Cumhurbaşkanı Erdoğan: Merkel sana yazıklar olsun!
Erdoğan, Hollanda’ya desteğini açıklayan Merkel’e sert cevap verdi. “Bu ülkenin patronu biziz” diyen Rutte’ye de “Benim ülkemin patronu millettir” mesajı gönderdi
Cumhurbaşkanı Erdoğan, A Haber-ATV ortak canlı yayınında "Cumhurbaşkanı ile Gündem Özel" programında anayasa değişikliğini içeren 18 maddeyi sırasıyla değerlendirdi.
Erdoğan, ilk madde olan yargının bağımsızlığının mevcut anayasada yer aldığını, buna yargının tarafsızlığını ilave ederek, yargıyı denetim gücü itibariyle daha güçlü hale getirdiklerini söyledi.
İkinci olarak milletvekili sayısının 550'den 600'e çıkarılacağını anımsatan Erdoğan, "Bunu ana muhalefetin başındaki zat, eleştiriyor. '550 yetmiyor muydu bize de bunu 600'e çıkarıyorsunuz? 450 bile yeterdi' diyor. Ben burada özellikle şunun üzerinde durmak isterim, biz bu noktada 20 Temmuz 1961, o zaman senato kuruluyor ve senatonun kuruluşuyla birlikte 165 senatör ve 450 de o zaman milletvekili var. Ne yapıyor 615. Bunun 15 tanesi kontenjan senatörü. Hatta biraz da o işi dalgaya alırlardı, kontenjan senatörleri, daimi senatör gibi. Şimdi biz bunu nereye taşıdık? Biz bunu şu anda hem nüfusumuzun artışıyla temsilde adaleti getirelim istedik." diye konuştu.
Gerek hükümet, gerek Milliyetçi Hareket Partisi yetkililerinin temsilde adaleti sağlamak için Avrupa Birliği üyesi ülkelerde, durumun nasıl olduğunu gözden geçirdiklerini belirten Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bizler de bu konuyla ilgili bir çalışma yaptık. Bu çalışmayla birlikte üzerinde durduğumuz en önemli konu şu; bunu buradan milletime duyurmak istiyorum, özellikle ana muhalefetin başındaki zatın, bunları bilmesinde fayda var çünkü bunları zannediyorum kendisine pek anlatmamışlar. O da şudur; Türkiye'de bununla ilgili olarak 103 bin seçmene bir milletvekili düşüyor. Çok ilginçtir. Bu şimdi diğer ülkelere, Almanya, İtalya'ya baktığınız zaman buralarda bu sayının çok daha düşük olduğunu görüyoruz. Şimdi böyle bir tablo içinde, 600 milletvekiline fazla demek, bir defa dünyayı takip etmemenin en açık net alametidir. Diğerlerine bakıyorsunuz, 90 bin olan var, 57 bin olan, 60 bin olan, bu tür rakamlar görüyoruz. Biz artık Türkiye olarak bunları aşalım istedik. İspanya'da 56 bin, Fransa'da 50 bin gibi rakamlar var. Bu rakamlar çok açık net ortadayken, burada ana muhalefetin başındaki zatın bu ifadeleri kullanması dünya siyasetinden bihaber olduğunun çok açık net tablosu ifadesi."
- "PARLAMENTODA GÖREV YAPMAK, ASKERLİKTEN DAHA BASİT BİR ŞEY DEĞİL"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, anayasada yapılacak değişiklikle milletvekili seçilme yaşının 25'ten 18'e indirileceğini hatırlatarak, "Burada gençliğimize çok büyük hakaretler etti. Ben bunu dinleyince çok üzüldüm. Bizim 18 yaşındaki çocukları adeta küçümsemesi, 'Gelecek 18 yaşında Parlamento'ya girecek. Bundan sadece Ankara'dakiler istifade edecek. Bunlar iki sene milletvekilliği yaptıktan sonra emekli olacak. Oradan takır takır parasını alacak. Askerlik yok.' Bir defa çok ayıp oluyor. 18 yaş olayı sadece benim ülkemin erkekleri için geçerli değil ki. Benim ülkemin genç kızları için de geçerli. Onların da Parlamento'ya girme imkanı var. Kaldı ki Parlamento'da görev yapmak, askerlikten daha aşağı, basit bir şey değil ki. Orada da çok çok önemli, hayati ve bu ülkenin güvenliğiyle ilgili kararları da alabilme imkanına ve yetkisine sahip olacak. Şu anda 18-25 arasında 7 milyonun üzerinde ülkemizde genç var. Kalite sürekli olarak yükseliyor. Bu kaliteyi biz yok farz edemeyiz." ifadelerini kullandı.
Gençlerin 21 yaşında üniversiteyi bitirdiğini, ardından lisans üstü sürecin başladığını, bazı gençlerin de sosyal, siyasi yaşamın içinde yerini aldığını dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti:
"Fakat doğru olmayan şey şu; 'iki yıl milletvekilliği yaptıktan sonra emekli olma hakkını kazanıyor ama emekli olmuyor.' Aldatma milleti. Bir defa ondan sonra 65 yaşa kadar olan süreç var. Bu süreç içerisinde eğer gerçekten milletvekilliği sona ererse, o gencimiz ondan sonra ya cebinden sigortasını, primini ödeyecektir veya bir yerde çalışmaya başlarsa orada ödemeler yapılacaktır. 65 yaşına geldiği zaman emekli olduğunda milletvekili sıfatıyla emekli olma hakkını kazanacak. İşin aslı bu. Burada bir haksızlık aslında gideriliyor. Ama biz gençliğe ufuk veriyoruz. Gençlik kendine verilen bu değeri görüyor. 'Ben sıradan adam değilim.' Madem ki sen bana 18 yaşta seçme hakkını veriyorsun. Zor olan seçmektir. Ben o hakkı alıyorum. Ama şimdi bir de eşitleme yapılıyor. Eşitleme nedir? Seçme ve seçilme 18. Eşit hakka sahip oluyor genç. Bundan daha güzel ne olabilir? Bu Türkiye'deki tüm gençlerimizin geleceğe yönelik emin adımlarla yürümesinin önünün açılmasıdır. Ben gençliğimize güveniyorum. Bunu 15 Temmuz gecesi gördük. 15 Temmuz gecesi Türk gençliğinin ne olduğunu gördük. Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Abhazasıyla, Romanıyla Türk milleti gençliğinin ne olduğunu o gece gördük. Bitti. Bu gençliğe kimse öyle kaba saba bir yaklaşım göstermesin. Ben gençliğimize inanıyorum. Bu işi de başaracağız."
