İslamofobi Avrupa halklarının özgürlüklerini derinden etkileyecek! Uzmanlardan Avrupa'ya flaş çağrı
İngiltere Leeds Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Salman Sayyid yaptığı değerlendirmede, İslamofobinin kaçınılmaz şekilde küresel bir soruna dönüştüğünü söyledi. İbn Haldun Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Heba Raouf Ezzat ise "Avrupa halkları bir an önce toparlanıp özgürlükleri ve gelecekleri için Müslümanlarla işbirliği yapmak zorunda" dedi.
Uzmanlar, Batı'da uygulamaya konulan İslam karşıtı yasaların sadece Müslümanları ilgilendirmediğini belirterek, ileriki süreçlerde bu yasaların batılı toplumların özgürlüklerini de derinden etkileyeceği uyarısında bulundu.
"Geleceği Şekillendirmek: Belirsizlikler, Gerçekler ve Fırsatlar" temasıyla 6. düzenlenen TRT World Forum 2022 etkinliği kapsamında İstanbul'da bulunan İngiltere Leeds Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Salman Sayyid yaptığı değerlendirmede, İslamofobinin kaçınılmaz şekilde küresel bir soruna dönüştüğünü söyledi.
Sayyid, İslamofobinin özellikle Avrupa'da kurumsallaşarak siyaset için kullanışlı bir malzemeye dönüştürüldüğünü ifade ederek, "Dünyanın birçok yerinde bu kavram artık kurumsallaştı. Başta Avrupa olmak üzere birçok ülkede sağ eğilimler ve ırkçılık artış gösterdi. Ekonomik bahanelerle beraber bu söylem Avrupalı siyasiler için bir ranta dönüştü. Birçok siyasi lider, maalesef İslamofobi üzerinde siyasetini şekillendirmeye başladı." dedi.
İslamofobi ile mücadele etmenin en önemli yollarından birinin artık bu olguyu kabul etmekten ve bu doğrultuda örgütlenmekten geçtiğini vurgulayan Sayyid, şöyle devam etti:
"İslam düşmanlığı, İslam ve Müslüman karşıtlığı tüm dünyada ciddi boyutlara vardı. Bununla mücadele etmenin yolu, örgütlenmek ve kolektif eylemlerde bulunmaktan geçiyor. Bu konuda insanların eğitilmesi gerekiyor. Adil bir dünya isteyen veya bunun idealini taşıyan herkes, İslamofobinin sadece Müslümanları ilgilendiren bir konu olmadığını bilmek zorunda. Çünkü bugün, Müslümanlara yönelik kısıtlamaların yarın kendilerine de döneceğini anlamaları gerekiyor. Bu sorun, devletle toplum arasında da ciddi sorunlara yol açıyor. Toplumlardaki farklı bireylerin birbiriyle iletişimini de çok ciddi bir şekilde ve derinden etkiliyor."
Dünyanın birçok yerinde Müslümanlara yönelik şiddet ve asimilasyonun artarak devam ettiğini, buna karşın İslam ülkelerinin İslamofobi ile mücadele konusunda son derece yetersiz kaldığını, İslamofobik eylemleri kınamaktan öteye gitmediğini belirten Sayyid, şunları söyledi:
"Jeopolitik gerçeklikler nedeniyle Müslümanlara yönelik şiddete karşı durmak bazen meşakkatli olabiliyor. Fakat bu jeopolitik gerçeklikler üzerinden Müslümanların ezilmesine de göz yumulmamalı. İslam ülkeleri, İslamofobi ile mücadele gündemlerini sıcak tutmak ve bu sorunu daha yüksek sesle dile getirmek zorunda. Özellikle Uygur, Rohingyalar, Keşmir ve Filistin konusunda daha ciddi adımlar atmak, caydırıcı eylemlerde bulunmak zorundalar. Baskı altında olan bu insanlara yeterince destek verilmeli."
"İSLAMOFOBİ İLE MÜCADELEDE MEDYA ETKİN KULLANILMALI"
İbn Haldun Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Heba Raouf Ezzat ise İslamofobi, ırkçılık ve benzeri sorunların dünyadaki adalet sisteminde yaşanan çarpıklıklardan kaynaklandığını belirterek, insanları, saldırılara karşı koruyacak yasaların uygulamaya konulması gerektiğini kaydetti.
