Birkaç gündür Türkiye'deki bazı Suriyelilere vatandaşlık verilmesini tartışıyoruz.
Tartışma, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarıyla başladı.
Erdoğan ne dedi? Suriyeli mültecileri kötü şartlarda ağırlamayalım, doğru zeminde değerlendirelim; içlerinde kalifiye olanları var, onlardan istifade edelim!
Erdoğan'ın bu konuyla ilgili birkaç gündür yaptığı açıklamalarda öne çıkan iki husus oldu.
Vatandaşlık verilecek kişilerin Türkiye'nin ortaya koyacağı şartlara, talep ettiği vasıflara uygun olması. Ve elbette bu kişilerin Türkiye vatandaşlığını istemesi.
Her zaman olduğu gibi bir tartışma, bir müzakere sürecini başlatan bir lider var. Bir de bu tartışmayı engellemeye, ucuz muhalefet için malzeme yapmaya çalışan hazımsızlar var.
***
Türkiye'deki Suriyelilere iki şekilde yaklaşabiliriz: Bir yük ve bir imkân.
Türkiye'deki Suriyelileri bir yük olarak görenler yok değil. Fakat bu toplumun genelinde karşılık bulan bir yaklaşım değil. Muhalefet partisi liderleri kendi kitlelerini bu noktaya çekmek için gayret sarf etseler de henüz başarılı olamadılar.
Defalarca ırkçılığa, yabancı düşmanlığına varan ifadelerle Türkiye'deki Suriyelileri hedef alan konuşmalar yaptılar. Kemal Kılıçdaroğlu 7 Haziran öncesinde "Suriyelileri geri gönderme"yi vaatleri arasında saymıştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Suriyelilere vatandaşlık verilmesi ile ilgili açıklamalarından sonra Kılıçdaroğlu da Bahçeli de derhal itiraz etti. Sosyal medya kampanyaları derhal devreye sokuldu. "Suriyelilergitsin" diye hashtag'ler açıldı. "Suriyeliler içsavaş sebebidir" diyeninden, "AnadoluTürklüğünün göç politikaları ile sistemlişekilde eritilmesine izin vermeyeceğiz" diyenine, bütün Suriyelilere "canlı bomba" yakıştırması yapanından, Suriyelileri "vergi vermezler, burs alırlar,aile yardımı alırlar, sınavsız bedavaokurlar" diye aşağılayanına kadar en adi ırkçılık örnekleri sergilendi.
***
Bunlar toplumun genel kanaati mi? Hayır. Ve fakat bu düşüncelerin toplumun genel kanaati haline gelmesi için uğraş verecek bir muhalefet zihniyeti ile karşı karşıya olduğumuz da açık.
Evet karşımızda "yeni ırkçılık"ta birleşmiş ucube bir zihniyet var. Yeni ırkçılık geleneksel ırkçılıktaki "üstün ırk" fikrinden neşet etmez. Yeni ırkçılık anlayışının kökeninde "ev sahibi" ve "sığınmacı" ayrımı yer alır. Bu ırkçılık anlayışı bugün Avrupa'yı kasıp kavuran, Avrupa'yı küçülten ve sonunu getirmekte olan anlayıştır.
Etienne Balibar bu yeni ırkçılık anlayışını "ırksız bir ırkçılık" olarak değerlendirir. Baş düşmanı mülteciler, sığınmacılar, göçmenlerdir bu ırkçılığın.
Türkiye, devleti ve milletiyle bu yeni ırkçılık dalgası karşısında çok başarılı bir imtihan verdi. Maşeri vicdan Suriyeli mültecilere sahip çıktı. Bu noktadan itibaren gayrı milli muhalefetin bütün bileşenleri Suriyeli mültecilere vatandaşlık verilmesi meselesini ana gündemleri haline getirecekler. Bu süreçte "siyaseten doğrucu" pozisyonlarını nasıl kolaylıkla terk edebileceklerini göreceğiz. Yabancı düşmanlığından, aşırı sağdan bahsedenlerin nasıl Türkiye'de aşırı sağın yeni örneklerini ortaya koyduklarını izleyeceğiz.
Esas olan, Türkiye'deki Suriyelilerin birer "yük" ve "yabancı" olarak değil, her şeyden önce "insan" olarak görülmesi ve kalıcı bir "imkân"a dönüştürülmesi için çaba sarf edilmesidir.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.