Amerika Birleşik Devletleri, 18. yüzyılın sonunda kurulmuş federal bir devlettir. Amerika'nın kuruluşu hakkında teferruatlı bilgiyi Süha Atatüre, James Davidson, Allan Nevins ve Howard Zinn'in eserlerinde bulabiliriz. Ayrıca İngilizce Wikipedia'nın ilgili maddelerinde de bilgi ve resimler bulunabilir.
AMERİKAN KOLONİLERİ
Amerika 1492'de Kolomb tarafından keşfedildi, ancak kıtaya ilk seferleri düzenleyen İspanyol ve Portekizliler, Orta ve Güney Amerika'da yerleştiler. İngilizler ise, 17. yüzyılın başında Kuzey Amerika'daki ilk yerleşim yerini kurdular. Zamanla kolonilerin sayısı arttı. Koloniler, Britanya'dan uzak olmanın avantajıyla kendi içişlerinde ve yönetim mekanizmalarında otonomi ile hareket ederlerken, malî ve askerî bakımdan Londra'nın verdiği emirlere uymak zorundaydılar.
Amerikan Bağımsızlık Savaşı'nı tetikleyen en önemli olaylardan biri, 1756-1763 arasındaki Yedi Yıl Savaşları'dır. Bugünkü Kanada'nın büyük çoğunluğuna hâkim olan Fransa, savaşın sonunda Quebec ve Montreal'i kaybetti. Ancak İngiltere savaş bittikten sonra Fransızlar'la ve yerlilerle yaptığı mücadelenin maliyetini kolonilerin üzerine yükledi. Ayrıca koloniler Fransız tehdidinden de kurtulmuşlardı.
Amerikan kolonileri, bu dönemde idari bakımdan üç gruba ayrılmıştı. Bu üç gruptan imtiyaz kolonileri olarak anılan Rhode Island'ın ve Connecticut'ın kendi içlerinde özerk mekanizmaları vardı ve daha demokratik yapıya sahiptiler. Ancak Londra'ya olan mali yükümlülükleri devam etmekteydi. Bir diğer grup vasilik sistemiydi. Maryland, Pensilvanya, New Jersey ve Delaware'de tatbik edilen bu sistemde İngiltere güvendiği bir kişiye, feodal bir derebeyi gibi hareket etme hakkı tanımıştı. Kraliyet kolonisi olarak bilinen üçüncü modelde ise İngiltere koloninin başına doğrudan vali atamaktaydı. New York, Güney ve Kuzey Carolina, Georgia ve Virginia'da bu model tatbik edilmekteydi. En çok nüfusun yaşadığı ve İngiliz siyasal baskısının en çok hissedildiği koloniler buralardı.
VERGİ İSYANLARI
İngiltere'nin koloniler üzerindeki malî yükü artırıcı ilk hamlesi 1764'teki
"Şeker Yasası" oldu. 1765'te ise her yazılı iktisadi işlem için
"Pul Vergisi" uygulamaya kondu. Ancak 9 farklı koloninin temsilcisinin New York'ta toplanarak vergiyi protesto etmeleri üzerine, İngiltere vergiyi 1767'de kaldırdı. Fakat bu yasanın kalktığı sırada, Maliye Bakanı
Townshend'in getirdiği yeni vergi yasalarıyla koloniler üzerindeki gümrük vergisi yükü artırıldı. Vergiden etkilenen ürünler arasında cam, kâğıt, kurşun ve çay bulunmaktaydı.
Bu karara
"Amerikan Devriminin Kalemi" namıyla bilinen avukat
John Dickinson şiddetle karşı çıktı.
Dickinson'a göre, verginin hukukî bir meşruiyeti yoktu.
Zira Amerikalı koloniler, bu vergi kanunlarının
kabul edildiği İngiliz Parlamentosu'nda
temsil edilmemekteydiler. New York ve
Massachusetts koloni meclisleri, bu vergi
kararlarını kabul etmediklerine dair kararlar
alınca, İngiliz valiler meclisleri kapattılar.
Çıkan ayaklanmalar da İngiliz birlikleriyle
bastırıldı.
1772'de Amerika genelinde başlayan ekonomik sıkıntılar, krizi daha da derinleştirdi. O zamana kadar şehirli ve entelektüel kitleler içerisinde yaygın olan İngiltere'ye yönelik muhalefet, kırsal nüfusta da yayıldı. Nitekim bu kriz ortamında Londra'nın, Doğu Hindistan Kumpanyası isimli İngiliz şirketini kurtarmak için aldığı önlemler bardağı taşıran son damla oldu. Doğu Hindistan Kumpanyası, Amerika'ya çay gönderirken vergiden muaf olacaktı. Koloniler ekonomik sorunlar ile boğuşurken, İngiltere'nin böyle bir ayrıcalık tanıması, halkta büyük tepki doğurdu.
Kendilerine
"Sons of Liberty" (Özgürlüğün Oğulları) adını veren bir
grup, tıpkı pul dağıtımcılarının 1765 Pul
​​Yasası krizinde
olduğu gibi, eyleme
başladılar. Bostonlular,
çay taşıyan İngiliz gemilerinin
gelmesini istemiyorlardı.
