Mevlid Kandili nedir? Nasıl ibadet edilir?
İnsanlığın kurtuluşu için gönderilen son ve en büyük peygamber, bizim Peygamberimiz Hazreti Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) 571 yılında Kameri aylardan Rebiü’l-evvel ayının 12. gecesi doğmuştur. Bu mübarek geceye “Mevlid Gecesi” denir. O’nun (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) doğduğu çağda dünyanın her tarafında cehalet, zulüm ve ahlâksızlık almış yürümüş, Allah Celle Celâlühû inancı unutulmuş, insanlık korkunç ve karanlık bir duruma düşmüş, dünya yaşanmaz hale gelmişti. Yeryüzünü mânevî bir karanlık kaplamıştı. Mevcudat, beşerin zulüm ve vahşetinden adeta mâteme bürünmüştü. Gözyaşı döken gözler değil, ruh ve kalpler idi. Kalp ve ruhların keder, elem ve gözyaşına âlem de iştirak etmiş, sanki umumî yas ilan edilmişti!
Yeryüzü saâdetin, sevincin ve huzurun kaynağı olan "tevhid" inancından mahrumdu. Küfür ve şirk fırtınası, ruhları ve kalpleri kasıp kavurmuştu. Gönüllerde tek mâbud yerine, birçok bâtıl ilâh yer almıştı! Hakikî sahibini arayan ruhların feryadı ortalığı çınlatıyordu. İnsanlar, birbirini yiyen canavarlar misâli vahşîleşmiş, küfür, şirk, cehalet ve zulüm bataklığında boğulmaya yüz tutmuşlardı. Zâlimin zulüm kamçısı altında mazlum inim inim inler hale gelmişti.
Âlem mahzun, varlıklar mahzun, gönüller mahzun ve simalar mahzundu. Akıl, ruh ve kalpleri mânevî kıskacı altına alıp olanca kuvvetiyle sıkan bu küfür ve şirke, bu dalâlet ve cehalete, bu hüzün ve sıkıntıya beşerin daha fazla katlanmasına Allâh-u Azze ve Celle'nin sonsuz merhameti elbette müsaade edemezdi! Bütün bunlara son verecek bir zâtı, şefkat ve merhametinin bir eseri olarak elbette gönderecekti!
NAMAZ NASIL KILINIR (ERKEKLER İÇİN)
Kandiller sadece karanlık geceleri aydınlatan lambalar değil, aynı zamanda gönülleri ışıldatan, feyiz ve bereketle dolduran gecelerdir.
Mevlid Kandili, Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)'in dünyaya teşriflerini haber veren çok değerli ve eşsiz bir gecedir. O'nun gelmesiyle âlemler nura gark olmuş, şirkte, isyanda ve dalâlette olanlar âlemlere rahmet Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) vesilesiyle kurtulmuştur.
O'nu methetmek, O'nu vasfetmek mümkün değildir. Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)'i medh-ü senâ etmek kastıyla naat-ı şerifler yazanlar, sözlerle O'nu methetmenin mümkün olmadığının farkında olarak yazmışlardır.
Mevlid Kandili, bütün insanlık için Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)'i daha iyi tanımaya, sünnet-i seniyeye sımsıkı sarılmaya, O' nun getirdiklerinin tamamına inanıp, amel etmeye vesile olsun.
MEVLİD
(المولد)
İslâm edebiyatı ve sanatında Hz. Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in doğum yıl dönümünde yapılan merasimlere verilen isim; bu merasimlerde okunmak üzere yazılmış eserlerin ortak adı.
Resûl-i Ekrem, İslâm tarihçilerinin çoğuna göre Habeşistan'ın Yemen valisi Ebrehe'nin Kâbe'yi yıkmak üzere Mekke'ye saldırdığı ve Fil Vak'ası denilen olayın meydana geldiği yıl doğmuştur. Bu hususta görüş ayrılığının bulunmadığı rivayet edilir. Araplar'da "nesî" geleneğini göz önüne alanlara göre bu tarih milâdî 569, diğerlerine göre ise 570 veya 571'dir. Yine genellikle kabul edildiğine göre Rebîülevvel ayının 12'sinde ve gündüz dünyaya gelmiştir. O yıl ilkbahar mevsimine rastlayan bu ayın iki, sekiz, on veya on yedinci gününde doğduğuna dair rivayetlerle sabaha karşı dünyaya geldiğine dair rivayetler de vardır (İbn Kesîr, I, 198-203; Şâmî, I, 401-405; DİA, XIII, 71). Doğumun pazartesi günü olduğu ise daha sahih rivayetlere dayanmaktadır. Ayrıca doğum gününün milâdî takvime göre 20 Nisan'a denk geldiği söylendiği gibi bunun doğru olmadığını ileri sürenler de bulunmaktadır (İbn Kesîr, I, 201; Şâmî, I, 405).
