Korona dünyaya deyim yerindeyse bir ayna tuttu. İnsanlığın neyi ihmal ettiğini, neyi hoyratça kullandığını, neleri görmezden geldiğini gösterdi. O aynadaki en büyük kara delik ise sağlık alanındaydı.
Korona çok acı biçimde insanlığa 500 yıl önce Kanuni SultanSüleyman'ın söylediği o sözü hatırlattı: "Halk içindemuteber bir nesne yokdevlet gibi. Olmaya devletcihanda bir nefes sıhhatgibi."
Halk sağlığını önemsememenin ne anlama geldiğini korona gösterdi. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinin çaresizliğini gördük. Çoğu, sağlık ve sosyal güvenlik sistemleri açısından sınıfta kaldı, tel tel döküldü.
En gelişmiş savaş uçaklarını yapan, akıllı bombalara milyar dolarlar harcayan küresel sistem "insanı" ve "sağlığı" bir kenara itmişti. Bu da bilinmiyor değildi.
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin yaptırdığı bir sağlık araştırmasında gelişmiş ülkelerden Japonya, Almanya, İsviçre, İsveç, Kanada, Danimarka ve Birleşik Krallık ile Türkiye'deki "Sosyalgüvenlik sistemi" kıyaslamasında açık açık görülüyordu. Türkiye çok daha kapsamlı bir güvence sistemine sahipti.
Birçok örnek vereyim. Göz, Genel Sağlık, Grip, Doğum, Diş, Optik Gözlük ve Reçeteli İlaçlar başlığı altında yapılan kıyaslamada, Türkiye'de kısmen güvenceli diş tedavisi ve reçeteli ilaçlar ( ki bu konuda son günlerde önemli adımlar atıldı) her alanda "tam güvence" varken.
Japonya dahil hiçbirinde güvence tam değildi.
Türkiye'ye en yakın Almanya'da çok gariptir grip gibi çok yaygın bir hastalık, İsviçre ve Danimarka'da ise "göz vegenel sağlık muayenesi" bile "özeldurumlar hariç" sosyal güvence dışındaydı.
Korona salgını gelişmiş ülkelerdeki bu tablonun çok daha vahim olduğunu gösterdi. Oysa Türkiye, son 18 yılda ilk "sessiz devrim" hamlesini sağlıkta başlatarak hem güçlü bir sağlık altyapısı oluşturmuş hem de sosyal güvence sistemi kurmuştu. Bugün eğer içeride bedava maske veriliyor, bedava test yapılabiliyorsa ve aralarında İngiltere, İtalya ve İspanya gibi gelişmiş ülkelerin olduğu 40'ı aşkın ülkeye tıbbi yardım ediliyorsa bu öngörü ve hazırlık sayesindedir.
Türkiye bu hazırlığını yaparken, sağlık sektöründe yerlileşme meselesini de ihmal etmedi. Geç kalınsa da tıbbi malzeme ve teknoloji alanında da çok önemli adımlar atıldı.
Bu süreç özellikle BaşkanErdoğan'ın her alanda ısrarla seslendirdiği"yerli ve milli" yaklaşımla daha dahızlandı. Sağlık Bakanı Dr. FahrettinKoca, geçen yıl bütçe görüşmelerindeilaçtaki yerlileşme oranını şöyle açıklıyordu: "Ülkemizde üretim kapasitesibulunan ancak üretilmeyen ithalürünlerin yerli üretimi sağlanmış;kapasite kullanım oranı yüzde60'lardan 80'lere ulaşmıştır. Ayrıcayerel üretimdeki bu büyüme, cariaçığa katkı, istihdam, arz güvenliğive sürdürülebilir kalkınma gibiülkemizin üst politika belgelerindeyer alan temel hususlara da oldukçaönemli katkılar sağlamıştır. Tüm buçalışmaların bir neticesinde 2016yılında kutu bazında yüzde 75 olanimal ilaç oranı 2018 yılında yüzde82'ye çıkmıştır. Bu oran 2019 yılıverilerine göre yüzde 87,60 olmuştur. Tıbbi malzemede ise yerlilikoranı yüzde 34.6 seviyesinde."
Dünyanın milyar dolarlık bir sektöründensöz ediyoruz. Korona salgınıyla sağlıksektörü önümüzdeki yıllarda çok dahaönemli olacak. Buna paralel "yerli" üretimde çok daha önem kazanacak. Peki,bu konuya devlet nasıl bakıyor, özel sektörne yapıyor ve gereken destek veriliyormu? Bu soruların cevabını da bir başkayazıda ele alalım.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.