- "BU BEYEFENDİ NE DİYOR?"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni sistemde Cumhurbaşkanlığı seçimi ve Meclis seçiminin 5 yılda bir yapılacağını belirterek, "(CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu) Bu beyefendi ne diyor? 'Meclis feshediliyor. Meclis'in hiçbir yetkisi kalmıyor.' Böyle bir şey yok. Beş yılda bir yapılırken, bir defa ne Cumhurbaşkanında fesih yetkisi var ne de Meclis'te böyle bir fesih yetkisi var. Nedir bu yetki? Cumhurbaşkanı eğer seçimlerin yenilenmesi talebinde bulunursa, bu aynı anda Meclis'le beraber seçimlerin yenilenmesi talebidir. Meclis böyle bir talepte bulunursa, bunlar fesih değildir, yenilenme talebidir. O da belli bir orana ulaşacak. O oranı yakalamadığı sürece Meclis böyle bir seçimin yapılmasını isteyemez ve yenilenir. Bu bir fesih değildir. Aynı gün ikisi de yapılır. Bunun oranı ne? Meclis 5'te 3 oranına ulaştığı takdirde seçimlerin yenilenmesini isteyebilir. Cumhurbaşkanlığı seçimiyle bunlar aynı gün yapılır. Cumhurbaşkanının istemesi halinde yine aynı gün yapılır." diye konuştu.
- "TABİİ Kİ ANAYASADA BU İŞLER KOLAY OLMAYACAK"
Anayasanın sıradan bir olay olmadığını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Tabii ki anayasada bu işler kolay olmayacak, zor olacak. Şu 15 yıllık süreçte anayasa değişikliği yapamadığımız için birçok şeyde hep sıkıntıya girdik. Eğer bu kolay olsa, o zaman anayasa değişikliği bu kadar kolay olduğuna göre bakarsın boyacı küpüne döner. Bu böyle olmaz tabii ki. Bir kanun düzenlemesi değil. Anayasa düzenlemesi tabii ki farklı olacak, tabii ki zor olacak. Bu zorluğu aşabilmek için de eğer kendine dayanışma halinde bir ortak bulabildiğin takdirde o zaman da bu süreci aşmak çok daha kolay olacak." dedi.
Erdoğan, seçimin 5 yılda bir yapılacağını hatırlatarak, Cumhurbaşkanlığı adaylığına ilişkin şu detayları anlattı:
"Beş yılda bir diyelim ki 100 bin kişi bir aday belirledi. Beş yılda bir seçim yapılacağı için o seçim günü geldiğinde, o seçim gününde halk 100 bin imza ile aday gösterebilir. Halkın bugüne kadar böyle bir yetkisi yoktu. Ama o ilan edilen gün var ya? O ilan edilen günde 100 bin imza ile vatandaş kendisi adayını çıkarabilir. İlla iş yani partilerin tasarrufunda olmayacak. Halk da bağımsız olarak adayını o ilan edilen zaman geldiğinde çıkarıp gösterebilir. Zaten biz şimdi biliyoruz artık. Beş yılda bir bu seçimler yapılacağı için her şey yerli yerine oturacak. Amerika'da nasıl biliyor şu tarihte başkanlık seçimi yapılacak, Türkiye'de de artık bilinecek ki şu tarihte Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacak. O tarihte benim vatandaşım da 100 bin imza ile kendi adayını çıkarıp, gösterme hakkına sahip olacak."
- "GENSORU VE GÜVENOYU MESELESİ HEP İKTİDARLARI TEHDİT ETMİŞTİR"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Meclis'in Bakanlar Kurulu'na kanun hükmünde kararname çıkarma verebilmesinin iptal edileceğini ve güvenoyu uygulamasının kaldırılacağını aktardı.
Meclis'in, Bakanlar Kurulu'na kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verebilmesinin iptal edilmesi olayının da çok daha farklı bir boyuta taşındığını dile getiren Erdoğan, "İkide bir bu gensoru meselesi ve güvenoyu meselesi, bunlar tabii ki hep iktidarları tehdit etmiştir. Şimdi bu tehditler, bir defa artık hükümet -ki artık yürütme zaten başkanda- böyle bir tehditle baş başa olmayacak. Daha rahat bir şekilde kurduğu ekip dışarıdan zaten, içeriden değil, bununla beraber çok daha rahat yürüme imkanını sağlamış olacak. Güvenoyu uygulaması nerede olacak? İşte o 5 yıl var ya, geldiğinde mevcut ekibe eğer 'yürü' diyorsa güvenoyunu almış demektir, 'yürü' demiyorsa sen demek ki güvenoyunu alamadın ve seni tardediyor yeni bir ekibi hazırlıyor." şeklinde konuştu.
Erdoğan, "Tam tersine bir ifade de kullanılıyor. 'Halk denetleme yapmaz, seçer seçimde.' diye. Bu akla yatkın gelir mi? Yoksa yine işi farklı yerlere çekmek için mi sadece bu argüman kullanılıyor? " sorusu üzerine şu yanıtı verdi:
"Şüphesiz. Bunu kafaları bulandırmak, farklı yerlere çekmek... Bunu zaten bazı vatandaşlar da anlamakta zorlanıyor. En çok dertli olduğumuz şey şu 15 yıl içinde gensorulardır. Ama geçmişten bu yana şöyle bir gensoru mekanizmasının olduğu süreci işlediğiniz zaman mesela bizim tarihimizde 484 gensoru verilmiş. Biliyor ki bu gensoru geçmeyecek, buna rağmen akşam yatıyorsun, sabah kalkıyorsun pat gensoru. Peki kaç tanesi bu gensorulardan uygulamaya girmiş? 4 tanesi. 480'i reddedilmiş.
Bu tamamlanırken Meclis işlevsiz hale getiriliyor. Meclis'in başka yapacağı işler, üzerinde çalıştığı kanunlar var. Bunlar devamlı engelleniyor. Bu yürüyen bir sistemi sürekli patinaj, patinaj, yürüyemiyorsun. Mesela bizim öyle günlerimiz olmuştur ki ondan sonra başlıyorlar, diyorlar; 'Bak herkes uyuyor. Kanunlar çıkarılmıyor. Ne olacak? Bütün mesele gensorularla. Bunlar mesela, 'benim bunu çıkarmam lazım' diyor, sabahlara kadar kanunu çıkarmak için çalışıyor. Neden dolayı? Gensorularla kaybettiği zamanı, geceleri orada çalışmak suretiyle halledeyim diye ama şimdi bunlardan kurtuluyoruz."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde cumhurbaşkanının görev süresinin 5 yıl olduğunu ve ancak iki kez seçilebildiğini anlatarak, şu andaki mevcut cumhurbaşkanının süresi dolana kadar iş başında olduğunu ve süresi dolduktan sonra ise iki kez daha aday olma şansının bulunduğunu söyledi.
