Muhatap olduğumuz savaşın bir görünen yüzü var, bir de görünmeyen yüzü. 15 Temmuz'da karşı karşıya kaldığımız saldırı, bu savaşın en somut görünümlerinden biriydi. Gezi kalkışması da, 17-25 Aralık müdahalesi de, terör saldırıları da somut saldırılardı. Düşman her seferinde kendisini gizlemeye çalışsa da başarılı olamadı. Kimin kim olduğu ayyuka çıktı, saldırı planları deşifre oldu, tehdidin boyutları mütecanis bir hal aldı!
Türkiye, bir varlık yokluk savaşının içinde. Bu, kelimenin tam anlamıyla bir istiklal mücadelesi. Türkiye'yi kuşatmaya çalışanlar, melez, entegre ve sürekli bir savaş yürütmeye çalışıyorlar. Yeri geldiğinde sokak kalkışmaları gibi geleneksel olmayan yöntemler kullanıyorlar. Yeri geldiğinde askeri darbe gibi, terör saldırıları gibi konvansiyonel yöntemlere başvuruyorlar.
Fakat bunlarla sonuç alamayacaklarına kanaat getirmiş durumdalar. Sarsabiliyorlar, fakat yıkamıyorlar. Aksine Türkiye, her seferinde bu saldırılardan daha güçlü çıkıyor.
***
Türkiye düşmanlarının emin oldukları bir şey var. O da yürüttükleri bu kirli savaşı görüntü vermeden, perde arkasından yönetmeleri gerektiği!
Bu savaşın verileceği başlıca cephe, Türkiye ekonomisi! Ve bu savaşta kullanılacak başlıca mühimmat psikolojik harp!
Evet, bu bir psikolojik harp. Son yıllarda eşi benzeri görülmemiş saldırılara rağmen krize girmeyen, aksine büyümeye devam eden Türkiye ekonomisi, psikolojik harp teknikleriyle krize sokulmak isteniyor. Ülke ekonomisinin kötüye gideceği yönünde bir korku ortamı oluşturup gündelik hayat iptal edilmeye, toplumsal alan bölünmeye ve siyasal alan daraltılmaya çalışılıyor.
Bırakın Türkiye'nin küresel alandaki belirsizliklerden ve krizlerden nasıl etkilendiği ile ilgili konuşmayı, neredeyse Türkiye'nin dünya ekonomisini krize soktuğu intibaı oluşturmaya çalışıyorlar.
Şunu çok iyi biliyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan, topluma umut aşılayarak, halkı işlerin iyi gittiğine ikna ederek Türkiye'yi bir yere taşıdı. Eğer ki toplumda bir umutsuzluk yaratabilir, ekonomik beklentilerle ilgili karamsar bir hava oluşturulabilirse bu takdirde bir siyasal mühendislik alanının açılabileceğine, Gezi'den 15 Temmuz'a kadarki süreçte başaramadıklarını başarabileceklerine inanıyorlar.
Dikkat edin, bugünlerde sureti haktan görünen tipler yeniden sahne alıyorlar.
Erdoğan'ın tarzı siyasetinin Türk ekonomisine zarar verdiğini, Batıyla, IMF'yle entegre bir ekonomi politikasına ihtiyacımız olduğunu vurguluyorlar. AK Parti'nin ilk dönemine, eski güzel günlere atıf yapıyorlar.
Esasında Batı'ya bağımlı ekonomi politikasına geri dönmemiz gerektiğini salık veriyorlar. Eh, psikolojik harbin en yarayışlı unsurları her daim sureti haktan görünenlerdir.
***
Açığa kavuşturulması gereken bir başka husus daha var. Önümüzdeki dönem bizi çok daha sert bir mücadele bekliyor. Tam da bu gerekçeyle bu ay Kriter dergisinin manşetini "Mücadele Sertleşecek, Hazır mıyız?" diye belirledik. Fakat buradaki esas unsur, bu mücadelenin küresel bir mücadele olduğu ve dışarıdaki güç mücadelesinin sertleşeceği.
Batı siyasal kimliği parçalanıyor. Ve bu parçalanma dolayısıyla küresel alanda büyük çatırdama yaşanıyor. Dünyanın her yerinde tepkiselci siyaset güç kazanıyor, ırkçılık sahne alıyor, kimlik savaşları için bir zemin oluşuyor.
Türkiye ne mi yapıyor? Milleti ve devletiyle bu küresel mücadeleye hazırlanıyor. Bütün mesele bu süreçte Türkiye'nin kolunu kanadını kırmak!
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.