NAMAZ NASIL KILINIR (KADINLAR İÇİN)
Osmanlı hükümdarı III. Murad, 996 (1588) yılında merasimle mevlid kutlamalarını başlatmakla birlikte resmî olmasa da Osmanlı Devleti'nde kutlamaların bundan önceki dönemlerde de yapıldığı, bilinmektedir. Sultan Ahmed Camii'ndeki kutlamalarda padişah, sadrazam, şeyhülislâm, vezirler, Anadolu ve Rumeli kazaskerleri, diğer mülkî ve askerî erkânla ulemâ resmî kıyafetleriyle hazır bulunurdu. Balkanlar'ın fethiyle birlikte bu coğrafyada da mevlid kutlamaları yapılmaya başlanmış olmalıdır. Zira Saraybosna'daki Gazi Hüsrev Bey Camii'nin 938 (1531) tarihli vakfiyesinde mevlid için yılda 300 dirhem tahsisat ayrıldığı görülmekte, bölgedeki diğer camilere ait vakfiyelerde veya şahsî vasiyetnâmelerde de benzeri kayıtlara rastlanmaktadır (Okiç, sy. 1 [1976], s. 23, 36-37).
Eyüp Sabri Paşa'nın kaydettiğine göre Rebîülevvelin 12'si Medine'de resmî tatil olup kaleden toplar atılır ve o gün dükkânlar açılmazdı. İnsanlar güzel elbiseler giyerek dolaşır ve birbirini tebrik eder, bu gece Mescid-i Nebevî'de ihya edilirdi. Sabaha karşı Bâb-ı Nisâ önünde toplanılır, burada kurulan kürsü üzerinde güneşin doğmasıyla birlikte beş hatipten ilki bir hadis okuyup padişah için dua eder, diğerleri sırasıyla mevlidin vilâdet, radâ ve hicret bahirlerini okurlar, sonuncusu dua ederdi. Daha sonra halk ikram edilen şerbeti içip dağılırdı (Mir'âtü'l-Haremeyn, II, 101-102). Mevlid kutlaması 1910 yılından itibaren Osmanlı Devleti'nde resmî bayramlara dahil edildiyse de Cumhuriyet'in ilânından sonra kaldırılmıştır. Osmanlılar'dan günümüze uzanan mevlid geleneğinde kutlamalar büyük bir ciddiyetle yerine getiril(mişt)ir.
KANDİL GECESİNDE NELER YAPILMALI?
Günümüzde mevlid, Suudi Arabistan hariç Kuzey Afrika'dan Endonezya'ya kadar İslâm ülkelerinde -bazılarında resmî, bazılarında gayri resmî olarak- yaygın biçimde kutlanmaktadır. Türkiye'de yalnız ramazan ve kurban bayramları resmî bayram kabul edilmekte, gerek mevlid gerek diğer mübarek gün ve geceler münasebetiyle camilerde, evlerde ibadet âdâbı içinde Kur'ân-ı Kerîm, Süleyman Çelebi'nin mevlidi, kaside ve ilâhiler okunmaktadır. Son yıllarda Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı'nın ortaklaşa düzenlemesiyle Hz. Peygamber(Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)'in mevlidi "Kutlu Doğum Haftası" adıyla Türkiye'de, Türk dünyasında ve Balkanlar'da çok yönlü etkinliklerle kutlanmaktadır.
Mevlid kutlamaları sırasında Resûl-i Ekrem(Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)'in doğumunu anlatan, bu vesileyle methini de içeren ve genel olarak "mevlid", Kuzey Afrika'da ise "mevlidiyye" olarak anılan şiirlerin okunması gelenek halini almıştır. Bunların en meşhurları arasında Arap dünyasında Kâ'b b. Züheyr'in Ķaśîdetü'l-bürde'si, Bûsîrî'nin aynı adla da anılan el-Kevâkibü'd-dürriyye fî medĥi ħayri'l-beriyye ve el-Ķaśîdetü'l-hemziyye'si ile Şemseddin İbnü'l-Cezerî'nin Mevlidü'n-nebî, Ca'fer b. Hasan el-Berzencî'nin el-'İķdü'l-cevher'i (Mevlidü'n-nebî); Türk dünyasında Süleyman Çelebi'nin Vesîletü'n-necât'ı anılabilir. Ayrıca mevlid kutlamalarında okunmak üzere Arapça yazılmış yüzlerce şiirle Bûsîrî ve Berzencî'nin eserlerinin çeşitli dillere yapılan tercümeleri yanında diğer müslüman milletlerin dillerinde de birçok mevlid kaleme alınmıştır.