"İlk kez aday olduğunda, eğer aday yaparlarsa ne ala. Tabloyu milletim nasıl takdir ederse neticesi o olacaktır. Ama ondan sonra gelişmeleri yine milletim takdir edecektir." diyen Erdoğan, "Bugün bir şey oldu. Bu Hollanda hadiseleri sebebiyle ona geleceğim. Hollanda diyor ki oradaki beyefendi, 'Bu ülkenin patronu biziz.' Altına da bu fakirin resmini koymuş, üzerine de çarpı işareti... Ben patron değilim zaten. Benim ülkemin patronu millettir, millet ey Rutte. Sen daha demokrasiyi anlamamışsın. Bence demokrasiyi öğren. Hiçbir başbakan patron olamaz. O ülkelerin patronu demokrasilerde millettir. Bir defa 'patron benim' demek, milletine saygısızlıktır. Zaten bunlarda saygı yok ki. Biz bu ülkede hiçbir zaman patron olmadık. Biz bu ülkede efendi de olmadık. Biz hep kuruluşumuzdan bu yana meydanlarda şunu söylemişizdir; 'Biz millete efendi olmaya değil, hizmetkar olmaya geliyoruz.' demişizdir. Rutte, bunu öğren." diye konuştu.
- "YENİ SİSTEMDE BAŞBAKAN YOK"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun değişikliği eleştirirken dile getirdiği "Başbakan ile Cumhurbaşkanı ayrı partilerden olursa, ne olur?" sözlerinin hatırlatılması üzerine, "Oraya şöyle bir açıklama getirmemiz lazım. Hani diyorum ya dersini çalışmamış. Burada da hala bu dersi çalışmadığı çok net ortada. Bir defa başbakanlık, cumhurbaşkanlığı... Peki niye başkan yardımcılığını anlatıyorsun? Bir de onu anlatıyor. Bir defa başbakanlık, cumhurbaşkanlığı birleştiriliyor, sadece cumhurbaşkanı oluyor." dedi.
Yeni sistemde artık başbakan olmayacağını, cumhurbaşkanın altında bir veya iki tane başkan yardımcısıyla bakanlar olacağını aktaran Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bu bakanlar da malum, dışarıdan atama ağırlıklı olarak burada söz konusu. Eğer parlamentodan atayacak olursak, o kişinin parlamentodaki milletvekilliği düşecek. Böyle bir durum söz konusu burada. Buradan ana muhalefetin başındaki zata ve ona gönül veren kardeşlerime, vatandaşlarıma sesleniyorum. Bakın artık başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı bu sistemde yok. Burada sadece cumhurbaşkanlığı var. Bu neyi getiriyor? Bu bir defa insicamı getiriyor. Çok başlılık, çok seslilik özellikle yönetimde çok tehlikelidir. Burada bu yok, bu kalkacak. Sadece cumhurbaşkanıyla beraber diyelim bir veya iki yardımcısı ve yeteri sayıda, nasıl takdir ederse orada da bakanları olacak, kabineyi o şekilde oluşturmuş olacak. Burada tabii şu anda dinlediğimiz tablo, gerçekten bir ana muhalefet partisinin başkanının ağzından duymayı hiç arzu etmediğimiz bir şeydi. Ne yazık ki bunu da bize tekrar tekrar, yaptığı yanlışlardan bir tanesinde böyle bir halk oylaması arifesinde sağ olsun yaşattı. Bu da tabii isabetli oldu aslında. Bu kişi çok farklı bir şey yapmış. Şu çalışmalar esnasında yatıp kalkıp bunlar şunu söylediler; 'tek adam da tek adam.' Hep buradan girdiler. Takip ettiniz. Eğer bu ülkede tek adam varsa sensin ya. 7 seçim kaybettin, 7 seçim kaybettiğin halde, partisinin kongrelerini kastediyorum ve kendi seçimlerini kastediyorum. Kongreleri öyle veya böyle, alavere dalavere işin başında duruyor ama millete gittiği zaman, seçimde böyle bir şey yapamıyor. Ve 7 seçimi de ne yaptı? Millet nezdinde kaybetti ama yine hala partisinin başında. Batı'da bir seçim kaybettiği zaman, bilemedin iki seçim kaybettiği zaman bir kişi partinin başında durmuyor. Hemen istifa edip çekiliyor ve yerine bir başkası geliyor. Çok başarılı tanıdığım siyasetçiler bile, bir seçim kaybetmiş ve çekilmiştir. Böyle liderler tanıdım ama bu kişiyi anlamak mümkün değil."
- "ŞİMDİ MİLLETİN ADAMLIĞI VAR"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu anda cumhurbaşkanının sadece vatana ihanetten yargılanabildiğini aktararak, "Ama vatana ihanet dışında bir sorumsuzluk söz konusudur." bilgisini verdi.
Erdoğan, şu anda sadece vatana ihanetten Yüce Divana gidilirken, bu defa cumhurbaşkanının işlenilen her suçta, bunun parlamentoda belli oranlara ulaşarak, salt çoğunlukla Mecliste gündeme getirilebildiğini ifade etti.
Bunun ardından da 5'te 3 ile bir soruşturma açılabildiğini ancak 3'te 2 çoğunlukla da Yüce Divana gönderebildiğini anlatan Erdoğan, "Her işlem ona sorumluluk yüklüyor. Böyle bir sürecin içerisinde cumhurbaşkanı. Şu andaki mevcut durumdan, cumhurbaşkanı yeni süreçte çok daha sıkıntılı bir, sorumluluk noktasında söylüyorum bunu, bir sürecin içine giriyor. Böyle bir süreç başlıyor. Onun için öyle zannettiği gibi tek adamlık mek adamlık öyle bir şey yok. Şimdi milletin adamlığı var. Eğer millet sahipleniyorsa eyvallah, millet sahiplenmiyorsa, sen de millete layık olamıyorsan kolay kolay o makamda kalamazsın. Hukukun içerisinde, anayasa ve yasalar çerçevesinde Yüce Divan her an bu noktada açık ve oradaki salt çoğunluk, beşte üç ve üçte iki bu noktada Demokles'in kılıcı gibi başındadır." ifadelerini kullandı.
Öte yandan, cumhurbaşkanının hükümeti kurmak suretiyle, sadece kendisine karşı sorumlu başkan yardımcısı veya iki yardımcı, bunun yanında bakanları atama yetkisi bulunduğunu dile getiren Erdoğan, "Bunlar da tabii kendisi açısından bir rahatlık getirecek. Eğer parlamentodan böyle birisini almak istiyorsa, alması halinde o kişinin de parlamentodaki milletvekilliği düşecektir. Böyle bir durum söz konusudur." değerlendirmesini yaptı.
