5 Aralık 1934'te kadınlara seçme veseçilme hakkı 'sağlanmasının' yıldönümüydü.
Şu aralar kadın ve siyasetkonusuyla ilgili bir çalışma var elimde. Dahadoğrusu modernleşme, kamusal alanıngenişlemesi, bunun siyasallaşmaya etkilerive kadınların bu konuda oynadıkları roldürüstünde düşündüğüm konu. Tersindensöylersem, kadınların dahil olmadığı,etkinleşmediği birdurumda ne kamusalalan kendisine ait niteliklerikazanıyor ne desiyasallaşma belli birdüzeye erişebiliyor. 1934'ün önemi burada, bize gerçek niteliğine uygun bir kamusal alan ve ondan daha önemlisi, gerçek manada bir siyasallaşma imkânı kazandırdı.
Hatta çok tekrar edilen ama yeterince önemsenmeyen bir husus var. Kadınların seçme ve seçilme olanağı Türkiye'de, birçok önemli, gelişmiş Batı ülkesine nazaran çok daha erken elde edildi.
Bu hakkı geciktiren ülkeler arasında bilhassa Fransa beni şaşırtır. 1789 Devrimi'ne rağmen kadınların ilk defa seçime 1945'te katılmasına ne diyeyim?
***
Şimdi iki noktanın üstünde durayım.
Birincisi, kadınların da oy vermesi 'geneloy' ilkesi adına önemlidir. Genel oy bizdeilk defa tek dereceli seçimlerle 1950'deteşekkül etmiştir. 1934 kazanımı sınırlıdır.
Çünkü henüz ne tek dereceli seçim vardır ortada ne de genel oy. Hak mevcuttur ama kullanılmamaktadır. Dolayısıyla ilk bakışta kâğıt üzerinde bir yetkidir bu.
Gene de çok önemlidir. 'Transferyoluyla hukuk' bizim Tanzimat'tan berikullandığımız ana yöntemdir. Ben onu birazgenişleterek 'transfer yoluyla modernleşme'diye düzeltiyorum. Kadınların kazandığıhak bu modernleşmenin bir adımıdır.
Ama o kadar değildir. Çünkü 1925Takriri Sükûn Kanunu çıkmadan vedüzen otokratlaşmaya, otoriterleşmeyegitmeden önce, 1908'in hemen sonrasında(ki, bizim asıl modernleşmemizin nüvesio dönemdir) çok canlı bir kadın hareketivardır.
Elimde bazı sayılarını dikkatle sakladığım o döneme ait kadın dergileri bu dinamizmi olanca canlılığıyla sergiler. Üstelik söz konusu hareket ve dirilik sadece basit ve soyut birfeminizmi değil, açık açık sosyalist feminizmi vurgular. Bu konu yeterince incelenmiştir.
Bu bakımdan diyebilirim ki, 1908hareketi devam etseydi bu hak kazanılacaktı.
Şimdi bu gelişmenin bam teline dokunayım.
O da 1950 seçimleridir. Eğer kadınların oy hakkı bulunmasaydı 1950'deki iktidardeğişimi bu derecede hızlı ve güçlü olamayacaktı. Hatta bu derecede sancısız da olmayacaktı. Çünkü öteden beri bildiğim bir şey vardır: bir kişiyi veya bir meseleyi bir toplumda kadınlar savunursa o kişinin ve meselenin sırtı yere gelmez.
***
Bütün bunlar iyi, güzel, önemli. Fakat oradan geldiğimiz noktaya ne demeli?
Bugün elbette 1934'ün ilerisindeyiz. Oyhakkı artık perçinlenmiştir. Hatta kadınsiyasallaşmasının son dönemde gayetgüçlü bir hamle yaptığı ve Akparti başarısınıngeniş ölçüde bu hamleye bağlı olduğuda açık.
Ama kadın hakları açısından bakınca kazanımların aynı düzeyde olduğunu söylemek çok zor. Kadına dönük şiddetten, çocuk evliliklerine, gelir eşitsizliğinden eğitim haklarına ve imkân(sızlık)larına, toplumsal eşitsizlikten, ikincilleştirmeden kimlik sorunlarına kadar çok yaygın bir alanda bu kısıtlamalar yaşanıyor, birer gerçek. Ancak bu yetersizlikler giderildiğinde Türkiye gerçekten demokrat,güçlü, gelişmiş, zinde bir toplum olacaktır.
Bunlar kadınların değil, Türkiye'nin darboğazlarıdır.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.