Mevlidin dinî hükmünden ve mevlid kutlamalarından bahseden müstakil eserlerden bazıları şunlardır:
– İbn Dihye el-Kelbî, et-Tenvîr fî mevlidi's-sirâci'l-münîr; Tâceddin Ömer b. Ali el-Fâkihânî,
– el-Mevrid fi'l-kelâm 'alâ 'ameli'l-mevlid; Ebü'l-Kāsım el-Azefî,
– ed-Dürrü'l-munažžam fî mevlidi'n-nebiyyi'l-mu'ažžam; İbn Merzûk el-Hatîb,
– Cene'l-cenneteyn fî şerefi (fażli)'l-leyleteyn (mevlid ve Kadir geceleri hakkındadır); İbn Nâsırüddin ed-Dımaşkī,
– el-Mevridü'ś-śâdî fî mevlidi'l-hâdî ve bunun muhtasarı el-Lafžü'r-râ'iķ fî mevlidi ħayri'l-ħalâ'iķ; İbn Hacer el-Heytemî,
– Mevlidü'n-nebî; Süyûtî, Ĥüsnü'l-maķśid fî 'ameli'l-mevlid; Muhammed b. Ahmed el-Kastallânî,
– İtĥâfü'r-ruvât bi-źikri'l-mevlid ve'l-vefât; Şemseddin es-Sehâvî,
– el-Faħrü'l-'alevî fi'l-mevlidi'n-nebevî; Ali el-Kārî,
– el-Mevridü'r-revî fi'l-mevlidi'n-nebevî; Fethullah b. Ebû Bekir el-Bennânî,
Kaynak: DİA cilt: 29; sayfa: 475-479, MEVLİD
PEYGAMBERİMİZİN DOĞDUĞU GECE GERÇELEŞEN MUCİZELER
MEVLİD KUTLAMALARININ HÜKMÜ
Ehl-i Sünnet imamları mevlid kutlamalarının hükmü hakkında sarih beyanlarda bulunmuşlardır.Şeyhu'l-İslam ve İmâmu'ş-şurrâh Hâfız ibni Hacer el-Askalânî (Rahimehullâh)a mevlid kutlamanın hükmü sorulduğunda buna şöyle cevap vermiştir:
"Mevlid kutlamasının sünnette sâbit olan bir asla dayandığı benim nezdimde anlaşılmış oldu. Şöyle ki "Sahîhayn"de geçen bir hadîs-i şerîfe göre Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Mûsâ (Aleyhisselâm)ın ve ümmetinin kurtuluş günü olan Âşûra gününe şükür mâhiyetinde o günü oruçlu geçirmiştir. Bundan anlaşıldığına göre Allâh-u Te‛âlâ'nın muayyen bir günde lütfettiği bir nimete veya bir belayı kaldırmasına şükür olsun diye bâzı şükür fiilleri yapılabilir ve her senenin aynı günü geldiğinde bu şükür ameliyesi (tatbîkatı) tekrar edilebilir. Allâh-u Te‛âlâ'ya yapılacak şükür; secde, oruç, sadaka ve Kur'ân tilâveti gibi türlü türlü ibâdetlerle îfâ edilebilir. Rahmet Peygamberi Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in mevlid gününde dünyayı teşriflerinden daha büyük nîmet ne olabilir. O halde o günün özellikle tespit edilip, ibâdetlerle ihyâsı, yapılması gereken bir vazîfedir." İmâm Ebû Abdillâh ibni'l-Hâc "el-Medhal" isimli eserinde şunları söylemiştir:
"Mevlid ayı Allâh-u Te‛âlâ'nın üstün kıldığı, bizi de Yüce Peygamberiyle fazîletli kıldığı büyük bir aydır. Gönderilenlerin Efendisinin bize lütfedildiği bu mübarek ayda Rabbimizin bu yüce lütfuna şükür için ibâdetlerin ve hayırların artırılması gerekir. Gerçi Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bu ayda diğer aylara nazaran fazla bir ibâdet yapmamıştır ama o bize acıdığı için ümmetine farz olmasın diye böyle yapmıştır. Lâkin pa- zartesi orucunun hikmetini beyan sadedinde:
«ذَاكَ يَوْمٌ وُلِدْتُ فِيهِ.»
"O benim doğduğum gündür" (Müslim, Sıyam:36, no:2747) buyurarak, mevlid ayının fazîletine işaret etmiştir.
Zîra doğduğu günün şerefi, doğduğu ayın şerefini evleviyetle mutazammin bulunmakta (içinde barındırmakta)dır.
Artık bizim bu aya hakkıyla hürmet etmemiz ve diğer kıymetli aylara gösterdiğimiz tazimi bu aya da göstermemiz gerekmektedir. Zîra Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) kendi beyanıyla Âdemoğullarının Efendisidir. Nitekim Ebû Sa'îd el-Hudrî (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
عَنْ أَبِي سَعِيدِ الْخُدْرِيِّ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ تَعَالَى عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «وَأَنَا سَيِّدُ وَلَدِ أٰدَمَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلَا فَخْرَ، وَأَنَا أَوَّلُ مَنْ تَنْشَقُّ عَنْهُ الْأَرْضُ وَلَا فَخْرَ، وَبِيَدِي لِوَاءُ الْحَمْدِ وَلَا فَخْرَ، أٰدَمُ فَمَنْ دُونَهُ تَحْتَ لِوَائِي وَلَا فَخْرَ.»
