Artık her şey ortada. Türkiye düşmanları var güçleriyle taarruza geçmiş durumdalar. Dolaylı yöntemlere başvurmuyor, doğrudan saldırıyorlar. Almanya, Avusturya ve şimdi de Hollanda. Önce Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun uçuş iznini iptal edip Hollanda'ya almadılar. Ardından karayolu ile Hollanda'ya giren Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya'nın Türkiye Başkonsolosluğu'na girişini engellediler.
Sayın bakanın dik duruşu her türlü takdirin üzerindeydi. Fakat gün sonunda Hollanda zor kullanarak Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir bakanını sınır dışı etti. Bu "diplomatik rezalet" falan değil. Bu düşmanlık. Bu "popülizm" değil. Bu faşizm. Yeni Avrupa faşizmi.
***
Birileri hâlâ Avrupa'yı kurtarmaya çalışıyor. Avrupa bu işte! Başka bir Avrupa yok! Türkiye'ye yapılan bu alçakça saldırıyı hep birlikte alkışladılar. AB'den tek bir kınama gelmedi, gelmez. Bu millet bunların gerçek yüzünü 15 Temmuz'da gördü ve 200 yıl boyunca bizi esir alan Batılılaşma paradigmasının bitişini ilan etti. 2002'den bu yana Türkiye'nin verdiği büyüme, demokrasi ve bağımsızlık mücadelesi Avrupa'yı çileden çıkarmış durumda.
Avrupa küçülüyor, krizden krize giriyor. Günden güne dünyanın taşrası haline geliyor. AB çatırdıyor, kelimenin tam anlamıyla çöküşün eşiğinde. Bu haliyle AB'nin Türkiye'ye katabileceği ne olabilir? Artık Türkiye'nin AB ile ilişkilerini gözden geçirmesinin vakti gelmiştir.
Hollanda'daki durumu arızi olarak değerlendirenler, çarşamba günü gerçekleşecek seçimlerle izah edenler var. Ya fazlasıyla saflar, ya kötü niyetli. Mesele Hollanda iç siyaseti ile ilgili değil. Doğrudan Türkiye'yle, Türkiye iç siyaseti ile ilgili. Türkiye'nin 16 Nisan'da gerçekleştireceği hükümet sistemi değişimine engel olmak için uğraşıyorlar. Bütün dert, bütün tasa bu.
***
Neymiş efendim "aşırı sağ partinin lideriWilders'ın oyu %16,başbakan Rutte'ninoyu %17 imiş. Wildersseçim kampanyasını 'Türkiye karşıtlığı' üzerinekurmuş. Rutte de sondüzlükte onun elindekikozu almakiçin böyledavranıyor"muş!
Bu, buzdağının görünen kısmının yarısı bile değil. Bir kere Hollanda'da 15 Mart'ta gerçekleşecek olan Temsilciler Meclisi seçiminde ne Wilders'ın ne de Rutte'nin tek başına zafer kazanması mümkün değil. Kuvvetle muhtemel Wilders koalisyon senaryolarının dışında tutulacak. Ancak varlığı ile Hollanda'nın faşist uygulamalarına hizmet edecek. Rutte'nin yaptıkları, Wilders'ın söyledikleri ortada.
Peki ya diğer partiler? Hıristiyan Birlik partisi Hollanda'ya yeni gelenlere "Hollanda'nın değerlerinikabul ettiklerineilişkin beyannameimzalatmak"tan bahsediyor, Müslümanları Hollanda topraklarında istemiyor. Liberal parti "demokrasikarşıtı dini kuruluşlarınyasaklanmasıgerektiği"ni savunuyor. Kim onlar? Türkiye ile bağı olan dernekler! Toplumcu Reform Partisi ise "İslamidüşüncenin Hollanda'dayasaklanması"ndan söz ediyor.
***
Şunu iyi bilelim. Hollanda da, Avusturya da Almanya'nın talimatı ve yönlendirmesiyle Türkiye'ye saldırıyor. Almanya sureta geri adım attıktan sonra Hollanda'yı ve Avusturya'yı Türkiye'nin üzerine salmaya çalışıyor. "AB neden suskun" diye soruyorlar? Yahu AB demek Almanya demek. Bu yaşananları "Avrupadeğerlerinden sapma"olarak göremeyiz. YeniAvrupa siyasal gerçekliği bu. Çok geçmeden bu yeni siyasal gerçekliğin değerlerini de işitmeye başlarız.
Önemli olan bizim hangi siyasal değerlere ve çıkar telakkisine göre hareket ettiğimiz. Yerli ve milli siyaset bu nedenle hayati.
Batılı ve Batıcı liberallerden medet ummak kadar anlamsız bir durum olamaz. Bakın, Donald Trump'a karşı "hepimizMüslümanız" diye eylem yapan liberaller, Müslüman bir kadın bakan bir Avrupa ülkesinde, kendi ülkesinin başkonsolosluğunun önünden alınıp sınır dışı edildiğinde nasıl da sus puslar.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.