1941 yılı…
Naziler, 2. Dünya Savaşı'nda Avrupa'daki etnik grupları yeniden formatlamak üzere raylı sistemi taşıma yolu olarak kullanır, Yahudileri bulundukları yerden sürmek ve kamplara aktarmak için yapılan raylı sistem, ölüm merkezlerine doğru yolcu taşırdı…
Nazi liderleri, oturup bu güzergâhı belirlediklerinde belki de en önemli görev Hollanda kraliyet demir yollarına düşüyordu…
Kraliyet yönetimi bu insanlık dışı rejimin, 100 bin kadar Yahudi'nin katledilmesine, şimdinin parasıyla 2,5 milyon avro kazanmak suretiyle katkı yaparken, binlerce Yahudi'nin de vahşi işkencelerden geçirilmesine sebep oluyordu…
Bilgiler arşivlerden çıkarılan resmi bilgiler…
Geçen yıllarda basına yansıyan bir araştırma, Washington Ulusal arşivinde Hollanda Demir Yolları tarafından Nazilere gönderilen 35 faturaya ulaşıldığını gözler önüne sermişti…
2. Dünya Savaşı sonrası demokrasi adına yeniden inşa çalışmalarına girişen Hollanda çağdaş uygarlık ve insan hakları savunuculuğunu ön plana çıkaracak, sözüm ona devlet yapılanmasını batı demokrasisine empoze etmeye çalışacaktı…
Ancak hem Nazilerle birlikte Yahudi katliamına ön ayak olma suçundan hem de 1949'da sona eren Endonezya işgali sırasındaki soykırım günahından kurtulabilmiş değiller...
9 Aralık 1947'de Etiyopya'da 431 kişinin katledildiği Cava adasındaki Ravagade köyü hala bu faşist zihniyetin soluğunu hissediliyor, hatırlıyor…
"Hollanda'nın 2011 yılında Etiyopya'daki soykırımı; 2005'te de Yahudi soykırımını kabul edip özür dilemesi ve sembolik tazminat ödeme kararları, faşist eğilimlerini ne kadar törpüledi, ne kadar demokrasi ilkelerine, hak ve özgürlüklere bakışlarını değiştirdi" sorusunun yanıtı bugünlerde daha iyi anlaşılıyor!
Avrupa'nın sözde demokrasi anlayışı, her yıl Türkiye'yi inceleyip verdikleri ilerleme raporlarındaki tuhaf kriterlerle önümüzde dururken, daha etkin siyasi irade ve güçlü ekonomi hedefiyle referanduma giden Türkiye'yi "hayır"a yönlendirme girişimleri ile gündemde…
Faşizan yaklaşımlar her dönem silahla tezahür etmiyor elbette…
1941'de Yahudileri Nazilere servis edip ölüme gönderenlerle;1947'de Etiyopya'da 431 kişiyi katleden zihniyetin, devamı şimdi de bir ülkenin siyasi iradeyi temsil eden bakanlarının yolunu haramiler gibi kesip, alıkoymaya çalışıyor ya da bu anti-demokratik durumu protesto eden Türk vatandaşlarına köpeklerle, atlarla vahşice saldırabiliyor…
Demokrasi kisvesi altında yumuşatılmış bu Nazi kalıntıları, direkt olarak silahını ateşlemeyip, köpekleri ile insanların bacak etlerini koparıyorlar! Demokrasi kisvesi altında, PKK'nın para kaynaklarına farklı imkânlar sunarken, terörün Avrupa'daki legal-illegal oluşumlarına her türlü desteği sağlıyorlar!
Tarihten gelen İslamofobik kini;
Eline farklı coğrafyalardan bulaşmış kanı,
Dönem dönem azgınlaşan travmatik bir demokrasi anlayışını kendine ilke edinen bir Hollanda
Hak ihlalleri karnesi epey kabarık bir Hollanda…
Örneğin;
11 Eylül saldırısı sonrası sadece ilk 3 ayda ülkede yaşayan Müslümanlara karşı 190'dan fazla saldırı gerçekleşti ve hiçbirinin önüne geçilemedi
Kasım 2004'te Hollandalı yönetmen Theo Van Gogh'un İslami toplumlarda kadına uygulanan şiddeti konu alan bir filminin yayınlanması sonrası öldürülmesi yine ırkçı saldırıları tetiklemiş ve 170'in üzerinde saldırı ile karşılaşılmış…
2008-2016 yılları arasında 140'dan fazla camiye saldırı düzenlenmişti…
Öte yandan demokrasi ve sosyal devletin beşiği olan Hollanda'da yine mülteciler insanlık dışı muamelelerle karşı karşıya kalıyor…
Ayrıca mültecilerin kaybolan çocuklarının organ ve fuhuş tacirlerinin eline geçtiği iddiaları ciddi bir tartışma konusu…
Hollanda'nın Bosna soykırımındaki payı da unutulmamalı!
Srebrenitsa'da 1995 yılında öldürülen 8 bin Boşnak erkeğin yakınları, sorumlulukları olduğu gerekçesiyle Hollanda'ya açtıkları davada haklı bulunmuştu…
Mahkemenin verdiği karar ise şuydu: Hollanda komutanlarının sorumsuzluğu ve göz yumması ile 8 binden fazla Müslüman katledildi.
Hollanda'nın son günlerdeki faşizan tutumu tarihsel kodlarıyla örtüşmüyor mu?