"Ben kıyamet günü Âdemoğullarının Efendisiyim, bunu iftihar için söylemiyorum, Âdem de diğerleri de benim sancağımın altındadır" buyurmuştur. (Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned, no:2546)
Mekânların ve zamanların haddi zâtında şerefleri olmayıp onların teşrifi, seçkin kılındıkları mânâlar haysiyetiyle hâsıl olmaktadır. Dolayısıyla Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in doğumuyla seçkin kılınan bir ayın ve günün fazîleti inkâr edilemez. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in fazîletli zaman dilimlerini fazlaca iyiliklerle seçkin kıldığı bilinmektedir. O halde kendisine ittibâan onun doğduğu ay girdiğinde kendisine gereken ilgi ve ihtiram gösterilmelidir. Nitekim İbni Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ): "Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in insanların en cömerdi olduğunu fakat en çok ramazanda cömert olduğu"nu rivâyet etmiştir.
Hal böyle olunca biz de fazîletli zaman dilimlerine gücümüz nisbetinde tâzim ederek ona ittibâ etmeliyiz.
Eğer biri çıkıp da:
"Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) diğer aylarda iltizam ettiği fazlaca ibâdet vazifelerini bu ayda gerekli görmemiştir" diyecek olursa, buna şöyle cevap verilir: "Onun kıymetli âdetlerini takip edenlerin mâlumu olduğu vechile Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ümmeti hakkında dâimâ tahfif ve kolaylık dilemiştir. Hele kendine âit bir konu olduğunda buna özellikle riâyet etmiştir. Nitekim İbrâhîm (Aleyhisselâm) Mekke'yi haram kıldığı gibi kendisi de Medîne'yi haram kılmıştır. Fakat ümmetine hafiflik ve rahmet olsun diye Medîne'nin avının öldürülmesinde ve otunun koparılmasında bir cezâ tâyin etmemiştir. Demek ki bizler imkân nisbetinde mevlid ayında ibâdât-ü taatlerimizi ve sadakalarımızı artırmalıyız. Bunu yapamayan ise en azından bu şerefli aya tâzimen haramlardan ve mekruhlardan daha ziyâde sakınmalıdır. Böyle yapması her zaman kendisinden istenmekteyse de ramazan ayında ve haram aylarda olduğu gibi bu ayda da bu talep kendisine tekidli olarak yönelmektedir.
Hâfız Şemsüddîn el-Cezerî (Rahimehullâh) "Arfü't-ta'rîf bi'l-Mevlidi'ş-Şerîf" isimli eserinde mevlid ihtifâlini tasvib mâhiyetinde şunları demiştir: "Ebû Leheb ölümünden sonra rüyâda görüldüğünde kendisine halini sorana: 'Cehennemdeyim ama Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in doğumunu müjdelediği zaman sevincimden câriyem Süveybe'yi âzâd ettiğim için ve sonra onun Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i emzirmesi nasip olduğu için her pazartesi gecesi azâbım hafifletiliyor ve parmaklarımın arasından bir miktar su emiyorum' diye cevap vermiştir." Kendisinin zemmi hakkında Kur'ân sûresi nâzil olan Ebû Leheb gibi bir kâfir mevlid gecesi yaşadığı sevinçten dolayı cehennemde iyi bir karşılık buluyorsa, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in ümmetinden olan muvahhid bir Müslüman kişinin, Peygamberinin doğumuyla sevinmesinden ve onun sevgisi uğrunda gücü nisbetinde hayırlar yapmasından faydalanmaması nasıl düşünülebilir?! Yemin ederim ki böyle bir müminin Kerîm olan Mevlâ'sından alacağı karşılık mutlaka Rabbinin fazl-u keremiyle Na'îm cennetlerine girdirilmesi olacaktır.
Kemal el-Üdfüvî (Rahimehullâh) "ed-Tâli'u' s-sa'îd" isimli kitabında şöyle anlatmıştır: Kûs şehrinin sâkini ve ulemâ-i âmilînin efdali olan Muhammed ibni İbrâhîm es-Sebtî (Rahimehullâh) mevlid günü medreseleri dolaşır ve müderrislere:
"Ey fakih! Bugün sevinç günüdür, çocukları evlerine gönder" derdi ve onun bu kavliyle medreseler dağılırdı. Ebû Hayyân gibi birçok muktedir âlimin hocası olan, birçok ilimde mütefennin ve amelde müteverri' bulunan (şüphelerden dahi sakınan) böyle bir Mâlikî fakîhinin mevlid günü talebeleri evlerine göndermesi onun mevlid kutlamalarını takrir ettiğine dâir büyük bir delil teşkil etmektedir. Hâtimetü'l-muhaddisîn (muhaddislerin sonuncusu) kabul edilen İmâm-ı Süyûtî (Rahimehullâh) mevlid ihtifalinin hükmü hakkındaki bir suâli şöyle cevaplandırmıştır:
İnsanların bir araya gelerek, Kur'ân-ı Kerîm tilâvetinden sonra Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in yaratılışının başlangıcına dâir ve doğumu sırasında vukû bulan harikulâde olaylar hakkında vârid olan rivâyetleri anlatmaları, daha sonra da kendilerine sunulan ziyafetten yiyerek dağılmaları şeklindeki bir uygulamadan ibâret olan mevlid kutlamaları, hiç şüphesiz ki iştirakçilerine sevab kazandıracak güzel bir ameliyedir. Zîra bu, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in kadrine tazim, ayrıca mevlid-i şerîfi münasebetiyle sevinç ve ferah izhârından ibarettir. Meşâyıhtan biri âlem-i mânâda Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i görerek:
"Sizin mevlidiniz uğrunda insanlar ferah ve sürura delâlet eden birçok kutlamalar yapıyorlar, buna rızânız var mı?" diye sorduğunda Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem):
«مَنْ فَرِحَ بِنَا فَرِحْنَا بِهِ.»
