. Makro çerçeve açısından iyileşmeye baktığımızda da bunun önemli bir kısmının harcamalardan geldiğini görüyoruz. Harcamaların milli gelire oranı yüzde 27'den önce yüzde 25'e, sonra yüzde 24'e inecek. Dolayısıyla makro çerçeve olarak değerlendirildiğinde programın, dezenflasyon süreciyle uyumlu olduğunu değerlendiriyoruz."
Bakan Kacır, ekonomide sağlıklı ve sürdürülebilir büyüme, küresel rekabet gücü artışı ve ithalat bağımlılığının azaltılması için etkin bir sanayi politikası çerçevesinde yapısal dönüşüm adımlarının atılmasının önemli olduğunu söyledi.
OVP'de de bu adımlara güçlü şekilde yer verildiğine işaret eden Kacır, "Yüksek katma değerli üretimi güçlendirmek bu adımların ana hedeflerinden biri. Hem üretimde hem ihracatta orta yüksek ve yüksek teknoloji ürünlerin payını artırmayı amaçlıyor ve bu doğrultuda önemli adımları hayata geçiriyoruz." diye konuştu.
Kacır, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan HIT-30 Yüksek Teknoloji Yatırım Programı'nın bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti tarihinde açıklanmış en kapsamlı ve en büyük ölçekli yatırım teşvik programı olduğunu dile getirdi.
Programın yenilikçi yüksek teknoloji alanlarına odaklanan yeni teknolojileri, rekabet gücünü sağlayacak ekonomik ölçeğe sahip olarak Türkiye'de hayata geçirmeyi, teknik ve mali yeterliliğe sahip yatırımları önceliklendirmeyi, teknolojik kazanım boyutu olan ve stratejik katma değer sağlayan yatırımları hayata geçirmeyi amaçladığını vurgulayan Kacır, şu değerlendirmede bulundu:
"Bu programla önümüzdeki dönemde küresel yatırımların, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının Türkiye'ye gelişini de hızlandırmayı sağlayacağız. Yine Merkez Bankamız ile hayata geçirdiğimiz ve bankamızın üç yıl içinde 300 milyar lira kaynak sağladığı Yatırım Taahhütlü Avans Kredisi Programı'nı da tümüyle 284 yüksek teknoloji ürünü ve 261 yenilikçi teknoloji başlığına odakladık. Bu programın teknik ve stratejik değerlendirme süreçlerini de bakanlık olarak gerçekleştiriyoruz."
"İKİZ DÖNÜŞÜM" HEDEFİ
Kacır, son dönemde uygulamaya alınan Teknoloji Odaklı Sanayi Hamlesi Programı ile de AR-GE'den seri üretime kadar TÜBİTAK, KOSGEB ve Bakanlık yatırım teşviklerini tek pencereden yüksek ve orta yüksek teknolojili ürünlere yönelik sunduklarını anlattı.
Rekabet gücü için en önemli hedeflerden birinin de Türkiye'de ikiz dönüşümü hızlandırmak olduğuna dikkati çeken Kacır, şunları söyledi:
"İkiz dönüşüm dediğimizde dijital dönüşümden ve yeşil dönüşümden bahsediyoruz. Teknolojik altyapının kurulması, dijital becerilerin yükseltilmesi yönüyle dijital dönüşümde ve özellikle uluslararası düzenlemelere uyum yönüyle karbon emisyonunu azaltıcı yatırımların hızlanması yönüyle de yeşil dönüşümde önümüzdeki dönemde etkin adımları yine son dönemde ilan ettiğimiz Yeşil ve Dijital Dönüşüm Destek Programı ile sağlamayı amaçlıyoruz."
Kacır, OVP'de öngörüldüğü üzere verimliliği artırıcı başka önemli adımları da etkin şekilde atmaya devam edeceklerini ifade etti.
Planlı sanayi alanlarının gelişiminin en önemli çalışma alanlarından biri olduğunu vurgulayan Kacır, şunları kaydetti:
"Bugün Resmi Gazete'de yayınlanan reform niteliğinde değişimler içeren Organize Sanayi Bölgeleri (OSB) Yönetmeliği'nde attığımız adımlarla önümüzdeki dönemde hem OSB'lerde altyapı kurulumlarını hızlandıracağız hem de sanayicilerimizin OSB'lerde yatırım yerine erişimini daha kolay ve mümkün hale getireceğiz. Yine OVP'de öngörüldüğü üzere AR-GE'ye yönelik faaliyetlerin TÜBİTAK ve KOSGEB gibi kurumlarımız eliyle güçlü şekilde desteklenmesi, KOBİ'lerin dayanıklılığının verimlilik odaklı yaklaşımlarla yükseltilmesi, teknoloji girişimciliğinin yükseltilmesi de önemli çalışma alanlarımızdan olacak. Teşvik sisteminde kapsamlı bir değişiklik hazırlığı içindeyiz ve burada da yine verimliliği artırıcı yaklaşımları esas alacağız. Beşeri sermaye sanayi politikalarımızın ana unsuru olmaya devam edecek ve önümüzdeki dönemde Milli Eğitim Bakanlığımız ve OSB'lerimiz, sanayicilerimiz arasındaki işbirliğini güçlendirici ve özel sektörün mesleki ve teknik eğitimde sorumluluğunu ve rolünü artırıcı adımları hayata geçireceğiz."
