Koronavirüs pandemisi bizi tarih boyunca atalarımızın çok çektiği salgın ve bulaşıcı hastalıkla tekrar tanıştırdı. Salgın hastalıklar tarih boyunca milyonlarca insanı öldürdüğü gibi yenilmez sanılan orduları da perişan etti.
Çiçek aşısı hakkında 18. yüzyıla ait bir karikatür.
ÇİÇEK HASTALIĞI
Bu hastalıkların en amansız olanlarından birisi çiçek hastalığı idi. Hastalığın M.Ö. 10 binlerde İndus Vadisi'nde veya Kuzey Afrika'daki çiftçilerde; diğer bir rivayete göre ise yaklaşık 3 bin yıl önce Hindistan veya Mısır'da ortaya çıktığı ileri sürülmektedir. Çiçek olduğu tahmin edilen salgına dair ilk veriler ise M.Ö. 1500'lerde Hindistan'da ve M.Ö. 1122'de Çin'de bulunan yazıtlarda bulunmaktadır. Avrupa ise çiçek hastalığıyla 2. yüzyılda tanıştı.
Çiçek hastalığıyla ilgili ilk eserler İslam âlimleri tarafından 10. yüzyılda kaleme alındı; ancak bu eserlerde hastalığın önlenmesi veya tedavi edilmesiyle ilgili bilgi bulunmaz. 11. yüzyıla gelindiğinde ise er-Razi, hastalığın tarifini yaparak kızamık ile karşılaştırdı. Avrupalılar ise bu karşılaştırmayı ancak 1750'lerde Thomas Sydenham ile yapacaktı.
Bu hastalığa karşı bulunan aşı ise çok eski zamanlardan itibaren Hindistan ve Çin'de tatbik edildi. Çiçek aşısı Kafkaslar yoluyla Türkiye'ye geldi. Osmanlı hekimi Emanuel Timonius, 1714'te Latince yayınlanan kitabında Türk topraklarında uygulanan çiçek aşısını anlattı. Timonius, Çinlilerle birlikte Gürcüler ve Çerkezler başta olmak üzere bazı Asyalı toplumlarda çiçek aşısının yaygın olduğunu, bu uygulamanın Kafkaslar üzerinden 1670'lerde İstanbul'a geldiğini aktarır. Buna mukabil bazı eserlerde aşının 1670'lerden çok daha önce İstanbul'da uygulandığına dair bilgiler mevcuttur. Ahmed Cevdet Paşa da çiçek aşısının ilk defa Anadolu'da yörükler tarafından kullanıldığını, bu yörüklerden birinin İstanbul'a gelerek belli miktarda çocuğu aşıladığını yazar.
Timonius'tan kısa bir süre sonra Avrupalılar çiçek aşısını Edirne'den İngiltere'ye yazılan bir mektuptan da öğreneceklerdi.
Mary Wortley Montagu ve oğlu.
AŞIYI AVRUPA'YA LADY MONTAGU GÖTÜRDÜ
Edward Wortley Montagu, III. Ahmed'in hükümdarlığı döneminde 1716'da İngiltere elçisi olarak İstanbul'da göreve başladı. Elçinin eşi Mary Wortley Montagu da yanındaydı. Lady Montagu Osmanlı topraklarında geçirdiği iki yılı ülkesindeki arkadaşlarına yazdığı mektuplarda anlattı.
Lady Montagu, çiçek hastalığı geçirmiş ve yüzünde hastalığın izleri kalmıştı. O dönemlerde İngiltere'de bu aşı bilinmiyordu. İngiliz elçisinin eşi, çiçek aşısının Osmanlı topraklarında yaygın bir şekilde kullanıldığını hayretle gördü. Hafif çiçek çıkaranlardan alınan cerahat çiçek çıkarmayanların derisine çizilerek sürülüyordu. Lady Montagu, Osmanlı topraklarında bu aşının nasıl yapıldığını görünce, oğlunu da aşılattı. Bu tatbikatı arkadaşına mektubunda anlatınca, çiçek aşısı Avrupa'da öğrenildi. Osmanlı'dan İngiltere'ye geçen bu işlem, 1750'lerde Fransız okullarında herkese uygulandı. Gerek Osmanlı hekimi Emanuel Timonius'un yazdıklarından, gerek Lady Montagu'nun yazdıklarından öğrenilen bu usul Rusya, İsveç, İtalya, Fransa'da hızlıca yayıldı.
