ABD tarih vererek Türkiye'yi S-400 üzerinden tehdit etti
Türkiye’nin Rusya’dan S-400 almasıyla ilgili ABD’den küstah tehditler de peşi sıra geliyor. CNBC’de yer alan habere göre ABD, Türkiye’ye 2 hafta süre tanıdı ve Türkiye'nin yaptırımlarla karşı karşıya kalacağını belirtti. ABD’nin bu tehdidinin altında ise tarihi bir önem yatıyor. 2 haftalık süre sonrasına denk gelen 7 Haziran’da Haçlı seferlerinin ilki olan ve İslam aleminin elindeki önemli yerleri almaya yönelik başlatılan ve başarılı olan seferdir.
- Dünya
- Giriş Tarihi: 22.05.2019 | 19:23
- Güncelleme Tarihi: 22.05.2019 | 19:26
Amerikan Haber kanalı CNBC, konuyla ilgili yaptığı haberinde, Rusya'dan S-400 füze savunma sistemini satın almak için yaptığı anlaşmaya sadık kalması durumunda Türkiye'nin yaptırımlarla karşı karşıya kalacağını belirtti.
Habere göre Türkiye, Haziran ayının ilk haftasının sonuna kadar Rusya ile yaptığı anlaşmayı iptal edip ABD'den Patriot hava ve füze savunma sistemlerini satın almaya karar vermezse, Türkiye'nin F-35 savaş uçağı programından çekilmesi gerekecek, Amerikan yaptırımlarına maruz kalabilecek ve NATO'nun tepkisiyle karşı karşıya kalacak.
CNBC'ye konuşan kaynaklar, bu sürenin uzatılmasının olası olmadığını, bunun ABD Dışişleri Bakanlığı'nın son teklifi olduğunu söyledi.
CNBC'ye konuşan bir Dışişleri Bakanlığı yetkilisi, "Türkiye'nin S-400'ü satın alması takdirinde gerçekten çok olumsuz sonuçlarla karşılaşacağının altını çiziyoruz" dedi.
EVANGELİST CAMİAYA MESAJ
ABD'nin Türkiye'ye yönelik S-400 anlaşmasını iptal etmesiyle ilgili yaptırım tehdidinde bulunması ve Haziran'ın ilk haftasına kadar süre vermesi ise sembolik olarak Evengelist camiaya da mesaj gönderiliyor. Haçlı Seferleri 1095 ve 1272 yılları arasında yapılan, Avrupalı Katolik Hristiyanların ve Papanın talebi, çeşitli vaatleri üzerine Müslümanların elindeki kutsal topraklar üzerinde askeri ve siyasi kontrol kurmak için düzenlemiş oldukları seferlerdir.
1. HAÇLI SEFERİNİN ÖNEMİ NE?
Haçlılar Anadolu'ya geçtikten sonra ilk önce İznik'i kuşattılar. Bu sırada Malatya'yı kuşatmış olan I. Kılıç Arslan İznik önlerine geldi. Haçlılarla İznik önlerinde yaptığı savaşı kaybeden I. Kılıç Arslan Anadolu içlerine çekildi. Haçlılarla Selçuklular arasında Eskişehir yakınlarında yapılan Dorileon Savaşı'nı sayıca fazla olan Haçlılar kazandı. Bu olaydan sonra gerilla savaşı veren Türkler, Haçlıları Anadolu'dan çıkıncaya kadar yıpratmaya devam etmişlerdir. Haçlılar Antakya ve Urfa'yı aldıktan sonra Kudüs'ü ele geçirdiler. Haçlılar, Kudüs'ü ele geçirdiler. Haçlılar, Kudüs'e girdiklerinde sayıları 600. 000'den 40. 000'e düşmüştür.
Birinci Haçlı Seferi'nin sonucunda; Batı Anadolu Bizans İmparatorluğu'nun eline geçmiş, Türkler Orta Anadolu'ya çekilmek zorunda kalmışlardır. Haçlılar Kudüs'ü alarak amaçlarına ulaşmışlardır.