- "OHAL YETKİSİ CUMHURBAŞKANINA VERİLECEK, SIKI YÖNETİM UYGULAMASI KALDIRILACAK"
Başka önemli bir meselenin de şu anda hala Bakanlar Kurulunun yetkisi dahilinde olan OHAL yetkisinin, yeni sistemde cumhurbaşkanına verildiğini ancak sıkıyönetim uygulamasının kaldırıldığını belirten Erdoğan, şunları söyledi:
"Şimdi bakın Türkiye'de biz OHAL ilan ettik. Niye ilan ettik OHAL'i? Bir darbe olayıyla karşı karşıya kalan, 15 Temmuz darbe girişimiyle karşı karşıya kalan ve 249 şehit veren, 2 bin 193 gazisi olan ülkemizde biz niye olağanüstü hal ilan ettik? Çünkü bu FETÖ terör örgütünü, Silahlı Kuvvetlerimizin imkanlarını kullanarak, milletimin ödediği vergilerle alınmış uçakları, helikopterleri, her türlü tankı, topu vesaireyi kullanmak suretiyle bunlar ne yaptılar? Milletimin üzerine geldiler. Ve bütün bunlara karşı, bunlar kimler tarafından idare ediliyor, hangi merkez tarafından idare ediliyor, bizim tüm bunları ne yapmamız lazım dı? Meydana çıkarmamız lazımdı. Bu öyle ağır aksak gitmek suretiyle olmaz. Mevcut yasayla da olmazdı. Ne yapmamız lazımdı? Dedik ki 'Olağanüstü hal ilan edeceğiz.' Olağanüstü hal ilan ettik ve olağanüstü hali ilan etmek suretiyle... Dün akşamki olayda, Hollanda'daki olayda bırakın siz merkezi yönetimi, belediye, belediye, birkaç saat içerisinde oturuyor, olağanüstü hal ilan ediyor. Niye? Benim bakanımı oradan itfaiye aracıyla mı götürecek, gelip makaslarla aracın kapılarını kesip öyle mi dışarı çıkaracak? Sınır dışı nasıl edecek? Ya bir bayan be. Hani siz kadın haklarından bahsediyordunuz? Ve bu bayan Türkiye Cumhuriyetinin bakanı, kendi toprağına girecek ve diplomatik araç içerisinde. Başkonsolosluk binasına girecek. Kendi başkonsolosluk binasına girmesine müsaade etmiyorsun. İçeriden başkonsolosun çıkmasına müsaade etmiyorsun. Bütün bunların önünü açmak için ne yapıyor? Olağanüstü hal ilan ediyor. İki saat içerisinde ve hala Avrupa Birliğinden, dünyada Helsinki hikayeleri var bizim ülkemizde. Bunların hiçbirinden bir ses çıkıyor mu? Yok. Ama Türkiye'de olağanüstü hal ilan ediyoruz biz darbe sebebiyle, Avrupa, hepsi ayakta. Kim geldiyse Türkiye'ye, güya bizi ziyaret ediyordu, ziyaret ederken de 'Bu olağanüstü hal ilanını ne zaman kaldıracaksınız?' Sordukları soru bu. Biz ne zaman darbe girişimini neticeye kavuşturursak o zaman."
Erdoğan, şu anda da Bakanlar Kurulu'nun, aldığı OHAL kararlarını Parlamento'ya getirdiğini ifade ederek, "Bakın orada belediye karar alıyor ya. Bizde herhangi bir belediye OHAL kararı alabilir mi? Yeni sürece girildiğinde aynen bu tür kararlar Cumhurbaşkanı böyle bir kararı alsa dahi, o da Meclis onayına tabi." diye konuştu.
Disiplin mahkemelerin kalacağını, askeri mahkemelerin kaldırılacağını, onların baktığı konulara da sivil mahkemelerin bakacağını dile getiren Erdoğan, bunun Avrupa Birliği'nin de uygulamaları içerisinde olan, beklediği bir karar olduğunu vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, artık askeri mahkemeler, sivil mahkemeler gibi çift başlılığın ortadan kalkacağını dile getirerek, şöyle devam etti:
"Bir diğer konu ki burada da ana muhalefetin başındaki zat burayı da çok saptırıyor, doğru konuşmuyor. Bunlar yalanı çok iyi başarıyorlar. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) üye sayısı 22'den şu an 13'e düşürülüyor. Üyelerin görev süreleri 4 yıl olarak belirleniyor. Kurulun 4 üyesini Cumhurbaşkanı, 7 üyesini Meclis seçiyor. Ne diyor? 'Hakimler ve Savcılar Kurulunun bütün üyelerini Cumhurbaşkanı atayacak' diyor. Zaten Alman devlet televizyonu ana muhalefetin başındaki zatla ortaklaşa çalışıyor. Bunun yanında tabi terör örgütleriyle de beraber çalışıyorlar. Dikkat edin Türkiye'deki bölücü terör örgütünün başının resimlerinin, posterlerinin olduğu orada salon toplantıları yapılıyor ve bu toplantılarda yapılan konuşmalar aynen Türkiye'de 'hayır' kampanyası yürütenlerin seçtikleri sloganlar nelerse konuşmalardaki ifadeler neyse onlar da aynı şeyleri konuşuyor."
Oralarda belli yerlerden belli desteklerin alındığını, devlet televizyonunda yayınlandığını aktaran Erdoğan, bakanlara ise oralarda konuşma yaptırılmadığını söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Almanya'ya 'hayır' kampanyası yürütenler gittiğinde en uygun yerin tahsis edildiğini belirterek, Berlin'in ortasında çadır kurulduğunu ve para toplandığını, oralardaki Türk iş adamlarının haraca bağlandığını kaydetti.
"Sen Kürtsün, o zaman buraya gereken desteği vereceksin" denildiğini ifade eden Erdoğan, televizyonda, polis aracında bölücü terör örgütü mensuplarının kendilerine has işaretlerle konvoy yaptığını gördüğünü anlattı.
- "EVET KAMPANYASINI SÜRDÜRENLERİN DERDİ ÜLKEYİ KALKINDIRMAKTIR"
Vatandaşlara seslendiğini belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
"İşte 'hayır' demek, şu anda bölücü terör örgütüne destek vermektir. Kandil ne diyor? 'Hayır' diyor. Kandil'deki bu terör örgütünün liderleri ne diyor? 'Hayır' diyor. İmralı'daki terör örgütünün başı ne diyor? 'Hayır' diyor. İşte şu anda 'hayır' demek, bunlarla beraber aynı istikamette yürümek demektir. Kim olursa olsun, bu kişi olabilir, kurum olabilir. Bu ülkeyi bölmek, parçalamak isteyenler, şu anda bölücü terör örgütüyle beraber 'hayır' kampanyasında buluşanlardır. Bu kadar açık. 'Evet' kampanyasını sürdürenlerin derdi nedir? Bu ülkeyi kalkındırmaktır. İşte 14,15 senede yaptıklarımız ortadadır."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 'evet' kampanyasına başlanmasının en önemli adımlarından birinin hem milli, hem yerli bir duruşla ülkeyi muasır medeniyetler seviyesinin üstüne, patinaj yapmadan, çok daha seri kararlar almak suretiyle çıkarmak olduğunu vurguladı.