III. Ahmed.
BU AŞI VATANIMA DA GİTSİN
Sarah Chiswell'e
Edirne 1 Nisan 1717
...Bizde
pek çok yaygın ve zalimane olan çiçek hastalığını burada keşfettikleri bir aşı ile önlüyorlar. Birçok kocakarının sanatları sırf bu ameliyatı yapmak. Aşılanma için en uygun zaman sıcakların sonu, sonbaharın başlangıcı. O zaman aile reisleri ailelerinde çiçek hastalığına tutulmuş kimse olup olmadığını öğreniyorlar ve birkaç aile toplanıyorlar. Sayıları onbeş onaltıyı bulan aile toplulukları bu aşıcı kocakarılardan birini çağırıyorlar ve ceviz kabuğu içine doldurulmuş çiçek hastalığı aşısını hangi damardan açılmasını isterlerse, o damarı büyük bir iğne ile açtıktan ve iğnenin ucu kadar aşıyı buraya koyduktan sonra yarayı bağlıyor ve üzerine bir ceviz kabuğu yapıştırıyorlar. Bütün bu ameliye sırasında en küçük bir acı hissedilmiyor. Aynı şeyi dört beş damara daha yapıyorlar... Aşı için vücudun kapalı yerleri tercih ediliyor. Aşılanan çocuklar sekiz gün oynuyorlar, bir şey olmuyor. Daha sonra bir sıtmaya tutuluyorlar ki iki gün, üç gün yatakta yatıyorlar. Yüzlerinde yirmi otuz sivilce çıkıyor. Fakat sekiz gün içinde hiç hastalığa tutulmamış gibi oluyorlar. Açılan yaralar hastalıkları boyunca akıp çiçeğin zehrini atıyor, başka taraflara yayılmasına mani oluyor. Her sene aynı ameliye binlerce çocuğa yapılıyor... Aşıdan kimse ölmüyor. Aşının faydasına inandığım için sevgili yavruma da yaptırmaya karar verdim. Vatanımı çok sevdiğim için aşının oraya da girmesini isterim....
(Lady Montagu, Türkiye Mektupları, 1717-1718, çev. Aysel Kurutluoğlu, s. 66-67.)
Bir Osmanlı hekimi.
AVRUPA'DA ÇİÇEK SALGINI
Salgın hastalıkların en amansızlarından birisi, hiç şüphesiz çiçek hastalığıydı. Günümüzde adını unuttuğumuz ve 1980'den beri aşısı bile üretilmeyen bu hastalık, tarih boyunca milyonlarca can aldı. Hastalığa sebep olan virüsün ne zaman ve nerede ortaya çıktığı tam olarak bilinmemektedir. Asırlar önce bazı hayvanlarda görülen bir virüsle ilişkili olduğu sanılmaktadır. İnsanoğlunun hayvanları evcilleştirmesi ve onlarla aynı ortamı paylaşması sonucu bu virüs insanlar için tehlikeli bir hâl aldı. Diğer salgın hastalıklar gibi çiçek de uzun zaman kaynaklarda "veba" olarak adlandırıldı. Bu durum hastalığın tarihî serencamını ortaya koyma noktasında güçlüklere sebep olmaktadır. Çiçek hastalığı, 11. yüzyılda yaşamış olan Kaşgarlı Mahmud'un Divanü Lûgati't-Türk adlı eserinde "çeçek" olarak geçmektedir.
2. yüzyılda Roma topraklarında, "Büyük Veba" olarak adlandırılan, ancak belirti ve sonuçlarından çiçek olduğu tahmin edilen büyük bir salgın baş gösterdi. 160'larda doğuya seferler düzenleyen İmparator Marcus Aurelius'un ordusu da salgından etkilendi. Geri çekilen askerler hastalığın Roma topraklarında hızla yayılmasına sebep oldular. Çok kısa bir sürede nüfusun yaklaşık yüzde 25'inin salgından öldüğü ifade edilmektedir.
Avrupa çiçek hastalığıyla erken tarihlerde tanışmıştı. Ancak daha sonraki tarihlerde çiçek ölümcül bir salgına dönüşmedi. Nüfus artışı ve savaş gibi sebeplerle hareketliliğin yaşandığı yıllarda ise hastalık ölümcül bir hâl aldı. Nitekim 16. yüzyılda Avrupa'da çiçek hastalığından kaynaklı ölümlerin yüzde 30'lara kadar çıktığı ifade edilmektedir.