Haçlılar Kudüs'te krallık, Urfa, Antakya ve Trablusşam'da kontluklar kurmuşlar ve Avrupa'nın feodalite rejimini bu bölgeye taşımışlardır.
Birinci Haçlı Seferi'nin önemi ise amacına ulaşan tek Haçlı seferidir.
"KUTSAL TOPRAKLARI KURTARMA" SLOGANINI KAMUFLE OLMAK İÇİN KULLANDILAR
Haçlı seferine katılanlara günahlarının affını ve uhrevî mükâfat vaad eden kilise siyasî amacını gerçekleştirmek için dinî motiften faydalanmıştır. "Kutsal toprakları kurtarma" sloganı, Haçlı seferlerinin hedefini açıklamaktan ziyade kamufle etmek maksadıyla kullanılmıştır. Zira bu seferlerin hedefi olarak gösterilen Kudüs, Hz. Ömer tarafından fethedildiği 638 yılından beri müslüman hâkimiyetindeydi.
TÜRKLERİ BU COĞRAFYADAN SÖKÜP ATABİLECEKLERİNE İNANIYORLARDI
Batı hıristiyanları bu duruma en küçük bir reaksiyon göstermemiş, Bizans ise durumu kabullenmişti. Ancak XI. yüzyılın sonuna doğru Batı toplumunda meydana gelen uygun ortam sayesinde Avrupa harekete geçme fırsatını yakaladığına, yüzyıllardan beri bütün Akdeniz çevresine hâkim bulunan müslümanların gücünü kırabileceğine ve özellikle yarım asırdan beri Anadolu'ya yerleşmekte olan Türkler'i söküp atarak bu topraklara sahip olabileceğine inanıyordu. Gerçekten de 1096 yılında başlayan Birinci Haçlı Seferi'nin orduları daha Kudüs'e ulaşmadan ve ulaşacağı da henüz belli değilken Avrupalılar'ın önce Urfa'da, ardından Antakya'da Haçlı devletleri kurmaları onların bu maksatlarını açıkça ortaya koymuştur.
XI. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa için bu hedefi gerçekleştirecek bir fırsat ortaya çıktı. 1074 yılında Bizans İmparatoru VII. Mikhail (1071-1078), o zamana kadar Hıristiyanlığın doğu sınırını koruma görevini üstlenmiş olan imparatorluğun askerî bakımdan düştüğü zaafı gidermek üzere papalık aracılığıyla Avrupa'dan Türkler'e karşı ücretli asker yardımı istemekteydi. Esasen papalık da bir süreden beri Bizans'ın Anadolu'daki Türk ilerleyişini durduramamasından endişe duyuyordu. Bu sebeple Papa VII. Gregorius imparatorun askerî yardım çağrısını olumlu karşıladı, ancak yardım gerçekleştirilemedi. Bununla beraber on beş yıl sonra papalık tahtına çıkan II. Urbanus ile Bizans İmparatoru I. Aleksios Komnenos (1081-1118) arasında aynı konu yeniden ele alındı. Bu sırada Anadolu'da, I. Süleyman Şah'ın 1086 yılında ölümünden sonra Türk beyleri arasındaki anlaşmazlıklar yüzünden hâkimiyet bölünmüştü. Melikşah'ın vefatının (1092) ardından da Büyük Selçuklu Devleti içindeki otorite boşluğu ve iktidarı ele geçirmek için hânedan mensupları arasında başlayan mücadeleler Türk dünyasını zor duruma sokmuştu. Bu sebeple Bizans imparatoru, güçlü ordularla yapılacak birkaç seferin Anadolu'daki Türk kudretini tamamen kıracağını düşünüyordu.