"Kim bizimle ferahlanırsa biz de onunla ferahlanırız" buyurdu. (Fethullâh el-Bennânî, Fet- hullâh fî Mevlidi Hayri Halkıllâh, sh:159)
Şeyh Zerrûk (Rahimehullâh)ın Şeyh ibni Abbâd (Rahimehullâh)tan nakline göre mevlid günü oruç tutmak mekruh sayılmıştır. Çünkü o gün ferah ve sürûra delalet eden şenlikler yapılmalı, kandiller yakılmalı, güzel elbiseler giyinilmeli ve herkes birbirini tebrik etmelidir. Ameller niyetlere göredir ve herkes niyetine göre kazanır. Şeyhu'l-İslam Abdulkādir el-Fâsî (Rahimehullâh) rabîulevvel hilali görüldüğünde:
"İki cihan saâdetine vesile olan Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in mevlid ayı geldi" diye Kutb-u Ferdânî Abdullâhi Ğazvânî Hazretleri'nin sevincinden zılgıt söylediğini nakletmiştir. Ulemânın şöyle dediği nakledilmiştir:
Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) hürmetine efdalü'l-ümem (ümmetlerin en üstünü) kılınan bu ümmetin, onun doğum gecesini en büyük bayramlardan biri olarak kutlamaları, son derece sevinçlere boğulmaları, gariplere ve fakirlere ikramda bulunarak Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e mânen yaklaşmaları, yetimlere, dullara ve zayıflara yardım husûsundaki vasiyetlerini tutmaları, mevlid kıssasını bütün ümmetin kulaklarına duyurmak için sıralı okumaları gerekmektedir. Tâ ki bu sâyede herkes Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in Allâh katındaki şerefini ve onun gibi bir insan yaratılmadığını daha iyi anlayabilsin. (Süyûtî, Hüsnü'l-maksıd fî ameli'l-Mevlid, sh: 41, 55-60, 63, 65-67, Fethullâh el-Bennânî, Fethullâh fî Mevlidi Hayri Halkıllâh, sh:159-160)
MEVLİD-İ NEBEVÎ KUTLAMALARININ MEŞRÛİYETİNİN DELİLLERİ
Rasûlüllâh(Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in mevlid-i şerîfini kutlamanın câiz hatta sevab kazandıran bir müstehab olduğunadâir âyet-i kerîmelerden, hadîs-i şeriflerden ve icmâ ile kıyas cihetinden birçok delil zikretmek mümkündür. Biz bu bapta bunlardan bir kısmını nakledeceğiz.1) Allâh-u Te‛âlâ: "De ki: 'Ancak Allâh'ın fazlı ve rahmetiyle, sadece bununla ferahlansınlar" (Yûnus Sûresi:58) âyet-i kerîmesiyle bize Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in gönderilişiyle ferahlanmamızı emretmektedir. Zîra:
"Biz seni ancak bütün âlemlere bir rahmet olarak gönderdik" (Enbiyâ Sûresi:107) âyeti Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in büyük bir rahmet olduğunu açıklamaktadır.
Nitekim Kur'ân'ın tercümanı olan İbni Abbas (Radıyallâhu Anhümâ): "Allâh'ın fazlı ilimdir, rahmeti ise Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)dir" (İmâm-ı Süyûtî, ed-Durrü'l-mensûr, 3/308) sözüyle bu âyet-i kerîmede geçen "Rahmet"ten Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in kastedildiğini açıkça ortaya koymuştur.
İşte Allâh-u Te‛âlâ bize göndermiş olduğu rahmet peygamberinin gelişiyle sevinmemizi emrettiğine göre her zaman, her bir nimete nâiliyette ve her bir lütfa ulaşıldığında Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in mevlidiyle ferahlanmak matlûb (istenen) bir şeydir.
2) Mevlid-i şerîf kıraatinin: "Şüphesiz Allâh ve melekleri o peygambere salât etmektedirler. Ey îmân edenler! Siz de ona salât edin ve çokça selam edin" (Ahzâb Sûresî:56) âyeti kerîmesiyle emredilen salât-ü selâmı temin ve teşvik ettiği kesindir.
