Türkiye, Avrupa ve ABD'nin yeni üretim merkezi olacak
Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Ekonomist Berk Hacıgüzeller, koronavirüs salgını sürecinde tedarik merkezlerinin yakın olmasının öneminin bir kez daha ortaya çıktığını belirterek, "Türkiye; doların değerlenmesi, Avrupa ülkelerine yakınlığı, güçlü ulaşım ve lojistik ağı, hızlı üretim gücü ve benzeri özellikleriyle Avrupa için Çin'in yerine alternatif bir üretim merkezi olmaya en güçlü adayların başında geliyor." dedi.
Hacıgüzeller, yaptığı açıklamada, koronavirüs salgını döneminde daha net görülen ve ülkelerin acı tecrübe yaşayarak yüzleşmek zorunda kaldığı "tedarikçi" probleminin Türkiye'ye ne gibi etkiler yapacağını, hangi fırsatları sunacağını anlattı.
Şu anda dünyanın yaşadığı krizin ekonomik kaynaklı olmadığını, ekonomide sağlık kaynaklı bir ani duruş ve belirsizlik hakim olduğunu dile getiren Hacıgüzeller, aniden ortaya çıkan bu ekonomik şoku doğru hamlelerle lehine çeviren ülkelerin kazançlı çıkacağını söyledi.
Hacıgüzeller, salgın sürecinde tedarik merkezlerinin ve bu merkezlerin yakın olmasının öneminin bir kez daha ortaya çıktığını, Avrupa ve ABD'nin daha önce Çin'de üretimi gerçekleşen çok sayıda ürüne ulaşımının zorlaştığını bildirdi.
Tedarik sıkıntısı nedeniyle özellikle maske ve benzeri ürünlerin salgın sürecinde zaman zaman altın değerinde olduğunu vurgulayan Hacıgüzeller, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu durum ABD ve Avrupa ülkelerini tedarik merkezleri konusunda tekrar düşünmeye itti. Tedarik merkezlerinin yakınlığı, lojistik ve ulaşım açısından ürünlerin sorunsuz ulaşması gibi kriterler öne çıkıyor. Türkiye; doların değerlenmesi, Avrupa ülkelerine yakınlığı, güçlü ulaşım ve lojistik ağı, hızlı üretim gücü ve benzeri özellikleriyle Avrupa için Çin'in yerine alternatif bir üretim merkezi olmaya en güçlü adayların başında geliyor. İş gücü, lojistik anlamda yakınlık, doların değerlenmesiyle mal fiyatlamasında oluşacak avantajlar açısından cazip bir üretim merkezi olma potansiyeline sahibiz. Bu fırsatı değerlendirmemiz gerekiyor."
"TÜRKİYE, AVRUPA İÇİN TÜM ULAŞIM GÜZERGAHLARI AÇISINDAN AVANTAJLI"
Berk Hacıgüzeller, ham maddesi Çin ve Uzak Doğu olan mal üretimlerinin dışında kalan sektörler için bu fırsatın değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
Çin'in lojistik merkezi olarak Avrupa piyasası için Hamburg limanını kullandığını, Yunanistan'da da Pire limanını satın aldığını dile getiren Hacıgüzeller, bu iki merkez üzerinden Avrupa'ya dağıtım yaptığını, ancak uzak yol gemi lojistiği nedeniyle bu sürecin yüksek maliyetler içerdiğini söyledi.
Hacıgüzeller, Türkiye'nin ise yaygın kara yolu ağının yanı sıra Avrupa'nın tüm ülkelerine 2-3 saatlik uçuş mesafesinde bulunduğunu belirterek, son yıllarda demir yolunda da ciddi atılımlar olduğunu anlattı.
Berk Hacıgüzeller, "Türkiye'nin hemen hemen tüm bölgelerinden kesintisiz bir şekilde Avrupa'ya kadar ulaşan demir yolları da mevcut. Yani Türkiye; Avrupa ülkelerine 2-3 saatlik uçuş mesafesindeki hava yoluyla, demir yoluyla ve yaygın kara yolu ağıyla Çin'e ve diğer rakiplerine göre çok daha uygun maliyetle ve kısa sürede mal ulaştırabilir." diye konuştu.
"SALGIN SONRASI 2 TRİLYONLUK SICAK PARANIN YÜZDE 2-5'İNİ ÜLKEMİZE ÇEKMELİYİZ"
Berk Hacıgüzeller, salgın sonrası, tahmini rakamlarla 2 trilyon dolarlık bir sıcak paranın dünya piyasalarında dolaşacağını kaydederek, "Bu havuzun yüzde 2-5'lik bir bölümünü ülkemize çekmeliyiz. Bu nakit girişini de iç piyasada doğru kullanmalıyız." dedi.
