Günümüzde Kanada'da yerlilerin sayısı, toplam nüfus içinde küçük bir oranı teşkil eder. Halbuki ülkenin ismi olan Kanada kelimesinin kendisi dahi, İrokua yerlilerinin "yerleşim, köy, kasaba" anlamında kullandıkları "Kanata" ifadesinden türemiştir.
Kanada yerlileri üç gruba ayrılır. Bunlardan birincisi günümüzde
"İlk milletler" olarak anılan Kızılderililer, ikinci grup İnuitler (Eskimolar) ve son olarak Avrupa kökenlilerle etnik olarak karışan veya belli ölçüde Avrupa kültürünü benimseyen Metisler'dir.
Erica-İrene Daes, Steve Harder, Bruce Vandervort, Scott W. See ve
Douglas Francis'in araştırmalarından ve Wikipedia maddelerinden Kanada yerlileri hakkında teferruatlı bilgi sahibi olunabilir.
AVRUPALILAR'IN KATLİAMLARI
1497'de İngiliz Kralı
VII. Henry'nin himayesinde Kuzey Amerika'ya ayak basan İtalyan gemici ve seyyah
Giovanni Caboto, Avrupalılar'ın Kuzey Amerika'daki sömürü düzenini başlattı. Portekizliler,
Joao Fernandes Lavrador'la 1498'de, Fransızlar ise
Jacques Cartier'le 1534'te Kanada'ya geldiler. Ancak Portekizliler'in, Güney Amerika'yı sömürmeyle uğraştıklarından bölgede fazla etkileri olmadı. Avrupalılar geldiğinde Kanada'da 2 milyon yerli vardı.
İngilizler, 1500'lü yıllardan itibaren Kuzey Amerika'ya yerleşmeye başlarken, bölge yerlilerinden Beothuklar'ı (Kızıl Benizliler) köleleştirdiler. Özellikle 1500-1510 arasında Beothuklar'ı köleleştirerek Avrupa'ya taşıyan İngilizler, bir başka Kızılderili grubu olan Mikmaklar'ı silahlandırarak Beothuklar'a saldırtıp, onların Newfoundland kıyısı ile olan bağlarını kestirdiler. Balıkçılıkla hayatlarını idame ettiren Beothuklar kademe kademe sahilden uzaklaştırılarak açlığa mahkûm edildiler. Avrupalılarla iletişime girmek istemeyen Beothuklar, demir madenlerini kullandıkları için İngilizler tarafından cezalandırıldılar. 19. yüzyıla gelindiğinde sayıları birkaç yüz kişiye kadar indi ve kısa bir süre sonra da tarihten silindiler.
Kanada'da Avrupalılar'ın yaptıkları ilk büyük katliam, en büyük Kızılderili boyu olarak kabul edilen İrokualılar ile Huronlar arasında yaşanan kabile savaşlarına Avrupalılar'ın da dahil olmasıyla gerçekleşti. Yerlilerin kıyafet olarak kunduz kürkü kullanmalarından ötürü
"Beaver Savaşları" olarak bilinen bu mücadeleler 1609'da başladı. New Amsterdam'a, yani bugünkü New York ve çevresine hâkim olan Hollandalılar mücadeleye 1614'te Fort Nassau tahkimatını inşa ederek müdahil oldular. Fransızlar'ın desteklediği Huronlar'a karşı, Hollandalılar İrokualılar'ı desteklediler. İrokualar'ın bir kolu olan Mohawklar, 1628'de Huronlar'ın müttefiki Mohikanlar'ı mağlup ettiler. Ontario Göller bölgesine hâkim olan İngilizler, bu olaydan sonra İrokualılar'a desteklerini artırdılar. Binlerce Huron'un katledilmesine İngilizler ve Hollandalılar önayak olmuştu.
İrokualılar, savaş devam ederken, 1640'ta o dönemde Yeni Fransa olarak bilinen bugünkü Quebec'in Valisi
General Montgammy ile görüştüler. İrokualılar, kendi problemlerinin Fransızlar ve Huronlar'la olmadığını asıl olarak Algonkinler'i ortadan kaldırmak istediklerini söylediler.
General Montgammy başlangıçta bu teklife karşı çıksa da, Katolik-Cizvit papazların, Hıristiyanlığı benimseyenler hariç diğer yerlilere savaş açılabilmesini onaylamaları üzerine binlerce Algonkin'i öldürttü. Fransızlar, 1640-1641'de İrokualılar'a yönelik karşı taarruz düzenleseler de başarısız oldular. Bu kanlı savaş İrokua Konfederasyonu'nun daha da büyümesiyle neticelense de, bölgedeki Kızılderili nüfusu azaldı.
Kanada yerlileri Avrupalılar'la karşılaşıyor.
KIZILDERİLİLER'İ SÜRDÜLER
Quebec bölgesine hâkim olan Fransızlar'ın ve Kanada geneline hâkim olan İngilizler'in 1600'lerin başından 18. yüzyılın ortasına kadar asıl siyasetleri, Kızılderililer'i sürüp, Avrupalı yerleşimcilerin önünü açmaktı. Bu dönemde yerliler anavatanlarından uzaklaştırıldılar. İngilizler 1763'te yayımladıkları kraliyet kararnamesi ile politikalarını kısmen değiştirdiler. Kararnameye göre Apalaş Dağları, Kanada yerlileri ile Avrupalı göçmenler arasında sınır kabul edilip, Avrupalılar'ın sınırları geçmesi yasaklandı. Ancak Kanada'daki İngiliz Koloni Hükümeti bu kararnameyi kısa bir süre sonra yürürlükten kaldırdı. İngilizler, 19. yüzyılın başlarında Kanada'daki yerleşimlerini artırdılar. Bu durumun sonucu da Avrupalı göçmenlere yer açmak için Atlas Okyanusu'na yakın oturan Kızılderililer'in daha iç bölgelere sürülmesi oldu.