Dînen istenen bir vazifenin yerine getirilmesine sebep olan şeyler de şer'an matluptur. Ona salât okumanın kazandıracağı nebevî faydaları ve Muhammedî imdatları yazmaya ise kalemin gücü yetmez.
3) İşin aslına bakılacak olursa Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in mevlidini kutlayanların başında yine kendisi gelmektedir. Nitekim Ebû Katâde el-Ensârî (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e pazartesi gününün orucu hakkında sual edildiğinde:
"O benim doğduğum gündür ve peygamber olarak gönderildiğim gündür" (Müslim, Sıyam:36, no:2747) buyurmuştur.
Görüldüğü üzere Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) doğduğu güne özel bir şükürde bulunmak için o günü oruçlu geçirdiğini beyan etmiştir ki bu husus mevlid kutlamanın meşruiyetine delalet eden en sahih ve sarih bir nass teşkil etmektedir.
Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in kendi doğum gününe tâzimi, hiç şüphesiz ki Allâh-u Te‛âlâ'nın kendisi sebebiyle kullarına lutfettiği büyük nimete karşılıktır.
O bu tazimini oruçla ifâde etmiştir ki bizim de kutlamalarımız aynı mânâdadır. Ancak bizim ihtifallerimiz yemek yedirerek, zikir ve salevat meclislerinde toplanarak ve onun şemâil-i şerîfesini dinleyerek tahakkuk etmektedir (gerçekleşmektedir).
4) Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in, yaşadığı bir zaman dilimini geçmişte yaşanmış önemli dînî hadiselerle irtibatladığı ve geçmişte yaşanan bir hâdisenin zamanı geldiğinde onun gün ve gecesine değer verdiği sâbittir.
Böylece o zaman dilimini o hâdisenin yâdedilmesine bir fırsat olarak değerlendirdiği de bir vâkıadır. Nitekim İbni Abbâs (Radıyallâhu Anhumâ)dan rivâyet edildiğine göre:
"Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Medîne'ye geldiğinde Yahudilerin Âşûre günü oruç tuttuklarına rastlayınca onlara bunun hikmetini sordurdu, onlar da: 'Bugün, Allâh'ın Mûsâ'yı ve İsrâiloğullarını Firavun'a gâlip kıldığı gündür. Biz de o güne tâzimen onu oruçlu geçiriyoruz' dediler."
Bunun üzerine Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): "Biz Mûsâ'ya sizden daha yakınız, (o halde o günü esas biz kutlamalıyız)" buyurdu, sonra o günün oruçlu geçirilmesini emretti. (Buhârî, no:3727, Müslim, no:2658)
Bu sahih hadîs-i şerîften anlaşıldığı üzere Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bir peygamberin ve ümmetinin kurtuluş gününe tâzim edilmesi husûsunda bizzat kendisi temel bir kāide tesis etmiş ve bu tâzimini oruç tutarak ifâde etmiştir.
Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in doğum günü ise bütün peygamberlerin yaratılmasının, peygamber kılınmasının ve kurtuluşlarının yegâne sebebidir. Ayrıca en büyük ümmet olan âhir zaman ümmetinin kurtuluş vesîlesidir. Bu nedenle bütün peygamberlerin yaşadığı önemli günler içerisinde tâzim ve ihtifâli en ziyâde hak eden bir gün varsa, o da Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in doğum günüdür.
5) Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in doğumuna sevinmek Ebû Leheb gibi bir kâfirin bile cehennemde her pazartesi gecesi su içmesine sebep olmuştur ki, bu hadise "Buhârî" gibi birçok sahih kaynakta konu edilmiştir.
Nitekim Urve (Radıyallâhu Anh) şöyle anlatmıştır:
"Ebû Leheb'in Süveybe adında bir câriyesi vardı, o ona yeğeni olan Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in doğum müjdesini getirdiğinde sevincinden onu âzâd etti. Sonra Süveybe Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i de emzirdi.
Ebû Leheb kâfir olarak ölünce Abbâs (Radıyallâhu Anh) Müslüman olduktan sonra onu rüyâsında çok kötü bir vaziyette gördü ve ona: 'Nelerle karşılaştın?' diye sordu.
O da: 'Sizden sonra hiçbir hayra rastlamadım. Ancak Süveybe'yi âzâd ettiğim için onu âzâd etmem hürmetine her pazartesi gecesi bana başparmaklarımın boğumlarında su içiriliyor' diye cevap verdi."
Bu rivâyeti İbnü'l-Esîr, "Câmi'u'l-usûl"de (no:9036, 11/476), Abdurrezzak, "el-Musannef"de (7/478), Buhârî ve Müslim "Sahîh"lerinde (4813, 4817, 4818, 4831, 5057 / 1449), Beğavî, "Şerhu's-sünne"de (9/76), İbni Kesîr, "el-Bi- dâye"de (1/224), Süheylî, "er-Ravzu'l-ünüf"de (5/192), Âmirî, "Behcetü'l-mehâfil"de (1/41) tahric etmişlerdir ki daha birçok sahîh kaynakta bu rivâyete rastlamak mümkündür.
