Osman Gazi'nin Orhan Gazi'ye nasihati!
Osman Gazi, dünyanın en büyük üç imparatorluğundan biri olan Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu... Bir nasihatle çıktığı yolda büyük başarılar elde etti, üç kıtaya hükmeden devletin temelini attı. İşte cihan devletinin kurucusu Osman Gazi'nin hayatı…
"Bir nefesine dahi hükmedemediğimiz dünyaya boyun mu eğeceğiz" diyen ataların öyküsü bu... Kökü toprağın bin yıl altında ama dalları bugünün tam ortasında duran o dev çınarın öyküsü... Yıldırım'ın, Yavuz'un, Fatih'in, Kanuni'nin atasının öyküsü...
Söğüt... O dev çınarın tohumu Ertuğrul Gazi ile atılmıştı Anadolu'ya...
Kayı boyu büyüyor, cihana hükmedecek o dev daha yeni doğuyordu...
Ertuğrul Gazi o yıl dünyaya veda etti ve yerine gelen oğlu Osman Bey o kutlu - o müjde dolu rüyayı o yıl gördü...
Rüyasında şeyhi Edebali'nin göğsünden bir ay çıkıyor, kendi göğsüne giriyor, sonra göğsünden bir büyük ağaç yeşeriyordu ve ağacın dalları hızla büyüyüp alemi kaplıyordu...
Rüyasını uyanır uyanmaz şeyhine anlattı henüz 20'sindeki genç sultan Osman Bey...
Şeyh Edebali'nin gözleri doldu... "Ey Ertuğrul oğlu Osman" dedi...
"Beysin. Kızımla evleneceksin. Sana gelen nur budur. Soyunuzdan nice sultanlar gelip; nice devletleri bir çatı altında birleştirecek. Ağaç budur. Allah nice kulunun İslam'a kavuşmasına senin neslini vesile edecek. O ağacın dalları da budur."
İşte böyle başladı; gelecek 600 yıl boyunca 36 sultanla 3 kıtaya hükmedecek geçmiş ve geleceğin köprüsünün o eşsiz öyküsü..
Hiçbir ağaç köksüz değildi. Osmanlı da işte o gün o kökten yeşerdi...
Osman Gazi, gelecekteki 600 yıl boyunca kendi adıyla anılacak olan büyük imparatorluğun temellerini atmaya iki ok ve bir yaydan oluşan o kutlu sancağı devralır almaz başladı...
Ama ilk iş bir nasihat almalıydı...
Babası Ertuğrul Gazi böyle yapmıştı... Ataları böyle yapmıştı...
Şeyhi Edebali'nin yanına gitti..
Ve yüzyıllar boyu her büyük sultanın oğluna nasihati olacak cümleleri o gün, orada, ondan duydu..
ŞEYH EDEBALİ'NİN OSMAN BEY'E NASİHATİ
Ey Oğul!.. Beysin, bundan sonra öfke bize; uysallık sana. Güceniklik bize; gönül alma sana. Suçlamak bize; katlanmak sana. Acizlik, yanılgı bize; hoş görmek sana. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana. Kem göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana.
Ey Oğul!.. Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana.
Ey Oğul!.. İnsanlar vardır şafak vaktinde doğar, gün batarken ölürler. Unutma ki, dünya sandığın kadar büyük değildir. Dünyayı bize büyük gösteren bizim küçüklüğümüzdür.
Bu yolda nazarımızı sonsuzluğa dikip; büyük yürümek ve büyük ölmek gerek. Bu yolda hırs, diken; benlik ve kibir, engeldir oğul. Sakın hâ kendine takılmayasın ve kendinde boğulmayasın.
Teklik sadece Allah'a mahsustur, tek başına karara durup hoyrat dünyanın dayanılmaz ağırlığını kaldırmayasın. İşlerini ehil kişilerle, ehil kişilere danışarak tutasın. Danışırsan yol alırsın, danışmazsan yolda takılıp kalırsın oğul.