YERLİ DOĞAL GAZ VE PETROL ÜRETİMİNDE ARTIŞ HEDEFİ
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar da yerli petrol ve doğal gaz üretiminde artış hedeflediklerini belirterek, "Bu yıl ve 2025'te hedefimiz ham petrol üretimimizi yüzde 50 artırarak günlük 200 bin varile, doğal gazdaki üretimimizi 2025'te yüzde 50 artırarak günlük 10 milyon metreküpe, 2026'da ise yüzde 200'lük artışla bugünkü üretime göre günlük 20 milyon metreküpe ulaştırmayı hedefliyoruz." dedi.
Arz güvenliği, dışa bağımlılığı düşürme ve iklim değişikliğiyle ilgili Türkiye'nin uzun vadeli hedefleri kapsamında şekillendirilen politikaların yeni OVP döneminde de kararlılıkla uygulama hedefi bulunduğunu vurgulayan Bayraktar, yeni dönemde yerli ve yenilenebilir kaynakların en azami şekilde ekonomiye kazandırılacağını söyledi.
Bayraktar, OVP'deki cari açık hedefine de dikkati çekerek, şöyle konuştu:
"Özellikle enerji ve maden ithalatı maalesef ciddi boyutta yer kaplıyor. Biz enerji arz güvenliğimizi sağlarken aynı zamanda dışa bağımlılığı düşürerek cari açıktaki negatif etkiyi azaltmaya gayret ediyoruz. Yerli ve yenilebilir kaynakların en azami şekilde ekonomiye kazandırıldığı, aynı zamanda madenlerimizin katma değerli şekilde elbette çevreyle uyumlu iş sağlığı ve güvenliğini önceliklendirerek ekonomimize kazandırılması öncelikli konularımız arasında. Özellikle sanayicilerimiz için yeşil dönüşüm kapsamında birlikte çözüm arayışımız, Avrupa'ya ihracat anlamındaki sınırda karbon düzenlemesi hazırlıklarımız bu anlamda enerji politikalarımızı şekillendiriyor."
YENİLENEBİLİR ENERJİ KAPASİTE ARTIŞINDA 2,5 KAT HEDEFİ
Bayraktar, program döneminde, yenilenebilir enerjide geçmiş 15 yıldaki kapasite artışının yaklaşık 2,5 kat fazlasının gerçekleşeceğini belirterek, şöyle devam etti:
"İnşallah bu yılı da ilk kez 5 bin megavat üzerinde bitireceğiz. Dolayısıyla bu geçmiş 15 yıldaki performansımızı neredeyse 2-2,5 kat artırarak bundan sonraki süreçte özellikle rüzgar ve güneş kaynaklarımızı devreye almayı hedefliyoruz. OVP'de de zaten ortaya konulan önemli hedeflerden bir tanesi bu."
Enerji sektöründeki reform çalışmalarına da değinen Bayraktar, "Özellikle yenilenebilir enerji, yerli kaynakları ve madenlerimizin devreye alınmasıyla alakalı çok yakın bir zamanda Meclisimizin gündemine getirmeyi düşündüğümüz izin süreçlerini kısaltan konu var. İzin süreçlerini kısaltmak suretiyle yatırımcıların bu alandaki önünü de açmaya hedefliyoruz." ifadelerini kullandı.
Bayraktar, doğal gaz ve elektrikte destekleri gelir grubuna göre daha etkin bir şekilde yeni dönemde planlamayı hedeflediklerini ve TPAO, BOTAŞ, Eti Maden ve EÜAŞ'ın da yeni dönemde farklı bir şekilde yapılandırılarak Türkiye'nin ekonomisine daha fazla katkı yapmasını hedeflediklerini sözlerine ekledi.
