Yıl 1839…Takvim yaprakları 3 Kasım'ı gösterirken Osmanlı Devleti geri dönüşü olmayan bir yola doğru yeniden sürüklenmek isteniyordu…
Tanzimat Fermanı Sadrazam Reşad Paşa tarafından Osmanlı saray erkanı, halk ve konsoloslar başta olmak üzere yabancı devlet yetkililerinin önünde okunup ilan edildi…
Avrupa ve özellikle İngiltere; Osmanlı Devletinde yapılacak ıslahatların devletin temellerine etki etmesini, Osmanlı kurumlarının yıkılarak Avrupa tarzı devlet yapısının hakim olmasını, ve azınlıkların bağımsızlıklarını sağlayarak devletin yıkılışını görmek istiyordu…
Özel teşkilatlar kurarak bazı Osmanlı devlet adamlarını elde etmeye ve ıslahat adı altında Devleti dönüştürmeye çalıştı… Planlarını buna göre kurarken, 1839'daki 'Tanzimat' adımı belki de en etkili hamleleri oldu… O Batılılaşma hamlesiyle Osmanlı toplumunun kültürel-siyasi-ekonomik tüm noktalarına sirayet etti…
İşte o günlerden başlayan bu sözde 'batılılışma hareketi' tam da İngilizlerin planı doğrultusunda devlet kurumlarını ve devlet adamlarını itibarsızlaştırmaya yönelik bir operasyon alanına dönüştürüldü…
En çarpıcı göstergelerden biri ise 'Mizahi muhalefet' çerçevesinde kültürel hegemonyanın icraata geçirilmesi oldu…Mizah dergilerindeki karikatürler üzerinden verilen mesajlar ideolojik ve manipülatif kurgu sahaları haline geldi…
Dergilerin pek çoğu resmi ideolojinin dışında kalan II. Abdülhamid, Adnan Menderes, Turgut Özal, Necmettin Erbakan ve Recep Tayyip Erdoğan'ı önceki "düşürülmüş" liderlere benzer bir söylem çerçevesinde ele almaya başlıyorlardı…
Modern mizah yayıncılığını Batı kaynaklı kabul eden bu mizah dergileri, toplumsal algının oluşmasında kritik bir 'görev' üstlenecekti…
Mizah, resmi ideoloji övgüsü için araçsallaştırıldı…
Örneğin II. Abdülhamid "baskıcı" ve "geri kafalı" olarak konumlandırılacak, bu yolla toplumsal algı yönetilmeye çalışılacaktı,
Başarıldı…
Abdülhamid'den sonra yaşanan İttihat ve Terakki dönemi ise Türk mizah tarihinin en hür dönemlerinden biri olarak lanse edildi…
Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında 'muhalif karikatürist' duruş bitmiş, 'Batılı değerler'e sahip karikatüristler, ortaya çıkmıştı…
Öyle ki; bir yandan harf inkılabı ve şapka kanunu modernleşmeyle ilişkilendirilirken; öte yandan Batılılaşma ve millileşmenin karşısındaki herkes bir hamlede darağacında çizilebiliyordu…
Ne hikmetse; Mizah muhalefeti, Adnan Menderes'in Demokrat Parti'si iktidar olduğunda yeniden ortaya çıkacaktı…
Adnan Menderes, tıpkı II. Abdülhamid gibi diktatör, baskıcı, hırsız ve yalancı olarak resmedilecekti…
Menderes ve arkadaşları idam edilmiş, diğerleri hüküm giymiş ve siyasetten uzaklaştırılınca
Yine, mizah dergileri, Darbe sonrası 1923 ve 1946 arasında olduğu gibi, 'tepkisizleşme' içine girdi…
Turgut Özal ve Necmettin Erbakan gibi Türk siyasetine damga vurmuş ve resmi ideolojinin dışındaki iki önemli isim de Menderes gibi hedefti…
80 darbesi sonrası Türkiye'nin sivilleşmesi adına önemli kararlar alan, terör ve ekonomik sorunların çözümüne öncelik veren Özal, yenileşme karşıtlarının karikatürlü saldırılarına maruz kaldı… Aynı şekilde 1995 seçimlerinden birinci parti olarak çıkan Refah partisinin lideri Necmettin Erbakan da vesayet sisteminin bekçileri tarafından itibarsızlaştırılmaya çalışıldı…
Türkiye'nin son 13 yılına bakıldığında ise mizah dergilerinde en fazla üzerinde durulan kişi Cumhurbaşkanı Erdoğan oldu…
Başbakanlık döneminden bu zamana Erdoğan'ın yeni anayasa, AB, Terör sorunu konusunda yaptığı her çıkış, operasyonel mizah dergilerinin sorgusuz hedefiydi…
1990'lı yıllarda yaşanmış olan faili meçhullerin hesabı Cumhurbaşkanı'na mal edilmeye çalışıldı…
Benzer ikircikli durum, parti kapatma davaları süreçlerinde de kendini gösterdi…
Siyasi dizayna soyunan dergilerin sergilediği duruş, Temmuz 2015'ten sonra başlayan güvenlik operasyonları karşısında da değişmedi…
'Demokrat mizahçı'lar, Devlet kurumlarını defalarca DEAŞ'la aynı kapakta çizdi, Ülke yönetimi teröristlere yardımla suçlandı…
15 Temmuz darbe girişimi sonrası yine operasyona soyunan belli başlı mizah dergilerinin kapakları da bir hayli dikkat çekiciydi…
İşgal girişimi, halk tarafından engellenirken, 'mizahçılar' darbeyi bir "kurgu" hatta anlaşmayla hazırlanmış bir plan olarak gösterdi; kendi siyasi anlayışları doğrultusunda olayları ve olguları kurgularken, muhalifliği Türkiye'nin aleyhine bir "operasyon gücü" olarak şekillendirdi…
Keza son olarak Uykusuz dergisi Türkiye'ye, milletin seçimine hakaret ederek saldırıya geçti…
Derginin kapağında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı televizyon başında dinleyen halk, koyun olarak resmedilirken, Demokratik yoldan, ilk kez, Halkın oyları ile seçilen Cumhurbaşkanı'na yine hakaret ediliyordu…
Açık olan şu ki;
Tanzimat'tan günümüze Türkiye'de siyaseti dizayn görevinde rol almayı kabul eden bu mizah anlayışı, geldiğimiz noktada yine hamlelerini esirgemiyor ve görevi neyi gerektiriyorsa onu yapıyor…
Yaparken de;
Askeri vesayetin meşrulaştırılmasındaki aktif rolünde olduğu gibi kendi halkını aşağılayıp, tam da bugünlerde 'çakma özgürlükçü' AB gibi Türkiye'yi köşeye sıkıştırmaya çalışmıyor mu?
Öyleyse zaman kapıları açma zamanı,
Öyleyse zaman;
Avrupa'nın kültürel-siyasi işgaline meze olanlara, alçakça tehditlerine çanak tutanlara, kendi varlığıyla değil de emperyal hegemonya ile varoluşunu kanıtlayanlara kapıları kapatma zamanı…
Değil mi?