ABD'deki başkan değişimi, Obama döneminde Suriye politikasında açığa düşürülen ve kendi kaderini tayin etmek zorunda kalan Türkiye için başlangıçta bir umuttu. Ama beklenen olmadı. Cumhurbaşkanı TayyipErdoğan'ın, Başkan Trump'la yaptığı görüşmeden "Rakka Operasyonu" için mutabakat çıkmadı. Yeni ABD yönetimi de Obama çizgisini izleyerek terör örgütü YPG'yi silahlandırmayı benimsedi.
Peki neden?
Obama'nın başarısız olan ikinci döneminden itibaren ABD, Ortadoğu'ya asker göndermek yerine kendisi adına çatışma alanlarına girecek gönüllüler aramayı tercih etti. O tercih ABD'lileri, müttefiklerinden ziyade, devlet altı örgütlerle işbirliğine yöneltti. Obama'nın, ABD askerini ileriye sürmediği sözde Suriye politikası, Başkan Trump'ın dış işlerden ziyade enerjisini iç işlerine çevirme yaklaşımıyla da örtüştü. Trump'ın, ABD'yi kendi içinde yeniden inşa etme önceliği, küresel stratejik liderliğini ikinci planda bırakma noktasına vardı. Bu da bölgesel ve küresel tabloyu iyice kaotik hale soktu. Uluslararası ilişkilerin bundan sonraki çizgisi, uzun dönemli ortaklık yolunda ilerlemeyecek. Milli çıkarları gereği bir sorunun çözümünde diğeri ile yakınlaşan ülke, bir başka sorunda masanın karşı tarafında oturabilecek. Bu gerçeklik, tek merkezli dış politika yerine çok merkezli, süreli, sonuç odaklı politika seçeneklerini gündeme getirecek.
***
Gelelim, ana sorumuza... ABD, DEAŞ'ın merkezi Rakka'yı neden terör örgütü YPG ile temizlemekte ısrarcı? Ya da geleneksel müttefiki Türkiye'nin önerisine niçin evet demedi? Amerikan tarafı, Türkiye'nin "tatmin edici!" bir plan sunamadığını ileri sürüyor. Oysa Ankara, Fırat Kalkanı Harekâtı'nı başarıyla icra eden Özgür Suriye Ordusu ve TSK Görev Gücü ile ABD öncülüğündeki Uluslararası Koalisyonu müşterek harekâta iknaya çalıştı. İyi de niçin anlaşma sağlanamadı? Bugün meselenin, Rakka için kimin hayatını feda edeceğinde düğümlendiğini öğreniyoruz. ABD'liler, Türkiye'nin Suriye'de konuşlandıracağı ilave asker sayısına ikna (!) olmadığı gibi, Türk askerinin güvenli bir koridordan geçiş alternatifinin de PKK'lı Kürtlerin kontrolündeki alanlarda ciddi zayıflıklar yaratacağını hesapladı. Bundan da önemlisi, Ankara'nın yaklaşımının en az 10 bin ABD askerinin sıcak çatışmaya girmesine yol açacağını öne sürdü. Aksi söylense de şu anda Suriye'de ABD askeri var. Fakat ABD tarafı, "Onlar, danışmanveya eski askerlerden oluşan profesyoneleğitmenler. Asla savaşa girmeyecekler" demekte.
Netice, "Coni mi ölecek,Mehmetçik mi şehit olacak?" sorusutarafların kilitlendiği noktayı işaret ediyor. Ve ABD, bir terör örgütünü yok etmek için (DEAŞ), bir başka terör örgütünü (YPG) kullanmanın yaratacağı sonuçları görmezden geliyor. DEAŞ'ı doğuran hatta başlangıçta ABD istihbaratının gölgesinde büyüten şartlar değişmezse, bu coğrafyada gerilim bitecek mi? Tabii ki hayır.
***
Eldeki veriler, ABD'nin Ortadoğu'da İsrail'i garantiye alan, Türkiye'yi yedekleyen, İran'ı baskılayan, bölgede etnik ve mezhebi temelli düşük yoğunluklu çatışmalar dizisini göze alan bir çizgide ilerlediğini teyit ediyor. Buna karşın çok yakında Çin, Kore ve Japonya'yı etkisi altına alacak "askeri manevralara" tanık olursak şaşırmayalım. Ki ilk örnekleri başladı bile. ABD, kendi evini derleyip toparlayana kadar Ortadoğu'yu yüksek ateşte tutma, Avrupa'yı iç sıkıntıları ile baş başa bırakma, Çin'in yükselişini durdurma stratejisi izlemeyi benimsemiş gibi.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.