Fransızlar ise kendi yanlarına aldıkları Abenaki, Algonquin Lenape Ojibwa yerli kabileleriyle, İngilizler'le ittifak halindeki İrokua, Cherokee Catawba gibi Amerika ve Kanada yerlilerine saldırdılar. Avrupa'daki Yedi Yıl Savaşları'nın (1756-1763) bir parçası olarak da düşünülen bu çatışmalarda iki taraftan da binlerce yerli öldü.
Avrupalı yerleşimcilerin yerlilere yönelik bireysel saldırıları da sıkça meydana geldi. Bunlar arasında en önemlilerinden biri Cypress Tepeleri Katliamı'dır. Bir grup Amerikalı ve Kanadalı viski tüccarı, bizon ve kurt avcısı 1 Haziran 1873'te Nakoda yerlilerinin kampına saldırıp, birçok Kızılderili'yi öldürdüler. Bu tip saldırılar çok büyük boyutlu olmasa da sürekli gerçekleşti.
HASTALIK YAYDILAR
Kızılderililer'in ölümüne sebep olan etkenlerden biri de Avrupalılar'ın kıtaya taşıdığı çiçek, kızamık ve grip gibi hastalıklardı. Hastalıkların yayılmasında özellikle Katolik-Cizvit misyonerlerin büyük etkisi oldu. 17. yüzyılın başında Hıristiyanlığı yaymak için, Kızılderililer özellikle de Fransa'nın müttefiki olan Huronlar'la temasa geçen misyonerler çiçek hastalığını yayarak, Huronlar'ın yaklaşık üçte ikisinin ölümüne sebep oldular.
Kanada yerlilerine yönelik ayrımcı politikalar 20. yüzyılın ikinci yarısında da devam etti. 1940'lı yıllarda Kızılderiler'i radyoaktif madde taşıtarak kanser ettiler. Birçok Kızılderili kabilesi 1950'lerde yerlerinden sürüldü. 1951- 1980 arasını kapsayan
"Sixties Scoop" olarak bilinen dönemde de 20 bin kadar yerli ailenin çocuğu, çocuk refah programı adı altında ailelerinden koparıldı.
EĞİTIMLE ASİMİLE ETTİLER
KANADA yerlilerine yönelik en büyük insanlık suçlarından biri eğitimle kültürel asimilasyon yapılmasıdır. İlki 1828'de kurulan bu okulların sayısı, özellikle 1857'de kabul edilen vatandaşlık kanunundan sonra arttı. Bu yasaya göre Kızılderililer'in vatandaş olması çeşitli şartlara bağlanmıştı. Kızılderililer eğer Fransızca veya İngilizce öğrenirlerse ve ahlaken Kanada normlarına uydukları takdirde vatandaş olabiliyorlardı. Bu kanuna uyumlu eğitim veren okullarda okuyan Kanada yerlilerinin çocukları ailelerinden kopartılıyor, yatılı eğitim sırasında İngilizce veya Fransızca öğretiliyor, Hıristiyanlaştırılıyor ve çocukların Kızılderili geleneklerini terk etmeleri sağlanıyordu. Okulların yönetimi Katolik, Presbiteryen, Anglikan gibi farklı Hıristiyan mezheplerine bağlı ruhbanların uhdesindeydi. Bu okullar, 1996'ya kadar varlıklarını devam ettirdiler. Yaklaşık 150 bin öğrenci bu okullarda eğitim adı altında asimile edilmiş, binlercesi de çeşitli şekillerde öldürülmüştür. 2008'de Kanada Başbakanı Stephen Harper ve Kanada Meclisi'nde yer alan siyasi partilerin temsilcileri bu okullardan ötürü Kanada yerlilerinden özür dilediler. Ancak bu okullardaki insanlık dışı uygulamalar, her geçen gün ortaya çıkmaya devam ediyor. En son Kamloops Kızılderili Yatılı Okulu'nun bahçesinde 215 Kızılderili çocuğun cesedi ortaya çıktı.
Kanada'da yerli okulu.
KADINLARIN DOĞUM YAPMASINI ENGELLEDİLER
KANADA'DA 20. yüzyılda yükselen ırkçılığın etkisiyle yerlilerin çoğalmasını ve toplumun sterilizasyonunu hedefleyen yasalar kabul edildi. Kanada'nın eyaletlerinden Alberta'da 1928- 1972, British Columbia'da ise 1933-1973 yılları arasında geçerli olan kanunlara göre, ırki özellikler bakımından doğurmaya uygun olmadığı düşünülen Kanadalı yerli kadınların hamile kalması yasaklanmıştı. Bu amaçla bir soy ıslahı kurumu oluşturulmuş ve kurumun aldığı kararlar doğrultusunda binlerce doğum engellenmişti.