Son 40 yıldır PKK şiddet ve terörden vazgeçmediği ve dünyanın dört bir yanında "terör örgütü" olarak nitelendiği halde büyümeye devam etti. İç ve dış konjonktür hep ona yaradı. Şimdi de siyaset üreterek seçim kazanamayan CHP ve muhalefetin AK Parti "düşmanlığını" kullanarak ayakta kalmaya çalışıyor.
Oysa hem Suriye'de ABD'nin taşeronluğuna soyunarak siyaseten iflas etmiş hem de siyaset yapılacak zemini ( yüzde 13 oy) varken terörü sürdürerek haklılığını yitirmiş bir hareket.
Ama ne yazık ki bu gerçeği kurucu parti CHP ve bileşenleri görmek istemediği gibi daha vahim bir şey yapıyor, üstünü örtüyor.
Oysa bu tür sorun yaşayan ülkelerin bu kısır döngüden çıkmalarının tek yolu siyasetin önünü açıp, terörü bir siyaset aracı olarak kullanan ve ona destek olan partileri yalnızlaştırmak.
Tabi sadece iç destek yetmiyor, dış desteklerin de kesilmesi gerekiyor.
İspanya'daki ETA örneği ortada.
Gerçek şu; İspanya her türlü demokratik hakkı vermesine rağmen ETA terörden vazgeçmedi. Sorun demokrasi eksikliğinde değil, ETA'nın "bağımsızlık" talebinde bulunmasıydı. Bu gerçeğin açığa çıkması, Fransa'nın desteğini kesmesi ve en önemlisi Basklılar dahil İspanyol halkının her terör eyleminde sokaklara dökülmesi ETA'yı özür dilemeye ve silah bırakmaya zorladı.
Türkiye'de ise yakın tarihin hiçbir döneminde ne siyasi partiler ne de toplumsal kesimler arasında teröre karşı güçlü bir ortak tavır konulamadı. Bu yüzden de PKK dünyanın en vahşi terör eylemlerini yapmaktan hiç çekinmedi.
Sadece şu örnek bile insanı dehşete düşürmeye yetiyor; 12 Mayıs 2016'daDiyarbakır'ın Dürümlü mezrasında15 ton bomba patlattı. Yaşamını yitiren 16 insanın parçaları bile bulunamadı. Ama PKK ve onlara destek olan sivil siyasi aktörler, bu vahşetten sonra da hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam etti.
En son Tunceli'de iki çocuğun göz göre göre katledilmesi olayına bakın. Onların ölümüne, Çanakkale'de kesilen ağaçlar kadar bile tepki gösterilmedi.
Şimdi ölü toprağı serpilmiş bu hale ve ikiyüzlü siyasete karşı Diyarbakır merkezli çok anlamlı bir hareket uç veriyor. Anneler sahaya inip insanlık suçuolan küçük çocukları dağa kaçırmalarakarşı çıkıyor. Ancak bu kez 2014'tekiilk sivil anne direnişinden farklı bir durumvar. Çünkü hem bölgede PKK baskısı enaza inmiş, hem de Kürt sosyolojisinde güçlübir tepki birikmiş. En önemlisi de çocuklarıdağa kaçırılan annelerin kararlılığı... Bukararlılığı, Diyarbakır HDP İl binası önündeHacire Akar'ın başlattığı sivil direnişe katılanFevziye Çetinkaya'nın şu sözlerindegörüyoruz: "Senin oğlun dağa gitsin, bakalımsen oturuyor musun? Bizim canımızgitmiş, senin umurunda mı? Diyarbakır'da genç bırakmadınız, yacezaevinde ya toprağın altındalar. Başlarım sizin Kürdistan davanıza. Alıştınız insanları dağa göndermeye. Size verecek çocuğumuz yok, getirin. Bunların çocukları lüks okullardaokuyor. Yeter artık."Anne Çetinkaya'nın sözleri aslındaKürt sivil İnisiyatifi adına 2011'de 4 gençinsanın başlattıkları Kürtçe ve Türkçe; "Sernave min mekuje/ Benim için öldürme"kampanyasının bir devamı niteliğinde.
Bu sivil çıkış, aynı zamanda şiddete bulaşmayan ama PKK hakimiyeti karşısında susan Kürt siyasetine bir uyarı, şiddetseverlerin sivil alanı, demokrasi ve insan hakları adına kullanmasına karşı da bir meydan okumadır.
Teröre karşı olanlar, bu anlamlı meydan okumalara sahip çıkmalı.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.