Cumhurbaşkanın HSYK'ya 4 kişiyi, Meclis'in 5'te üç çoğunlukla 7 kişiyi atayabildiğini ifade eden Erdoğan, "Hani Meclis'in yetkisi yoktu. 'Meclis kaldırılıyor' diyor ya. Ayıptır ya Kılıçdaroğlu. Bu kadar açık her şey ortada ya. 5'te 3 çoğunlukla orada Meclis 7 üyeyi seçer, 4 üyeyi de Cumhurbaşkanı seçer. Kalıyor 2 üye. Atadığı Adalet Bakanı bir üyedir, biri de onun müsteşarıdır. Beşte üç uzlaşma gerektirir. Uzlaşma aranacak. Uzlaşmayı aramak suretiyle o 7 sağlanmış olacak." diye konuştu.
- "MECLİS ONAYLAMADIĞI ZAMAN BU BÜTÇE GEÇMEZ"
Cumhurbaşkanının kanun noktasında tek yetkisinin bütçe olduğunu dile getiren Erdoğan, bütçenin de Meclis'in onayıyla kabul edildiğini vurguladı.
Erdoğan, "Ey ana muhalefetin başındaki zat, Meclis onaylamadığı zaman bu bütçe geçmez. Ne olur? Onun da önünü açtık. Şayet Meclis bütçeyi onaylamazsa ülkeyi krize sürüklememek için önceki yılın bütçesi yeniden değerleme oranıyla yürürlüğü girer. Nedir bu? TEFE'dir, TÜFE'dir. Yani o günden bu güne ne kadar oynamışsa aşağı yukarı bu değerlendirmeye alınır ve buna göre yeni bütçe devreye girer. Bütçesiz kalacak halimiz yok." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakanlık, Bakanlar Kurulu, sıkıyönetim, askeri mahkeme gibi ifadelerin artık kanunlardan ayıklanacağını, yerine yeni sisteme uygun ifadelerin geleceğini dile getirerek, askeri yargı temsilciliği çıktığı için anayasa mahkemesindeki 2 askeri yargı elemanının düşeceğini, ancak bu 2 üyenin sürelerini doldurana kadar görevine devam edeceğini açıkladı.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin özellikleri konusu üzerinde durmak istediğini belirten Erdoğan, bunu milletin özellikle bilmesi gerektiğini, geniş bir mutabakat ve uzlaşmayla hazırlanan bir düzenleme olduğunu kaydetti.
- "HÜKÜMETİ SEÇME YETKİSİ DOĞRUDAN MİLLETE VERİLİYOR"
Hükümeti seçme yetkisinin doğrudan millete ait olduğunu vurgulayan Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun ise "Sizin yetkileriniz elinizden alınıyor." dediğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, şöyle devam etti:
"Tam aksine hükümeti seçme yetkisi doğrudan millete veriliyor. Milletvekilleri ikide bir böyle bu yollara tevessül edemeyecek. Beş sene diyor ya, 5 sene bunun için. Öyle ikide bir erken seçim, şu bu yok öyle şey. Bu istikrarı getirecek. İstikrar ve güven bir ülkede olursa o ülke sıçrar ve süratle de kalkınmaya gider. Milli irade ve millet egemenliği bu düzenlemede esastır. Milletin iradesi neyi gerektiriyorsa, 'egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir' diyoruz ya onun gereği burada yapılıyor. Dinamik ve dönüşümcü bir modele kavuşuyoruz. Bir defa işlevi çok çok seri, karar alma süreçleri çok çok seri, dönüşümcü bir yapısı var. Bürokratik oligarşide çok çektik. Onları aşma noktasında çok çektik, fakat başkanlık sisteminde bir defa bürokratik oligarşi oluşamayacak, o zemini, fırsatı bulamayacak. Niye? Güçlü bir Cumhurbaşkanlığı Sistemi var. Orada gereğini yapar, yoluna da devam eder. Çünkü reformların süratle hayata geçirilme şansını yakalıyorsunuz. Şu andaki yapıda bu yok."
Sistemin adil ve rekabetçi olduğunu kaydeden Erdoğan, "Burada bir defa cumhurbaşkanı adaletsiz davranacak olursa 5 yıl dolduğunda biliyor ki ben gidiciyim. Çünkü buradaki liderin, cumhurbaşkanının 3 şeye çok dikkat etmesi lazım. Bir istişare mekanizmasını çok iyi çalıştırması lazım. İki adil olması lazım. Üç, emaneti yani kadrolarda ehliyet ve liyakat sahibi olanlara vermesi lazım. Bu 3 unsuru başaramazsa gidicidir." ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:
"Yapının bir de şöyle bir özelliği var. Cumhurbaşkanı neyle geliyor? Yüzde 50 artı bir. Bununla geliyor. Geçmişe baktığımız zaman bu ülkede yüzde 15'le başbakanlık yapanlar oldu. Böyle bir adalet olabilir mi? Böyle bir sağlıksız yapı olabilir mi ve orada istikrar yakalayabilir misiniz? Yakalayamazsınız ve bunun çilelerini bu ülke çok çekti. Ne oldu? Hep koalisyonlar, koalisyonlar, koalisyonlar... Ve koalisyonlarda bu ülke duman oldu ve ortalaması 16 ayda bir bu ülkede hükümetler kuruldu, 16 ayda bir kurulan hükümetlerle siz istikrarı yakalayamazsınız. Biz bunu, şunu yaşadık ama şu anda ana muhalefetin başındaki zat böyle bir şey yaşamadı. Bunları bilmiyor ama öğrenecek. İnşallah öğrenir."
Yeni sistemde toplumsal uzlaşma zemininin geniş olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Parlamentoda bile uzlaşma varsa ne yapacaksın. Hakimler Savcılar Kurulunun o 7 üyesini seçeceksin. Ne gerekiyor? Beşte üç gerekiyor. Orada da bir uzlaşma gerekecek. Aynen bu millete de yansıyacak. İnşallah millette de yüzde elli artı bir uzlaşmanın sinyalidir. Bunun için halkıyla bütünleşen, halkıyla kucaklaşan bir iktidar anlayışı önümüzdeki en önemli hedeftir." diye konuştu.
Bir soru üzerine Erdoğan, cumhurbaşkanının hem siyasi, hem cezai sorumluluğu olduğunu, bunun da cumhurbaşkanının kendisine çeki düzen vermesini gerektirdiğini belirterek, "Öyle 'layüsel değilsin' var. Her an bak hesaba çekilirsin, kendine dikkat et" ifadelerini kullandı.