Hâfız Şemsüddîn ibni Nâsırüddîn ed-Dimeşkî (Rahimehullâh) "Mevridu's-sâdî fî Mev- lidi'l-hâdî" isimli eserinde: "Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in doğumuna sevindiği için Süveybe'yi âzâd eden Ebû Leheb'in azâbının pazartesi günleri hafifletildiği sahih olarak rivâyet edilmiştir" dedikten sonra şu beyitleri inşad etmiştir:
"İşte bu, 'Tebbet yedâ' ile zemmi vârid olan,
Cehennemde muhalled bir kâfir olduğu halde.
Rivâyet olunmuştur ki, Ahmed'in doğumuyla sevindiği için,
Pazartesi günü dâimâ azâbı hafifletilmekte.
Peki ya ömrü boyunca Ahmed'le mesrûr yaşayan ve,
Îmanlı olarak ölen bir kul hakkında ne düşünülmekte."
(Süyûtî, Hüsnü'l-maksıd fî ameli'l-Mevlid, sh:66)
6) Cuma gününün fazîletine dâir Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem):
"Güneşin üzerine doğduğu günlerin en hayırlısı cuma günüdür, Âdem de o günde yaratılmıştır" (Müslim, no:2013, el-Muvatta, no:364, Ebû Dâvûd, no:1048, Tirmizî, no:488, Nesâî, no:1373, İbni Mâce, no:1085, Bezzâr, no:8595) buyurmuştur ki bu hadîs-i şerîf peygamberlerden her hangi birinin mîlâdı olarak sabit olan zaman diliminin şerefine delâlet etmektedir.
Hal böyleyken Efdalü'n-Nebiyyîn ve Eşrafu'l-Mürselîn olan Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in doğduğu günün şerefinin diğerlerinden üstünlüğü evleviyetle sâbittir.
Bu tâzim sadece peygamberlerin doğduğu günlere mahsus olmayıp doğdukları yerlere de şâmildir. Nitekim Enes (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) mîrâctan önceki isrâ yolculuğunu anlatırken:
"Sonra Cibrîl bana: 'Burak'tan in ve namaz kıl' dedi, ben de indim ve namaz kıldım. O zaman: 'Nerede kıldın biliyor musun? Îsâ (Aleyhisselâm)ın doduğu yer olan Beyt-i Lahm'da kıldın' dedi" buyurarak bu husûsu açıklamıştır. (Nesâî, no:450, Bezzâr, no:3484)
7) İmâm-ı Süyûtî (Rahimehullâh) mevlid kutlamanın meşrûiyetine esas teşkil edecek şöyle bir delil bulduğunu zikretmiştir.
Beyhakî'nin Enes (Radıyallâhu Anh)dan rivâyetine göre: "Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) peygamber olduktan sonra kendisi adına akîka kurbanı kesmiştir." (Beyhakî, es-Sünenü'l-kübra, 9/300)
Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in dedesi Abdulmuttalib'in, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in doğumunun yedinci gününde akîkasını kestiği mâlum iken, akîka kurbanının ikinci defa tekrarlanması da sahih değilken peki ya Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) nübüvvetten sonra niçin akîka kurbanı kesmiştir.
Bunun bir tek mânâsı olabilir ki o da Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in, Allâh-u Te‛âlâ'nın onu âlemlere rahmet olarak yaratmasına ve kendisiyle ümmetini teşrîfine (şereflendirmesine) bir şükür olsun diye akîka kurbanı kesmiş olmasıdır.
Nitekim kendisinin kendisine salevât okuması da bu mânâdadır. O halde bizim de eş dost toplaşarak, yemekler yedirerek, hayırlar yaparak ve sevinçler izhar ederek (açıklayarak) onun doğumundan dolayı şükür belirtmemiz müstehab görülmüştür.
8) Mevlid kutlamalarını İslam Âlemi'nin bütün beldelerinde âlimlerin ve Müslümanların güzel saydıkları, inkâr edilemeyecek bir hakîkattir. Asırlar boyu bu tatbikât Müslümanlar arasında devam etmiştir.
Dolayısıyla Abdullah İbn-i Mes'ûd (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen:
"Müslümanların güzel gördükleri, Allâh katında da güzeldir. Müslümanların kötü gördüğü, Allâh indinde de kötüdür" (Hâkim, el-Müstedrek, no:4465, 3/83; Ebû Dâvûd et-Tayâlesî, sh:33, Ahmed ibn-i Hanbel, el-Müsned, no:3600, 2/16) hadîs-i şerîfinde açıklanmış olan mûteber kāideden dolayı mevlid kutlamaları dînen güzel görünen amellerdendir.
9) Allâh-u Te‛âlâ'nın:
"O (büyük eziyetlere mâruz kalmış) rasûllerin haberlerinden her birini, o kendisiyle senin gönlüne sebat vereceğimiz şeyleri sana peş peşe anlatmaktayız" (Hûd Sûresi: 120'den) âyetinden anlaşıldığına göre, Allâh-u Te‛âlâ' nın Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e geçmiş peygamberlerin kıssalarını anlatmasının hikmeti onun kalb-i şerîfine sebat vermektir.
