Referanduma doğru hızla yol alıyoruz.
Bu süreçte konuşmamız gereken başlıca husus, çıkacak sonucun Türkiye'yi nasıl etkileyeceği olmalı. Fakat olamıyor.
Yine bu süreçte "evet" diyenlerin hangi gerekçelerle evet derken, "hayır" diyenlerin ne tür saiklerle hayır dediğini tartışabilmeliyiz.
Ancak tartışamıyoruz.
Veya referandum sonucunun olumlu çıkması durumunda önümüze çıkacak "geçişsüreci"nin nasıl yönetileceği üzerine fikir yürütmeliyiz.
Ne yazık ki yürütemiyoruz.
Zira CHP-HDP bloğu tartışmayı kilitliyor.
Referandum sürecinde "içerik" konuşmaktan özellikle imtina ediyorlar. Çünkü birinci hedefleri referandumdan "hayır" çıkmasını temin etmek değil. Elbette referandumdan hayır çıkmasını temenni ediyorlar. Ancak birinci hedefleri bu değil. Ne peki? Birinci hedef, hayır oyu verecek olanları bir ortak kimlik ve düşman algısı etrafında birleştirmek.
Toplumda yeni bir siyasal direnme alanı inşa etmek. Bu çerçevede bütün Erdoğan ve AK Parti karşıtlarını bir çatı altında derleyip toparlamak, referandum sonrası için bir siyasal sermaye devşirmek.
Bütün bunlar meşru araçlarla, makul söylemlerle ve demokratik bir çerçeve içinde yapılsa sorun değil. Fakat öyle olmuyor.
Karşımızda siyaset dışı vesayet odaklarını harekete geçirmeye dönük bir çaba söz konusu.
Bu amaca ulaşmak için türlü türlü manipülasyonlara başvuruluyor, vesayetçi aktörlerin sinir uçları harekete geçirilmeye çalışılıyor.
"Hayır diyenlerin baskı altında olduğu" söylenerek başlanıyor söze. "Doğan medyasınınüzerinde bile baskı kurulduğu" ifade ediliyor.
Bunun öncelikli ifade zemininin neresi olduğuna bakılmaksızın yapılıyor bir de bu. Doğan medyası sürekli "hayır diyenlerbaskı altında" diye kampanya yapıyor.
Gazete sayfalarında, televizyon ekranlarında, sosyal medya hesaplarında kendilerinden olmayanları ayıplamaya, utandırmaya ve baskılamaya çalışıyorlar. Türkiye'nin imtiyazlı elitlerinin yıllar yılı uyguladığı ayıplama, utandırma ve baskılama politikalarının aynısını uygulamaya çalışıyorlar.
CHP-HDP bloğunun referandum sonrasına siyasi yığınak yapmaya çalışırken başvurduğu ikinci strateji toplumsal alanda yeni gerilim alanları yaratmayı hedefliyor. Bu çerçevede bugün Batı dünyasını tehdit eden ırkçılık akımının Türkiye'ye taşınmaya ve Suriyeli mülteciler üzerinden bir toplumsal nefret ve şiddet zemini üretilmeye çalışıldığını söylemek mümkün.
CHP'liler ve hatta HDP'liler "bizimçocuklarımız El Bab'da şehit olurken,Suriyeli gençler bizim topraklarımızdabizim kızlarımızla eğleniyor" diye kışkırtıcıbir söylemle toplumda infial yaratmayaçalışıyorlar. Tıpkı 6-8 Ekim olayları öncesindeHDP'nin "AKP hükümeti bizim kızlarımızatecavüz eden IŞİD'e destek veriyor"diyerek yaptığı kara propaganda gibi.
Referandum sathı mailinde karşı karşıya kaldığımız bu manipülasyonlar siyasete, siyaset dışı aktörlerin müdahalesini özendirmekle ilgili. Bugün "hayır diyenler baskı altında" diyenler, bundan 10 yıl önce 27 Nisan askeri müdahalesini "(askerin) bildirisindesavunulan görüşler, toplumun önemlibir bölümü tarafından paylaşılmaktadır" diyerek övmüşlerdi. Cumhurbaşkanlığı seçimine müdahale eden muhtıracıları alkışlayıp "asker Çankaya'yı asla ve asla dincilerebırakmayacak" diyerek bayram etmişlerdi. Bir başkası "asker devreye girdi,27 Nisan sürecini başlatıp milyonlarcainsanımızı rahatlattı" diye yazmıştı. Bir diğeri "orduyla barışık olmayanlar siyasetteyol alamazlar" demiş, muhtıracıların değil, "siyasetçilerin basiretli davranarak" çekilmesini istemişti.
O gün, 28 Nisan 2007'de Hürriyet gazetesinde yazan bu isimler bugün "hayırcılarbaskı altında" diye veryansın ediyor. Yeni bir süreç için hazırlık yapıyor. Millet de yakından olanı biteni takip ediyor, sırasını bekliyor...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.