Türkiye'nin ABD ve özellikle Avrupa pazarı için yakın coğrafi koşulları değerlendirmesi gerektiğini yineleyen Hacıgüzeller, "Ayrıca Çin iç piyasasında talebin ve tüketimin artması nedeniyle fiyatlar yukarı yönlü. Bu durum da Avrupa'nın bazı mal gruplarında Türkiye'yi tercih etmesini sağlayabilir." diye konuştu.
Hacıgüzeller, Avrupa'nın özellikle tekstil, hazır giyim ve deri sektöründe, Çin ve Uzak Doğu ülkelerine pamuk bağımlılığının en düşük olduğu alanlarda, Türkiye'ye yönelmesinin ciddi kar avantajı sağlayacağını ifade ederek, şu açıklamalarda bulundu:
"Türkiye, Avrupa'da Çin pazarını geride bırakabilmek için katma değerli ürünlere önümüzdeki dönem daha çok ağırlık vermeli. Ekonomimizin yüzde 99'luk kısmını KOBİ'ler oluşturuyor. Bu şirketler toplam ihracatımızın yüzde 60'ını ve toplam istihdamın yüzde 75'ini gerçekleştirirken, dünyanın kullandığı yüksek teknolojinin ancak yüzde 0,3'üne sahipler. Avrupa ve ABD pazarı için ciddi nitelikte pazar payı elde etmek KOBİ niteliğindeki şirketlere ayrı bir teknoloji geliştirme programı uygulamakla mümkün olabilecektir."
"AB'NİN ÇIKTIĞI AMBALAJ VE KİMYA SEKTÖRLERİNE ÇİN'DEN ÖNCE BİZ GİRMELİYİZ"
Hacıgüzeller, AB'nin son dönemde nispeten katma değeri düşük sektörlerden çıktığını, bunların ambalaj ve kimya sektörleri olduğunu belirterek, "Bu sektörlere Çin firmalarının girmesini engellemek ve Türk firmalarının pazardan pay almasını sağlamak yönünde politikalar belirlenmeli." dedi.
ABD pazarının Avrupa'ya göre daha rekabetçi olduğunu ve hukuksal altyapısının daha oturduğunu dile getiren Hcıgüzeller, rekabet anlamında bir veya iki ana sektör belirlenerek güçleri birleştirmek suretiyle Çin karşısında pazar payı elde edilebileceğini anlattı.
Hacıgüzeller, ancak ABD pazarının talebini karşılama anlamında, Avrupa'ya oranla daha büyük miktarlarda üretim arzı oluşturmak gerektiğinin altını çizdi
"ÜRETİMİNİ TÜRKİYE'YE KAYDIRACAK ÜLKELER İÇİN YENİ TEŞVİKLER HAZIRLANMALI"
Berk Hacıgüzeller, tüm dünya ülkelerinin ekonomilerinin gücünü virüs öncesi dünya rekabeti seviyesinde tutabilmek için yardım paketleri hazırladığını belirterek, şu ifadeleri kullandı:
"Devletler eski güçlerini kaybetmemek için hem mali hem de parasal anlamda çok sayıda tedbir belirliyor. Aynı zamanda da özellikle gelişmekte olan ülkeler, diğer gelişmekte olan ve kendilerine rakip olabilecek ülkenin pazar payını kapmak için yeni yatırım teşvikleri hazırlıyor. Türkiye de hem şirketlerin üretimlerini ülkeye kaydırması hem de yerli yatırımcılar için yeni teşvik uygulaması başlatmalı."
Hacıgüzeller, yeni dönemde Türkiye'nin büyümeyi değil kalkınmayı hedeflemesi gerektiğini kaydederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Kalkınma; planlı ve basamaklı şekilde tüm ekonomik alanlarda uzun vadeli olmalıdır. Son dönemde ülkemiz ekonomik olarak büyüdü, reel ekonomi gelişti ama bakıyoruz hala kırılgan. Her yıl hedeflenen doğrusal bir 'büyüme' politikası yerine artık kademeli topyekün bir 'kalkınma' modeli uygulamanın ekonomimizi daha güçlü ve rekabetçi kılacağı salgın döneminde ortaya çıktı."
Dünya rekabetinde gelir sağlayabilecek her sektörün yeniden değerlendirilmesi gerektiğini ifade eden Hacıgüzeller, iç piyasada devletin de yardımcı olacağı yeni sektörler oluşturulmasının ve yeni ürünleri üretilmesinin şart olduğunu anlattı.
Hacıgüzeller, devletin, özel sektörün girmediği, girmeye cesaret edemediği alanlarda yatırımcıları cesaretlendirmesi gerektiğini belirterek, "Devlet ve özel sektör sinerjisiyle dünyada birçok ürün için keskin rekabet ortamına hızlıca girebiliriz. Aksi halde, dünyadaki çetin rekabet koşullarına ayak uydurmamız çok zorlaşacaktır." diye konuştu.