- "ŞİMDİ GÜÇLÜ LİDERLER GELECEK"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçmenin burada daha güçlü olduğunu ifade ederek, şunları söyledi:
"Siyasette güçlü liderleri zorunlu kılıyor. Artık güçlü liderler çıkacak. Öyle işini bilmeyen, 7 seçim kaybedecek hala koltukta oturacak, yok öyle şey. Şimdi güçlü liderler gelecek. Yasama ve yürütme arasında karşılıklı denge sistemi var. Burada diyor ki, 'Yasama organı kalktı.' Nereden kalktı? Parlamento var. Ayıptır ya bu lafları böyle söyleme ama birileri yanıltıyor galiba. Anlamakta zorlanıyor. Fakat burada işte anlamadığı için mi böyle söylüyor, doğru konuşmuyor? Bir diğer konu güvenoyunun kaynağı doğrudan halk. Parlamento değil. O da ne zaman? Beş yılın sonunda halk güven oylamasında kararını verecek. 'Sen artık gidicisin' diyecek. 'Bu işi başaramadın.'
Bir diğeri, bakan atananın milletvekilliği sona erer. Eğer Parlamento'da bir bakan atıyorsanız onun milletvekilliği de sona eriyor. Yasamanın yürütme üzerindeki denetimi burada daha etkin.Yani şu andaki gibi değil. Çok daha farklı bir süreç var. Kanun teklif etme sadece kime ait? Yasamaya ait. Bütçe dışında, biliyorsunuz bütçede tamam. Cumhurbaşkanının böyle bir yetkisi var ama bunun dışında cumhurbaşkanı dahil yasama teklifi, yani kanun teklifi yok. Kabinede herhangi bir kişinin kanun teklifi yok."
Erdoğan, bu noktada kararname bahsinin açıldığının belirtilmesi üzerine, "Orada da biliyorsunuz anayasanın maddeleri her şeyin üzerindedir bu bir. İkinci sırada ne var? Yasama organının çıkardığı kanunlar var. Üçüncü sırada ne var? Orada tamam cumhurbaşkanının çıkardığı kararnameler var. Yani kararname kanunun üstünde değil. Yani yasama organının çıkarmış olduğunu kanunun üzerinde değil. Eğer o konuda yasama organının çıkarmış olduğu bir kanun varsa geçerli olan odur. Hele hele anayasa maddesi varsa zaten her şey bitmiştir. Burada da milleti aldatma ya, öyle bir şey yok." dedi.
Böyle bir durumda seçimlerin ekonomik ve siyasi istikrar sağladığını ifade eden Erdoğan, "Bu nereden kaynaklanıyor? Beş yıl diyoruz ya, öyle erken seçim, bitti o iş. Beş yıl. Bütün programınızı, her şeyinizi neye göre yapacaksınız? Beş yıla göre yapacaksınız ve beş yıl ülkede hakikaten tırmanış, istikrar devam ettiyse, zaten millet de ne yapar, ikinci 5 yılın hakkını da sana verir. Ama o 5 yıl başarılı geçmemişse millet de ülkesine ihanet eder mi ya? Tabi ki seni ne yapacaktır, indirecektir. Parlamento'daki sayını da azaltacaktır." şeklinde konuştu.
- "PARTİLİ CUMHURBAŞKANI İLKESİ REALİTİYE VE SİSTEMİN DOĞASINA DA UYGUN"
Sistemin vesayet ve darbe girişimlerini engellediğini vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Çünkü burada tek vesayet sahibi millettir. Kesinlikle burada millet kimseye herhangi bir yetkisini devretmez. Ben inanıyorum ki bu süreç içerisinde cumhurbaşkanı ile milletin bütünleşmesi farklı olacaktır ve güçlü olacaktır. Partili cumhurbaşkanı ilkesi realitiye ve sistemin doğasına da uygun. Peki geçmişte partili cumhurbaşkanı var mıydı? Vardı. Gazi Mustafa Kemal Atatürk öyle değil miydi? Öyleydi ve Cumhuriyet Halk Partisinin kurucusu, her şeyi o değil miydi? Oldu. Partili Cumhurbaşkanı değil miydi? Partili Cumhurbaşkanıydı. Aynı şekilde İsmet İnönü, partili cumhurbaşkanı değil miydi? O da partili cumhurbaşkanıydı. Onlar niye rahatsız etmiyor bunları. Aynı şekilde Celal Bayar, o da partili cumhurbaşkanıydı. Ondan sonra süreç değişti.
Şimdi bizim bunları da görmemiz lazım. Yani burada bir şey var. Bir defa kim olursa olsun, hangi cumhurbaşkanı olursa olsun, bana diyorlar ki 'tarafsız olması meselesi'. Ben cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ne dedim? 'Taraf olacağım' dedim ama nasıl taraf olacağımı açıkladım. Ben 'milletimin tarafında olacağım' dedim. Çünkü, partinizden istifa etseniz dahi, sizin partiden kopmanız mümkün mü? Değil. O sizin gönlünüzde bir defa yerini tutuyor. Ama bizim cumhurbaşkanı olarak, cumhurun başkanı olarak milletin emrinde, milletin hizmetinde olmak gibi bir tarafgirliğimiz olması lazım ve şu süre içerisinde hamdolsun bunu yapmaya gayret ettim ve durmadım. Yani Beştepe'ye oturup orada kalmadım. İl il dolaşıyorum, dünyayı dolaşıyorum. Sürekli ülkemin, milletimin lehinde daha neler kazanabiliriz, bunların gayreti içerisindeyim."
- "'HAYIR' DİYEN PKK'DIR, KANDİL'DİR"
"İşte bu başkanlık sisteminde 'evet'le olur 'hayır'la olmaz." diyen Erdoğan, şunları söyledi:
"Niye? 'Hayır' diyenlerin bu ülkeye dikili bir ağacı yok ki. Öyle bir derdi de yok. Adam işte Kandil'de, Kandil'de ne yapıyor bunlar? Bizim o pırlanta gençlerimizi aldatıyorlar, kandırıp götürüyorlar oraya, veriyorlar ellerine silahları ve onları orada terörist olarak yetiştiriyorlar. Terörist olarak yetirştirdikten sonra da şehire gönderip terör estiriyorlar. Yaptıkları iş bu ve bunlar 'hayır' diyor ve şimdi bir de hala çıkıyor ana muhalefetin başındaki zat 'ülkeyi bölecekler'. Ya ülkeyi bölenler ortada, Kandil'de. Sen onlarla beraber hareket ediyorsun. Ülkeyi bölenler bunlar.