İmparatorun yardım isteğini kabul eden Urbanus bu isteği farklı bir açıdan değerlendirdi. Ona göre ücretli asker toplamak yerine Batı'nın şövalyelerini, topraksız köylülerini, açlık ve sefalet içinde yaşayan halkını, para ve toprak sahibi olacakları vaadiyle zengin Doğu'ya askerî sefer düzenlemeye teşvik etmek Avrupa için çok daha faydalı bir girişim olurdu. Ancak geniş kitleleri bu hususta etkilemek için sadece maddî menfaat vaadi yeterli değildi. Zira Batı dünyası, Bizans'ın elde edeceği başarılardan ziyade maddî bakımdan kendi çıkarlarına uygun düşecek, mânevî bakımdan da dinî hislerini tatmin edecek bir çağrının uyandıracağı cazibe ile Doğu'ya yönlendirilebilirdi. Dolayısıyla bu ülkelere düzenlenecek sefer Îsâ aşkı, din uğruna fedakârlık ve din kardeşlerine sevgi teması üzerine oturtulmalıydı.
Haçlı Seferi İçin Çağrı. Papa II. Urbanus, Clermont Konsili sırasında din adamlarından ve halktan oluşan büyük bir kalabalığa hitap ederek onları Haçlı seferine katılmaya çağırdı (27 Kasım 1095). Batı hıristiyanlarına, Doğu'daki din kardeşlerini Türkler'in baskı ve zulmünden kurtaracak bir savaşa katılmanın dinî açıdan çok şerefli bir görev olduğunu söyleyen Urbanus, Türkler'in hâkimiyeti altında yaşamanın ne kadar feci olduğunu, onların İstanbul için nasıl bir tehlike teşkil ettiğini ve Doğu hıristiyanlarının Batılı kardeşlerinden yardım beklediğini anlattı. Ona göre İspanya'da müslüman Araplar'a karşı sürdürülen savaşla Doğu'da Türkler'e karşı yapılacak mücadele aynı derecede kutsaldı. Urbanus bu konudaki düşüncesini, "Hıristiyanları bir yerde müslümanlardan kurtarıp başka bir yerde onların zulüm ve baskısı altında bırakmak fazilet değildir" sözleriyle ifade etmiştir. Halbuki müslümanların İslâm ülkelerinde yaşayan hıristiyanlara karşı hoşgörülü davrandığı Batı dünyasında biliniyordu. Durum, Selçuklular'ın bölgeye hâkim olması ile hıristiyanlar aleyhine bozulmamış ve Kudüs'ün VII. yüzyılda müslümanlar tarafından fethinden sonra buraya yapılan hac ziyaretleri artarak devam etmiştir. Papanın bu sözleri Türkler'e karşı savaş açmak için bulunmuş bahaneden ibaretti.
TÜRKLER'İN ANADOLU'DA KÖKLEŞMESİNİ ENGELLEYEMEDİLER
Haçlı seferleri başlangıçta Anadolu Türkleri üzerinde olumsuz etki yaptı ve baskın niteliğinde gelişen saldırıları ile Anadolu Selçuklu Devleti'ne gerçekten bir darbe vurdu. Türkler Orta Anadolu'ya çekilmek zorunda kaldılar. Haçlılar 1097'de Selçuklu topraklarından geçerek Suriye'ye indiler. Ancak I. Kılıcarslan, dört yıl sonra gelen Haçlı ordularını arka arkaya imha ederek Anadolu topraklarını Haçlılar'a tamamıyla kapattı. Haçlı tehdidi Üçüncü Haçlı Seferi'ne kadar sürdüyse de bu durum Türkler'in Anadolu'da kökleşmesini engelleyemedi.
ALMANYA DA SKANDAL S-400 AÇIKLAMASINDA BULUNMUŞTU
Almanya hükümeti sözcüsü Steffen Seibert, Türkiye'nin Rusya'dan aldığı S-400 sistemleri kararını yeniden gözden geçirmesi için çağrısında bulunarak haddini aştı.
Almanya Türkiye'nin Rusya'dan satın aldığı S-400 hava savunma sistemleri hakkında bir açıklama yaptı.
Düzenlediği basın toplantısında konuşan Almanya hükümet sözcüsü Steffen Seibert, süreci çok yakından takip ettiklerini belirterek, Türkiye'nin S-400 hava savunma sistemi satın alma kararının NATO için zor sorular getirdiğini ve Ankara'nın kararı yeniden değerlendirmesini memnuniyetle karşılayacaklarını söyledi.