Daha açık konuşalım, kitabın ortasından:
Bölge ülkeleri Kürtlere ne diyor, ne vaat ediyor?
Başka bir ifadeyle... İranlılar, Araplar ve Türkler sonuç itibariyle, "biz devlet kurabiliriz amasiz kuramazsınız" mı demeye getiriyor?
Veya...
"Tapulu malımızda gecekondukurdurtmayız" yollu tavırla Kürtleri"maraba" mesabesinde mi görüyorlar?
Şayet böyle değilse... Kürtleri en az kendileri kadar bu toprakların sahipleri biliyor ve kendileri gibi birinci sınıf vatandaş telakki ediyorlarsa...
Sadece ve sadece müstekbirlerintezgâhlarına karşı çıkmak maksadıylamalum referanduma karşı çıkıyorlarsa...
Her şeyden evvel, bölücülüğün "ideolojisi"kavmiyetçilikten ışık hızıyla uzaklaşmalarıgerekir.
Unutulmasın ki, İslam topraklarını parçalamak ve her parçasını birbirine düşman haline getirmek isteyen müstekbirler sosyolojiyi "çözmek" için her daim "milliyetçi asabiyeti" devreye sokmuştur. Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan bunun için "her türlü milliyetçilik ayağımın altındadır" demişti.
Malum referanduma da "fitne kuyusu" olmaktan öteye geçemeyeceği düşüncesiyle karşı çıkmakla kalmadı; "Kuzey Irak Yönetimi, yaptığıyanlıştan dönme erdemini gösterdiğinde,Türkiye, devleti ve milletiyle bu kardeşlerimizinyanında olmaya devam edecektir..." dedi.
Kuşatıcı, "inşa edici aklın" gereği budur. Milliyetçi taassup sahipleri ise doğası gereği dışlayıcıdırlar. Kürtlere söyleyebilecek sadra şifa sözleri de yoktur.
***
İşgalcilerimizin geri döndüğü, "milleti" tümden gömmek için bölgede habire "fitne kuyuları" kazdığı; ABD'nin sınırlarımızda "PKK devleti" kurduğu, AB'nin tüm "ayrılıkçı" Kürtleri desteklediği; İsrail fesat devletinin şefi Netanyahu'nun, "Kürtlerin arzularına sempati duyduğunu" ilan ettiği bir dönemden geçerken...
"İstiklalin" dilini behemehal yeniden inşa etmek mecburiyetindeyiz. Şükrü Hanioğlu geçen pazar günü gazetemizde, İstiklal Harbi'nin ideolojisinin, resmi görüşün daha sonra iddia ettiği gibi "Türkçülük" olmadığını, "etnik bir gruba" atıf yapmayan "dini topluluk/ Müslümanlık" anlamındaki "milli"liğe vurgu yapıldığını; "Kuva-yı Millîye," "Misak-ı Millî," "Büyük Millet Meclisi" benzeri deyimlerdeki "millî" ve "millet" ifadeleriyle de "Türklüğe" değil "İslâm" ve "Müslümanlar"a işaret edildiğini dile getirdi.
Ayrıca... Mustafa Kemal'in 1920'de Meclis kürsüsündeşöyle dediğini hatırlattı: " Meclis-i âlîniziteşkil eden zevât yalnız Türk değildir, yalnızÇerkes değildir, yalnız Kürd değildir, yalnızLaz değildir. Fakat hepsinden mürekkebanâsır-ı İslâmiyedir..."
***
Sonra ne mi oldu?
Bu topraklarda yaşayan insanları "millet" yapan "mana iklimine" savaş açılarak Türkiye, Batı medeniyetin acentesi haline getirildi.
Haliyle, "millî" kavramı Kürdü Türkü kuşatmaktançıkartılıp "etnisiteye" hasredildi.
Uzun lafın kısası...
"Genç çeriler" batıdan, PKK doğudan "milleti" akrep kıskacına alarak "mana iklimini" tarumar etti.
Bakmayın kapıştıklarına, birbirini üretmeye devam ediyorlar hâlâ.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.