Bizim gönlümüz arzu ederdi ki, o darbe girişiminden sonra ben beyefendiye haber gönderdim, '7 Ağustos'ta Yenikapı'da buluşalım' diye. Bana ilk verdiği cevap ne biliyor musunuz? Hayır. Gelemeyeceğini söyledi. Sonra ne olduysa birileri devreye girdiler son anda, cumartesi toplantı bir gün önce kendisi ikna edildi ve geleceğini söyledi. Öyle geldi oraya. Ama o, 7 Ağustos havasını hazmedemedi. Sayın Bahçeli'yle Sayın Yıldırım uyumla bu süreci gerçekten iyi bir şekilde sürdürdüler. Ama 7 Ağustos sürecinin, ben yine de öyle inanıyorum, inanmak istiyorum, tüm tabanda, ülkemde bir mutabakatın olduğunu ki bu milli birliği, beraberliği savunma noktasında sağlamıştır ve bunun devamı bizim için tabi en önemli adımdır diye düşünüyorum."
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Yenikapı ruhu" ile ilgili açıklamalarının hatırlatılması üzerine Erdoğan, "Yenikapı ruhunda ayrılık yok ki, Yenikapı ruhunda terör örgütleriyle beraber olmak yok ki. Siz şimdi eğer 'hayır'la beraber hareket ediyorsanız bu Yenikapı ruhuna terstir. Niye? Çünkü 'hayır' diyen PKK'dır, Kandil'dir. Şu anda 'hayır' diyen kimdir, bu ülkede kan gövdeyi götürsün diye çalışanlardır. Şu anda bunlar nerede? Yargı bunları aldı toparlıyor ve içeri atıyor. 'Hayır' diyen kim? FETÖ terör örgütü. FETÖ terör örgütüyle berabersin, hala kalkıp 'bu ülkede Yenikapı ruhunu ben temsil ediyorum' diyorsun. Hayır canım sen nasıl temsil edersin? Sen Yenikapı ruhuna zaten o Yenikapı'da toplanmadan önce ters düştün, davet eden benim. Ben davet ettim ve gelmeyeceğine dair cevabı özel kalemime, özel kalemin bildirdi. Daha sonra araya, o bir iki gün içerisinde birileri girdi ve son anda geleceğini bildirdin. Dürüst değil, akşam sabah bunların işleri güçleri yalan ya. Bunlar doğru konuşmazlar maalesef." diye konuştu.
Yeni sistemde cumhurbaşkanı kararnamelerinin yürütmeye hız ve sorumluluk yüklediğini vurgulayan Erdoğan, "Bunu bize sağlayacak ve istikrar güven bununla daha da artacak." dedi.
Erdoğan, şöyle devam etti:
"Öyle sınırsız yetki diye bir şey söz konusu değil. Bir defa Parlamento'nun bu kararnamenin önünü kesen kanunu varsa siz o kanuna ters bir kararname çıkaramazsınız. Anayasaya ters bir kararname çıkaramazsınız birincisi o, çıkaracağınız kararname anayasaya uyumlu olacak. İki, yasama organının çıkardığı kanunlara da uygun olacak. Anayasa ve yasalara bir defa kesinlikle bu kararname uygun olacak. Uygun değilse zaten siz böyle bir kararnameyi çıkaramazsınız. Siz o öyle şeyler vardır ki boşluktur, hakikaten orada bir kararname çıkarmakla süratle mesafe alırsınız. Bunu yaşadığım için söylüyorum. Çünkü biz, ben hatta derdim ki hatırlarsınız 'ben ülkemi adeta bir şirket yönetimi anlayışıyla yönetmek istiyorum' derdim. Çünkü pratik olmak gerekiyor. Eğer pratik değilseniz netice alamazsınız. Eğer o bürokratik oligarşiye mahkum olursanız, sizi yürütmezler, önünüzü keserler."
Bir işadamının kendisine 22 yaşındaki oğluna şirketin en önemli birimlerinden birini teslim ettiğini, 6 milyar doların oğlunun yönetiminde olduğunu söylediğini aktaran Erdoğan, "Bunlar, parlamentoda çalışma yapacak 18-19-20-21-22-23-24 yaşındaki gençlerimize güvenmiyorlar, şuna bakın. Bize öyle şeyler kazandıracak ki... Bir defa kaliteyi getirecek, kaliteli bir gençlik gelecek. 3 tane 5 tane bilemedin 10 tane genç bu şekilde bu aşamaları aşıp da parlamentoya girebiliyorsa, öp onun alnını ya, alkışla, sev. De ki 'Bak benim böyle bir gençliğim var.' Ben dünyada görüyorum, 25-24 yaşında adam dışişleri bakanı olmuş. O ülkelerde oluyor da benim ülkemde niye olmasın? Bizim ecdadımız Fatih Sultan Mehmet 21 yaşında bir çağı kapatıp bir çağı açtı, İstanbul'u fethetti. Biz onların torunlarıyız, niye yapamayalım? Yapacağız. Biz onun için bu adımları atıyoruz. Bunu başaracağız." diye konuştu.
Erdoğan, bu anlayışın, eğitim sistemini de farklı bir yere taşıyacağını dile getirerek, "Buraya da ayrı bir heyecan gelecek, rekabeti getirecek. Siyasi, sosyal hayatta rekabeti getirecek." ifadelerini kullandı.
Anayasa değişikliği maddelerine değinen Erdoğan, şunları söyledi:
"Yargı bağımsız ve tarafsız dedik. Yasama organı çok daha güçlü dedik. Seçme ve seçilme hakkı eşittir dedik, 18 ile bu sağlandı. Sıkıyönetim uygulaması bulunmamakta. Yargı birliği esas alınmıştır dedik. Bu adımı atıyoruz. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kaynağı tamamen millet iradesidir. Bütçe krizleri engellenmiştir, o da ortadan kalkıyor. Uyum yasalarıyla sistem daha güçlü hale geliyor. Olay bu. Tamamıyla bu sistemin özellikleri bununla özetlenebilir."