"TARIMSAL ÜRETİMİN ARTIRILMASI KONUSUNDAKİ KARARLILIĞI GÖRMEK MÜMKÜN"
Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, sulama yatırımlarının tarımsal üretimi verimli şekilde yapmak için son derece önemli olduğunu aktardı
Aynı zamanda yapısal dönüşümlere de devam etmeleri gerektiğini vurgulayan Yumaklı, "Özellikle açıklamış olduğumuz planlı üretim, sözleşmeli üretim, işlenmeyen tarım arazilerinin tarımsal üretime kazandırılması, lojistik ve fire gibi bazı olumsuzlukların organize tarım bölgeleri yoluyla elimine edilerek buradaki hususların pozitif hale getirilmesi gibi konular, yine devam eden hususlar." dedi.
Yumaklı, şu anda kapalı devre sulama sistemlerinin oranının yüzde 35 olduğu bilgisini vererek, yaptıkları yeni sulama sistemlerinin tamamının kapalı devre sulama sistemleri olarak sürdüğünü bildirdi.
Buna bağlı olarak üreticilerin damla sulama sistemleri gibi yatırımlarının da yüzde 50'sini hibe programlarıyla kendilerinin karşıladığını belirten Yumaklı, şunları kaydetti:
"Burada komple bir sistemin dönüştürülmesi hususu var. Bizim halihazırda sulamaya açılmış olan alanımız 7,2 milyon hektar. 2028 yılının sonuna kadar yani 2024-2028 döneminde, sulamaya açacağımız alan 750 bin hektar, 2028'e kadar da halihazırda mevcutların da dönüştürülmesi yüzde 35'lerden yüzde 45'lere gelmiş olacak, böyle de bir hedefimiz var. 2025'te sulama bütçesine ayrılan rakamın artış oranı yüzde 83. Dolayısıyla OVP'de bahsedilen tarımsal üretimin artırılması konusundaki kararlılığı da buradan görmek mümkün."
"YENİ HEDEFLERLE DIŞ TİCARET AÇIĞINI AZALTMA GAYRETİ İÇİNDE OLACAĞIZ"
Ticaret Bakan Ömer Bolat ise ihracatta hedeflenen artışlara ulaşılabilmesi için atılacak adımlara ilişkin soruları yanıtladı.
2023 yılı gerçekleşmelerinin OVP hedeflerini büyük ölçüde tutturduğunu, 2024 yılı tahminlerinin de gerçekleştiğini vurgulayan Bolat, "Ekonomideki hedefler ve gerçekleşmeler, doğru ve olumlu yolda ilerlediğimizi gösteriyor." diye konuştu. Özellikle dış ticaret ve cari işlemler açığının kapanmasındaki olumlu gelişmelerle hem makroekonomik istikrara hem de net mal ve hizmet ihracatıyla ekonomik büyüme ve istihdam artışına katkı vermekten memnuniyet duyduklarını belirten Bolat, şunları bildirdi:
"Önümüzdeki süreçte mevcut çalışma programımıza devam edeceğiz. Aynı zamanda da yeni hedeflerle küresel büyümenin ve küresel ticaretin oldukça durgun olduğu bir ortamda dahi hem ihracatımızda artışa devam etmek hem de ithalatımızda kural dışı ve haksız rekabete yol açan uygulamalara karşı aldığımız, alacağımız tedbirlerle dış ticaret açığını azaltma gayreti içinde olacağız."
Bolat, Türkiye'nin hem mal hem de hizmet ihracatındaki artış trendinin devam ettiğini dile getirdi.
Son 15 ayda dış ticaret açığının 44 milyar dolar, cari işlemler açığının ise 41 milyar dolar azaldığını ifade eden Bolat, ağustos itibarıyla dış ticaret açığında yıllık 78 milyar dolarlık, cari işlemlerde de yıllık 16 milyar dolarlık gerileme olduğunu aktardı.
Bolat, hedeflerinin bu iyileşme sürecinin devam ettirilmesi olduğunu, katma değerli ihracatı ve e-ihracatı artırma yönündeki hedefler için de çalıştıklarını anlattı.
Bu alanlardaki destekleri artıracaklarını belirten Bolat, ticaret diplomasisiyle yeni pazarlar bulacaklarını, Türkiye'nin başta geleneksel pazarlar olmak üzere Avrupa Birliği'nden Körfez ülkelerine kadar birçok pazarda ihracat anlamında olumlu gelişmelere devam edeceklerine dile getirdi.
Bakan Bolat, hizmetler ihracatındaki artışı sürdürüp cari işlemler dengesinin iyileşmesine katkı vereceklerine de dikkati çekerek, "Önümüzdeki süreçte OVP hedeflerimizi son bir yılda olduğu gibi gerçekleştirme yolunda gayretlerimize devam edeceğiz." dedi.