İslamofobi ile mücadele konusunda medyanın etkin şekilde kullanılması gerektiğine işaret eden Ezzat, aynı zamanda TRT World Forum gibi etkinliklerin çok daha fazla düzenlenmesi, farklı düşüncelerde kişilerin bir araya getirilmesi ve bir tartışma ortamının yaratılması gerektiğini aktardı.
Ezzat, bazı İslam ülkelerinde de İslam karşıtlığının artmaya başladığına işaret ederek, "İslam ile sekülerizm arasında kalan toplumlarda bu tür çatışmaları görebiliyoruz. Aslında bu daha çok siyasi kutuplaşmalardan kaynaklanıyor. Yoksa birebir konuştuğunuzda bu insanlar size inançlı olduklarını, İslam'a değer verdiklerini söyleyebiliyor. Bu çatışma, daha çok özgürlüklerin kısıtlanması ve ekonomik çıkarlar noktasında kendini gösteriyor. Biz Müslümanlar, her koşulda bu insanlarla kendi aramızda bir köprü kurmak ve diyaloğa açık olmak zorundayız." değerlendirmesini yaptı.
"AVRUPALILAR, İSLAMOFOBİNİN KENDİ VATANDAŞLIKLARINI DA BALTALADIĞIN GÖRECEK"
Avrupa'da son yıllarda İslamofobinin hızla yayıldığını ve şu anki kuşağın bununla mücadelede yetersiz kaldığını anlatan Ezzat, şöyle devam etti:
"Avrupa'da İslamofobiye karşı giderek daha fazla aktivizme tanık olacağımızı düşünüyorum. Bu nesil, yükselen İslamofobi ile baş edemedi. Yeni nesiller, bu konuda çok daha iyi. Çünkü sistemlerin içini, dışını çok daha iyi biliyorlar. Medya araçlarını kullanma konusunda çok daha bilgi ve eğitime sahipler. Dolayısıyla İslamofobiyle mücadele etmek için yeni stratejiler geliştireceklerdır. Bence toz duman dağıldıktan sonra çok insan aslında İslamofobinin kendi vatandaşlık haklarını baltaladığını görecek. Çünkü İslamofobik yasaların bir gün onları da etkileyeceği şüphe götürmez bir gerçek olarak önlerinde duruyor."
"Avrupa halkları bir an önce toparlanıp özgürlükleri ve gelecekleri için Müslümanlarla işbirliği yapmak zorunda." diyen Ezzat, Avrupa'daki siyasilerin, ekonomik nedenlerle ayrımcılık, ırkçılık ve milliyetçilik gibi sloganların arkasına saklanarak halklarını domine ettiklerini anlattı.
İslamofobinin küresel bir sorun haline geldiğini dolayısıyla küresel bir mücadelenin kaçınılmaz olduğunu belirten Ezzat, özellikle İslamofobinin yoğun yaşandığı ülkelerde yasaların değişmesi için baskı mekanizmasının çalıştırılması gerektiğini dile getirdi.
Ezzat, aktivistlerin ve sivil toplum kuruluşlarının halihazırda Avrupa'nın bazı ülkelerinde uygulamaya konulan İslamofibik yasalara karşı alternatif yasalar üzerinde çalışması gerektiğine işaret ederek, sözlerini şöyle tamamladı:
"Alternatif yasalar hazırlamak, uygulamada olan yasaları değiştirmek ya da yüksek mahkemelere gitmek uzun ve sabır gerektiren süreçler. Dolayısıyla bu konuda ciddi koordinasyon ağlarının kurulması gerekiyor. Sistemin içinde yaşarken, hakim sistemi değiştirmek ciddi bir ağ olmadan başarılacak bir konu değil. Dolayısıyla Batı'daki Müslüman toplulukların ve STK'lerin bu konuda profesyonel bir süreç izlemesi gerekiyor. İslam ülkelerinin de bu işe kaynak ayırması önemli bir etken."