Akıl alır gibi değil. Fransa Başbakanı Manuel Valls Cumhurbaşkanı adayı olmak için görevinden istifa etti.
"Bunun nesini aklın almadı" demeyin. Buraya kadarı anlaşılır.
Fakat Valls'ın adaylığını gerekçelendirme şekli aklımızın sınırlarını zorluyor, zihnimizin fikrini biçare bırakıyor.
Adam ne dese beğenirsiniz? "Erdoğan'akarşı Cumhurbaşkanıadayı oluyorum" diyor. Bir an "Kılıçdaroğlu'nane oldu ki" diye geçtiaklımdan!
Sonra bir vehim kapladı içimi! Herhalde bu Batılılar "yok bu iş böyledirektifle, uzaktan kumandayla olmuyor,doğrudan biz gidelim de sahadamücadele edelim" diyorlar diye düşündüm!
Neyse ki bu müstafi başbakanın sözlerine biraz daha kulak verince olayın Fransa'da geçmekte olduğunu anladım.
"Dünyada Recep Tayyip Erdoğan'akarşı güçlü bir tecrübe olmalı, bu tecrübekendiliğinden olmuyor" dedi Valls.
Sonra da "ben bu işte ustayım" mealinde sözlerle adaylığını ilan etti.
Evet, Fransa Başbakanı Manuel Valls düpedüz "Erdoğan'a karşı Fransa'daCumhurbaşkanı adayı olduğu"nu söyledi.
Ne bitmez tükenmez bir Erdoğan düşmanlığı, ne biçim bir sermayeymiş bu!
İki yılı aşkın bir süredir başbakanlık yapıyordu Valls. Siyasi kariyerini Sosyalist Parti'de sürdürmüş bir isim. Bir dönem milletvekilliği yapmış. 2012'de Sosyalist Parti'den Cumhurbaşkanı adayı olmak istemiş ancak ön seçimlerde elenmiş.
Başbakanlık kesmemiş, şimdi bir kez daha aday oluyor. Hakkıdır, olsun!
Olsun da nedir bu Demirtaş havaları ey Valls? Bir bakmışız ki bu Valls "seni başkanyaptırmayacağız" diye bir kampanya yürütüyor. Olur mu olur.
Avrupa siyasetinin geldiği noktaya bir bakın Allah aşkına.
Bir yandan aşırı sağ yükseliyor.
Irkçılık, siyasal alanı yeniden kuruyor, iktidar ilişkilerini radikal biçimde dönüştürüyor, toplumsal alanı parçalıyor.
Öte yandan aşırı sağla mücadele etme iddiasıyla ortaya çıkan solcular ve liberaller ise aşırı sağın pompaladığı korkuları kendi meşreplerince büyütmekten başka bir şey yapmıyorlar. Acziyet içinde aşırı sağın teknolojisiyle onu alt etmeye çalışıyorlar.
Tepkisel siyaset Avrupa'yı kuşatıyor.
Korumacılık, içe kapanma ve küçülme Avrupa'nın kaderine dönüşüyor.
Trumpizm Amerika'nın değil, Avrupa'nın da bir gerçeği haline geliyor.
İtalya'da hafta sonu yapılan referandum da gösterdi ki Avrupa halkları basiretsiz ve beceriksiz yöneticilerin temsil ettiği düzeni istemiyor. Bundan böyle dünya siyaseti, sert kimlik sahibi aktörlerin maksimum fayda anlayışıyla mücadele ettiği bir alan olacak.
Bu yarışın dışında kalan siyasi aktörleri ise bizatihi kendi toplumları tasfiye edecek.
Erdoğan, dünya siyaseti liberal masallarla uyuşturulurken Türkiye'yi bu yarışa hazırlamak için çalışmaya başladı.
Türkiye bu küresel siyasal alana ve mücadeleye Erdoğan'ın liderliğiyle, 15 sene önce hayal bile edemeyeceğimiz ölçüde donanmış bir şekilde giriyor.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.