Okullar açıldı. Bildiğim kadarıyla temeleğitimde 11.5 milyon, lisede 6 milyon,üniversitede 6.5 milyon öğrencivar. Bu neresinden bakılsa insanı delirtecekkadar büyük bir sayıdır. Türkiye bu sayıdakiöğrencisine eğitim vermeye çalışıyor.
Her yıl başında düşündüğüm bir husus var. Biz ilk öğretim, orta öğretim, yüksek 'öğretim' diyoruz.
'Öğretim' elbette.
Ama 'eğitim' demiyoruz.
Öğretim mekanik bir husustur.
Oysa eğitim öğretimi içerir ama ondan fazlasıdır.
Sadece bu tespit bile Türkiye'deki okullulaştırmanın anlamı bakımından epey şey söylüyor bize. Öğretimle yetinen, eğitimeyönelmeyen bir anlayışın içindeyiz.
Ve bu tespit okullarımızda verilen eğitimin anlamı hakkında da ipuçları barındırıyor.
Artık biliyoruz ki, eğitimimiz eleştirel, analitik,sorgulamacı olmaktan uzaktır. Daha çokezberciliğe, dogmatik yaklaşıma dönük bir yöntemibenimsemişizdir. Bilgiyi bilgi için, gerçeğibulmak için değil, 'meslek edinmek', bir maksadahizmet etmesi için edinmeye çalışırız. Bu'zanaat' öğrenmenin bir yoludur. Oysa okullulaştırmadaima bundan fazlasını gereksinir.
***
Okullulaştırmanın anlamı bugün 20. yüzyılınson çeyreğinden bile farklıdır. Uzun birdönemdir bu yeni eğitim anlayışına '4. Kuşakeğitim' adını veriyorum. Söz konusu yeni eğitimyüksek öğretimde ve orta öğretimdeayrışır. Ama ikisinin de ortak bir paydası vardır.
Bu ortak payda bahsettiğim eleştirel, sorgulamacı,çözümlemeci yaklaşımdan gelen biranlayışla yenilikçilik, buluşçuluk, girişimcilikve yaratıcılıktır. Yaratıcılık diğerlerine oranla herkese daha yakın gelir. Her dönemde etkilidir.
Ama bugün yaratıcılık bir büyük heykelcinin veya şairin yaratıcılığı değildir. O zaten önemlidir ve çağlar aşırıdır. Ama bugünün yaratıcılığı somutlaştırılabilen, teknolojiyle bütünleşen ve değer ve katma değer üreten bir yaratıcılıktır. Yenilikçilik bir ideolojidir. Dünyaya açık olma halidir. Buluşçuluk ise yaratıcılığın somutlaştığı düzlemdir. Bu orta ve yüksek öğretimdeki ortak paydadır.
***
4. Kuşak yaklaşım yüksek öğretimde gelip en geniş anlamındaki demokrasiye dayanır.
Sadece 'seçimle' bağlı bir demokrasi değil bu. Haklar, onların en küçük birimde uygulanması, en hassas yaklaşımlarla örtüşmesi anlamında demokrasiden bahsediyoruz. Esnek çalışmasaatlerinden esnek performans değerlendirmesine kadar, sivilliğin, eşitsiz bir alan olan üniversite eğitiminde temel belirleyici olmasına kadar uzanan geniş bir vadidir bugünkü demokrasi.
Üniversite yaratıcılık, girişimcilik, buluşçuluk yaklaşımını bu zeminle bütünleştiriyor şimdi.
***
Gene de bütün bunlar eğitimin en önemli özelliğini ortadan kaldırmıyor: planlama.
Eğitim kadar planlamaya ihtiyaç duyan başka bir alan yok. Çünkü eğitim en pahalı yatırımlardan biri. Oysa Türkiye 21. yüzyılda iyi kötü ayakta durabilmek için zorunlu olan üç hususu, İngilizce, matematik ve bilgisayaröğretimini ne yazık ki başaramıyor. Üç alanda da çok gerideyiz. Öte yandan fakültelerimizi, bölümlerimizi mezunlarıyla ve onların iş bulma olanaklarıyla birlikte düşünmüyoruz ki, ABD'de mezuniyetinden sonra altı ay içinde iş bulamayan öğrencilere üniversitelerin geri ödemeyaptığı bir dünyadayız.
Tüm öğrencilere başarılar, gene onlara, hocalarına ve ailelerine kolaylıklar diliyorum. Not: Hakkında yayınladığım yazıda 'İshak Alaton Beyin' adını 'İzak' diye yazdım.
Nedeni vardı. İlk tanışmamızda şaka yollu 'İshak demek zor, İzak desem olmaz mı' dediğimde, bugün gibi kulaklarımda sesi, 'aslında, İzak'tır Hasan, sen de öyle diyebilirsin' demişti, ben de ondan sonraki karşılaşmalarımızda, 'İzak Bey ben ayrıcalıklıyım, adınızı değişik söyleyen tek kişiyim' dediğimde, 'izin almış, izin verdiğim tek kişisin Hasan yoksa çok kişi öyle telaffuz ediyor' demişti. Buna atfen öyle yazmıştım. Bu anekdotu belirtmemiştim. Adını yanlış yazmışım gibi bir durum oluştu. Öyküsü budur. Gene de içtenlikle özür dilerim. İçim şimdi rahat.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.