Oğul! Güçlüsün, akıllısın, söz sahibisin; ama bunları nerede, nasıl kullanacağını bilemezsen, sabah rüzgârında savrulup gidersin.
Bir dem gelir bir tekmeyle dünyaları yıkacak olursun. Bir dem gelir yerdeki karıncaya mağlup olursun.
Güç hayvanda bile mevcut. Akıl sadece anahtar. Anahtara takılmayasın. Aslolan anahtarın açacağı kapılardır. Kapıların ardında hazineler, kapıların ardında sır vardır. Sırlar ki, ebedî muştuları koynunda barındırır; sonsuza kavuşturur. Aklını kullanıp dünyadayken Cennet'in kapılarını aralayasın oğul.
Öfken ve benliğin bir olup aklını yener!
Dâima sabırlı, sebatlı ve iradene sahip olasın. Azminden dönmeyesin. Çıktığın yolu, taşıyacağın yükü iyi bil. Her işin gereğini vaktinde yap.
Öfke ateş, öfke âfet, öfke şeytandır oğul. İnsanoğlu dağları devirir; ama öfkesine mağlup olabilir. Öfkeyle savaşı daima taze tutmak gerekir.
Sabırsız olmaz oğul. Sabırsız menzile varılmaz. Kaf Dağı'na sabırsız ulaşılmaz.
Vazifen çetin, yükün ağırdır oğul. Hizmette önde, ücrette geride olasın. Vazifenin en ağırına tâlip olmaktan kaçınmayasın. Vazifenin ağırlığı Yaradan'ın kullarına ihsânıdır.
Oğul, açık sözlü ol!.. Her sözü üstüne alma, gördüğünü söyleme, bildiğini bilme, sözünü unutma, sözü söz olsun diye söyleme.
Bizler nefreti eritmek için, muhabbetin asâletini dünyaya yeniden hâkim kılmak için çıktık yola. Bu yolda utanacak bir şeyimiz yoktur. Muhabbet yolunun gizlisi saklısı yoktur oğul.
Ama altının değerini sarraf bilir; sözünü muhatabına göre ayarlayasın. Câhilin karşısında altınlarını çamura atmayasın.
Yiğit olan kördür, kötülüğü görmez. Sağırdır, kem sözü işitmez. Dilsizdir, her ağzına geleni demez. Bildiğini de her yerde ayaklar altına sermez. Yunus gibidir o; yüreği muhabbete, gönül ibresi hakikate ayarlıdır. O bir defa söz verdi mi, onu nâmusu bilir. (…)
Sevildiğin yere sıkça gidip gelme, muhabbetin kalkar, itibarın kalmaz. Düşmanını çoğaltma, haklı olduğunda kavgadan korkma! Bilesin ki; atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler!
Her şeyin ortası makbuldür, sevginin de. Sevdiğini gereğinden fazla sevmeyesin. Sevgini de, sadece yüreğinin eline vermeyesin. En çetin imtihan "sevgi"yle olanıdır. "Kişi ne kadar bahâdır olsa da, muhabbete tuş olur" diyen atanın sözünü aklından çıkarmayasın. Böyle imtihan olmamak, istikbalde neslinden utanmamak için gecelerin bağrında, seherlerin aydınlığında duaya durasın. Senin ideallerin ve geleceğe dâir hedeflerin var oğul!..
Gönül adamı ömrünü boşa harcamaz, yüreğini ucuza satmaz, edep tâcını başından almaz. Gönül erinin her zaman yüzü yerde, gönlü göktedir. Haklı olduğunda kavga vermesini bilir. Kavgayı sadece bileğiyle değil, ilmiyle ve yüreğiyle yapmasını bilir.
İyiliğe kötülük, şer kişinin kârı,
İyiliğe iyilik her kişinin kârı,
Kötülüğe iyilik, er kişinin kârı'ymış oğul.!
Ey Oğul!.. Üç kişiye acı: Cahillerin içindeki âlime... Zengin iken fakir düşene... Hatırlı iken itibarını kaybedene...