Âhir zaman ümmeti olan bizim gibi zayıf kalplilerin Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in vilâdet haberleriyle güçlendirilmeye ihtiyacı hiç şüphesiz ki Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in, geçmiş peygamberlerin kıssalarını dinlemeye olan ihtiyacından çok daha fazladır.
10) Mevlid kutlaması Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in anısını canlı tutma mânâsını taşımaktadır. Nitekim hac fiilleri de geçmiş peygamberlerin yaşadıkları mübârek anıları ihyâdan ibârettir.
Safa ve Merve arasında sa'y etmek Hâcer vâlidemizin, şeytan taşlamak ve Mina'da kurban kesmek İbrâhîm ve İsmâ'îl (Aleyhimesselâm)ın yaşadıkları mübârek hâdiseleri taze tutmak üzere meşrû edilmiştir. Bunun delili Allâh-u Te‛âlâ'nın İbrâhîm (Aleyhisselâm)a:
"İnsanlar içerisinde haccı ilan et ki, yayalar olarak ve her uzak yoldan gelen zayıf düşmüş her bir (yorgun) deve üzerinde sana gelsinler" (Hac Sûresi:27) buyurmuş olmasıdır.
Çünkü bu ilan kıyamete kadar geçerliliğini korumakta olan bir nidâdır. Nitekim İbrâhîm ve İsmâ'îl (Aleyhimesselâm) kıyamete kadar gelecek ümmetleri de hesaba katarak:
"Ey Rabbimiz! Bizi Sana (samimiyetle) teslim olmuş kimseler kıl, zürriyetimizden de (yalnız) Sana teslim olmuş (Müslüman) bir ümmet (yetiştir), bize hac ibadetlerimizi tarif et ve (vazifelerimizi icra ederken yapmış olduğumuz eksiklikleri affedip) tevbemizi kabul et! Şüphesiz (tevbeleri çokça kabul eden) Tevvâb da, (inananları çokça esirgeyen) Rahîm de Sensin ancak Sen!" (Bakara Sûresî:128) diye dua etmişlerdir.
Geçmiş peygamberlerin, hatta eşlerinin hatıralarını ihya etmek üzere bugün hâlâ üzerimize farz olan vazifeler mevcud iken kendi peygamberimizin azîz hatırasını hatırlamak için mevlid kutlamamız nasıl yasak sayılabilir?!
11) Mevlid toplantılarının zikir, sadaka ve Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e tazim gibi birçok sünneti ihtiva ettiği sabittir. Bu tür sâlih amellerin dînen müstahsen işler olduğu zahir olduğuna göre ve bunların yapılmasına teşvik eder mahiyette birçok sahih hadîs-i şerîf mevcut iken bu amellerin yapılmasına sebep olan mevlid elbette müstehab bir amel olur.
12) Mevlid-i şerîf Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in doğum kıssasının, mûcizelerinin ve sîretinin bahsini ihtiva etmekte, dolayısıyla bize onu çok iyi bir şekilde tanıtmaktadır. Onun mârifetiyle memur (kendisini tanımakla emrolunmuş) ve mûcizelerini tasdikle mükellef olan bizlerin bu mânâyı en iyi şekilde ifade eden mevlid kitaplarını okumamız ve dinlememiz elbette ki îmandan sayılır.
Ayrıca onun irhâsâtını (doğumundan ve bi'setinden -peygamber olarak gönderilişinden- önce yaşanan harikulâde olayları), şemâilini ve mûcizâtını anlamamız ona karşı îmanımızın güçlenmesini ve sevgimizin artmasını sağlar. Çünkü insan, sûret ve sîret, görüntü ve ahlak bakımından güzel olan şeyleri sevme huyu üzere yaratılmıştır.
Îmanımızın kemâle ermesi onu canımızdan çok sevmemize bağlı olup, bu muhabbet de onu tanımamız nisbetinde artacağına göre onu bize tanıtan mevlid kitaplarını okuyup dinlememiz elbette Rabbimizin talep ettiği amellerden biri olarak kabul edilir.
13) Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e tazim etmek her vechile meşrû bir amel olduğuna göre onun milâd-ı şerîfinin gününe kavuşmakla sürur izhar etmek (sevinç açıklamak), ziyafetler hazırlamak, zikir için toplanmak ve fakirlere ikram etmek gibi tazim ve hürmetin en açık göstergesi olan amellerin meşrû olmaması asla düşünülemez. (Seyyid Muhammed ibni Alevî, Havle'l-İhtifâl bi zikra'l-Mevlidi'n-Nebeviyyi'ş-Şerîf, 24-31, 35) (Ahmet Mahmut Ünlü, Mevlid-i Şerîf Kıraati isimli eserinden istifade edilerek hazırlanmıştır)
KAYNAK: ismailaga.org.tr