Buna rağmen,
gemiler 28 Kasım 1773'te
limana yanaştı. Bir süre
sonra Massachusetts Valisi
Thomas Hutchinson, İngiliz gemilerinin gümrük
vergisi vermeksizin
limandan ayrılamayacaklarını
bildirdi ve vergiyi
ödemeleri için süre verdi.
Valinin Dartmouth gemisine
verilen mühletin
sona erdiği gün olan 16
Aralık'ta Bostonlular toplandılar.
Göstericilerden
bazıları geceleyin
Kızılderili kıyafetine
bürünerek gemilerdeki bütün çayı denize
döktüler. Amerika'nın diğer limanlarında da
çaylara el konuldu veya İngiliz menşeli çay
alımları iptal edildi. Haber İngiltere'ye ulaştığında,
Amerikan kolonilerini cezalandırmak
için sert tedbirleri içeren yasalar çıkarıldı.
BAĞIMSIZLIK SAVAŞI
Kolonilerin temsilcileri 1774'te Birinci Kıtasal Kongre'de Philadelphia'da bir araya geldiler. Kongrede, İngiliz mallarını boykot kararı alındı. İngilizler ise gelişmelere savaşla karşılık verdiler. Kuzey Amerika'daki İngiliz ordularının başkomutanı olan
Sir Thomas Gage, Amerikan kolonilerine karşı harekete geçti. Bunun üzerine Kıtasal Kongre'de Massachusetts kolonisinin temsilcisi
John Adams'ın önerisiyle, General
George Washington, Amerikan koloni ordularının başkomutanlığına getirildi.
Savaş devam ederken, Amerikalı düşünür
Thomas Paine, meşhur
"Common Sense" (Sağduyu) isimli kitabını 1776 Ocak ayında yayınladı. Amerika'da çok kısa sürede 500 bin adet satan bu kitap, İngiliz kralının otoritesinin kaynağını ve meşruiyetini sorguluyordu.
Thomas Paine, kitabında İngiltere kralının aldığı kararların hiçbirinin hukukî olmadığını savunup, Amerikan kamuoyunu büyük ölçüde bağımsızlık fikrine ikna etti. 1775'te toplanan İkinci Kıtasal Kongre'de temsilci olarak yer alan Amerika'nın kurucu babalarından
Thomas Jefferson, John Adams, Benjamin Franklin, Robert Livingston ve
Roger Sherman bir komite oluşturdu. Bu komite 4 Temmuz 1776'da bir bildiri yayınlayarak 13 koloninin birleştiğini ve Amerika Birleşik Devletleri adında yeni bir bağımsız devlete dönüştüğünü ilan etti. General
George Washington liderliğinde 8 yıl süren bağımsızlık savaşı neticesinde, İngiltere 1783'te Paris Antlaşması'nı imzalayarak, ABD'nin bağımsızlığını kabul etti.
ABD BAŞKANLIĞI
Amerikan devletinin, yönetim modelinin nasıl şekilleneceğinin belirlendiği müzakereler uzun yıllar sürdü. Devlet yönetiminde, yasama, yürütme ve yargı ayrılığına dayalı bir başkanlık sisteminin tatbiki benimsendi. Bu süreçte, siyasal gücün başkan, kongre (temsilciler meclisi ve senato) ve yüksek yargıya nasıl taksim edileceği, kurucu babalar tarafından tartışıldı. Başkan sistem içinde kilit role sahip olduğu için, başkan seçilecek kişinin doğuştan Amerikan vatandaşı olması şart koşuldu. Böylece İngiltere ve Almanya gibi ülkelerin desteğini alan, sonradan Amerikalı olmuş kimselerin ülkeyi yönetmesinin önüne geçilmek istenmişti. Yine dış müdahaleyi önlemek amacıyla başkan olacak kişinin en az 14 yıl ABD'de yaşaması zorunlu kılınmıştı.
Devletin federal mi yoksa konfederal karakterli mi olacağı da kurucu babaların en çok tartıştığı konulardan biriydi. Gelecekte ABD'nin dördüncü başkanı seçilecek olan
James Madison, ilk hazine bakanı
Alexander Hamilton ve yüksek mahkemenin ilk başkanı olan
John Jay daha merkezi bir hükümeti savundukları için
"Federalist Paper" denilen 85 maddelik ilkeler bütününü savundular. İlk Virginia Valisi
Samuel Adams, üçüncü ABD Başkanı
Thomas Jefferson ve
Patrick Henry gibi isimler, konfederal modele benzer çok daha zayıf bir merkezi hükümet sistemini öne çıkardılar. Uzun süren çalışmalar sonucunda, güçlü federal bir başkent, devletin varlığını devam ettirmesi bakımdan önemli görüldü ve ABD'nin federal bir ülke olması kararlaştırıldı.
1789'da yapılan seçimlerle
George Washington ilk ABD Başkanı,
John Adams ise ilk başkan yardımcısı seçildi.
Washington iki dönem görev yaptıktan
sonra, bir daha aday olmayıp, 1797'de
görevi
John Adams'a devretti.