Şunu da unutma! İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın.
Osman!.. Sen bizim rüyâmız, sen bizim devâmız, sen bizim duâmızsın oğul. Dâima başın dik, alnın ak, gönlün pâk olsun.
Ey Oğul!.. Zümrüt-ü Ankâ'nı iyi seç ki, Kaf Dağı sana yakın olsun. Yolun ebediyete kadar açık olsun.
Ey Oğul!.. Yolun uzun, işin çetin, yükün ağır. Allah-û Teâlâ (cc) yardımcın olsun.
Osman Gazi 1278'de yani daha 20 yaşında kayı boyunun Bey'i olmuştu...
Kayı'lar 1299'a kadar Anadolu Selçuklu Devleti'nin bir uç beyliği olarak kalmaya devam etti...
Ancak ne var ki artık Anadolu ateş altındaydı...
Moğol istilası başlamıştı, Batı'da ise Roma İmpratorluğu ölüm sancılarını yaşıyor, yaşadıkça da halk eziliyordu...
Yani Söğüt'te yaşayan Kayı boyu büyük bir kargaşanın tam ortasındaydı...
Tehdit büyüyordu ve artık deneyimli bir sultan olan, Osman Gazi bir karar vermeliydi...
Tereddüt etmedi... Babası Ertuğrul Gazi'nin "Tek bir nefese hükmedeğimizi dünyaya mı boyun eğeceğiz sözünü hatırladı" ve dünyaya boyun eğmeme kararı aldı...
Osmanlı beyliğini ilan etti..
Doğu'da; Moğol'dan yani zulüm ve ölümden kaçan herkese açıktı bu yeni beyliğin kapısı...
Batıda yıkılmak üzere olan doğu Roma İmparatorluğunun her türlü zulmünden kaçanlar da dilerlerse Osmanoğulları'na sığınabilirlerdi...
Kimseye din - dil - ırk ayrımı yapılmayacaktı... Çünkü beyliğin başında adaletin simgesi engin hoşgörü sahibi biri Osman Bey vardı...
Osmanlı beyliği kısa sürede büyüdü... Gelişti... Toprakları genişledi...
Osman Gazi babası Ertuğrul Gazi'den sadece 4 bin 800 kilometrekarelik bir toprak devralmıştı. 68 yaşına ulaştığında, beyliğin yüzölçümü 4 kat büyüdü 16 bin kilometrekareye ulaştı...
Ancak Osman gazi artık yaşlıydı...
Daha genç bir beyken 20'sindeyken gördüğü o rüyadaki çınar fidandı artık ve o fidan budak veriyordu...
7 oğlu 1 kızı vardı..
Vefat etmeden hemen önce, en büyük oğlu Orhan Bey'i yanına çağırdı...
Beyliğini bir nasihatla kurmuştu ve oğluna bir nasihat bir miras bıraktı...
Oğul dedi... "Biri sana Allah'ın buyurmadığı bir sözü söylerse asla kabul etme. Eğer bilmez tereddüt edersen Allah'ın ilmini bilenlere sor. Sana tek diyeceğim budur. Allah'a emanet ol"
Ardında bir büyük miras bırakmıştı Osman Gazi...
Dev imparatorluğa doğru emin adımlarla giden bir beyliği miras bırakmıştı...
Ve o beyliği oğluna Orhan Gazi'ye emanet etmişti...
Dev çınarın en derin kökü yani ilk sultan Osman Gazi, 1326'da Bursa'da hayata gözlerini yumdu...
Beyliğin başında olduğu yıllarda çok savaş kazanmış çok ganimet ele geçirmişti...
Ama öldüğünde kendine ait sadece bir elbisesi, bir çizmesi, bir tabağı ve bir atı vardı...
Kalan her şey devletindi...
İşte bugün o köklü çınar yaşıyor hala... O gün onun kurduğu o dev imparatorluğun torunları bugün onun yolundalar...
Onun ismini yaşatıyor; kıtaları ve karaları onun adıyla buluşturuyorlar...