Erdoğan, "Cumhurbaşkanı bütün hakimleri savcıları atayacak, terfi ettirecek, yerini belirleyecek, deniliyor. Böyle bir şey var mı?" sorusuna şu karşılığı verdi:
"Şu andaki mevcut neyse yasal düzenlemesi hakimlerle savcılarla ilgili bu konuda zaten başka değişiklik yapılmadı. Düzenleme sadece Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda yapıldı. Ne Sayıştay'da ne Danıştay'da, Anayasa Mahkemesi'nde böyle bir değişiklik yok. Sadece Anayasa Mahkemesinin askeri üyesi, bunun dışında yok. Hepsi aynı. Ama bunlar, hafıza noktasında karıştırmaya gitmek suretiyle, 'Biz bir hafıza kaybına yol açalım, zaten 16 Nisan'a kadar bu millet bu işin hakikatini öğrenene kadar vakit gelir. Zaten ben hayır diyorum herkes benim peşime takılır. Kandil hayır diyor, FETÖ'cüler Pensilvanya'dan hayır diyor. Bu sevenler hiç olmazsa kaçıp da gitmezler oraya.' böyle bir düşünceleri var. Ama ben, inanıyorum ki nasıl AK Parti'ye gönül verenler, MHP'ye gönül verenler ve bunların yanında CHP'ye gönül verenler de HDP'ye gönül verenler de Saadet Partisi'ne gönül verenler de Büyük Birlik Partisi'ne gönül veren kardeşlerim de oturacaklar, değerlendirmelerini (yapacaklar). Bizler de konuşuyoruz, meydanlarda konuşuyoruz, anlatıyoruz. Bütün bunlardan sonra kim bu ülkede neler yaptı bunları görecekler ve birliğimiz, beraberliğimiz, dirliğimiz, kardeşliğimiz için yerli ve milli bir karar evette birleşeceklerdir. Ben böyle inanıyorum."
- "16 NİSAN'DAN SONRA KOALİSYON GÜÇLERİYLE YAPACAĞIMIZ GÖRÜŞMELERİN DAHA FARKLI BİR ANLAMI OLACAK"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Ne olacak da yeni sistemde terörle daha etkin mücadele edilecek?" sorusu üzerine, son dönemde Türkiye'nin terörle mücadelede farklı bir konuma geldiğini belirtti.
Evlerin boşaltılarak, içinden tüneller açarak, evleri birbirine tünellerle bağlandığını anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Mesela Mardin operasyonunda bin 500 kişinin sığınabileceği yer altında adeta şehir ihdas ettiler. Kim bunlar? Hayır diyen o terörist. Fakat askerimiz, polisimiz yaptıkları operasyonla buraları darmadağın etti, gereğini yaptı. Bunların lider kadrosunda olan isimler orada yakalandı. Askerimizin de polisimizin de korucularımızın da alnından öpüyorum. Gerçekten şu son birkaç ay içerisinde akla hayale gelmez şehadeti hedefleyerek bu operasyonları yaptılar. Şu anda hala bunlar devam ediyor. Aynı şekilde yurt dışında da devam ediyor, Kandil vesaire. Öbür tarafta Suriye operasyonlarımız aynı şekilde devam ediyor. Cerablus halledildi, Rai olsun, Bab olsun bunlar halledildi. Şimdi Münbiç'e yönelik adımlar, görüşmelerimiz, her şeyimiz devam ediyor. Sayın Putin'le görüşmelerimizi yaptım. Genelkurmay başkanlarımız ABD, Rusya, Türkiye olarak bir araya geldiler, onlar gerekli çalışmaları yaptılar. Temenni ederim ki Münbiç'te de terör örgütü PYD, YPG orayı terk eder ve oraya Münbiç'in kendi halkı gelir yerleşir, böylece orada da bir barış zeminini yakalamış oluruz. Bütün buralara da askerimizin Özgür Suriye Ordusu'na verdiği destekle buraları da çözüme kavuşturuyoruz. Artık Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye ve yönetim olarak bizler, arazide varız, masada varız. Aynı şey Irak'ta bu kararlılıkla devam ediyor. İşte başkanlık sisteminde bu güç daha da artmış olacak. Artan güçle çok daha seri kararlar alacağız ve aldığımız kararlarla da bu operasyonları yapma imkanını çok daha çabuk yakalayacağız."
Erdoğan, PYD/PKK'nın Münbiç'te özerklik ilanı iddiasına ilişkin, "Bunların hepsi hikaye. Bunlar, şu anda kendilerine göre blöf yapıyorlar. Hani daha önce Kuzey Suriye'de özerklik ilan etmişlerdi, ne oldu? Oralarda Türkiye'nin onayı olmadan bunlar bir adım atamazlar. Bunların hepsi adım adım takip ediliyor. Bunlar şu anda kendilerine göre bazı şeyleri, böyle bir psikolojik ortam oluşturmak için kendilerinin de bitişleri geldiği için onlara güvenenlere de şöyle bir tatmin veya güven verebilmek için böyle bir şeyi ilan etmenin gayreti içerisine giriyorlar. Yok böyle bir şey. Biz zaten şu anda Münbiç kenarında bazı köyleri de almış vaziyetteyiz. Süreç devam ediyor." dedi.
"Suriye rejiminin PKK'lılara asker kimliği verdiği" iddialarını değerlendiren Erdoğan, "Bunlar zaten PYD ve YPG'ye bu tür destekleri veriyorlar. Sadece kimlik mimlik meselesi değil, aynı zamanda parasal destek veriliyor. Bunun merkezine yine merkezi yönetimi alayım da rejimi alayım, ama rejime biliyorsunuz nerelerden destek geldiğini, o desteklerle onların oluşturduğu o yapılara, belli maaşlar bağlıyorlar. Maaşlarla onları koşturuyorlar zaten, PYD öyle, YPG öyle. Sadece maaş değil bunun yanında silah yardımları, destekleri ciddi manada geliyor. Maalesef koalisyon güçleri bu noktada bugüne kadar çok ciddi açıklar verdiler. Şu anda biz de bununla ilgili 16 Nisan'ı çok önemsiyoruz. 16 Nisan'dan sonra bizim koalisyon güçleriyle yapacağımız görüşmelerin de çok daha farklı bir anlamı olacaktır."
- "TÜRKİYE İLE UYUMLU OLABİLECEK OLAN SİYASİ HAREKET KİMSE, OYLARINIZI ONLARA VERİN"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa'daki bazı ülkelerin son günlerdeki tutumuna ilişkin, şunları söyledi:
"Avrupa Birliği ülkelerinin bir kısmı, hepsini aynı torbanın içerisine koymayalım, maalesef Türkiye'nin bu yükselişini hazmedemiyorlar ama burada ne yazık ki birinci sırada Almanya var. Almanya çok acımasız bir şekilde teröre destek veriyor. Merkel, Hollanda'nın yanında olduğunu açıkladı. Ey Merkel sana verdiğim terör örgütü listesi 4 bin 500 dosya... 'Bana 4 bin dosya vermiştin'... O sayının 4 bin 500'e çıktığını kendisi ifade etti, burada. Bu dosyalar hala ellerinde duruyor. Son Ankara ziyaretinde 'Geciken adalet adalet değildir. Sayın Merkel, niye siz adaletin tesisi için bu terör örgütü mensuplarını ülkenizde saklıyorsunuz? PKK, AB tarafından terör örgütü olarak ilan edilmedi mi? Bu teröristler sizin ülkenizde, niye bunlara karşı bir şey yapmıyorsunuz?' Söylediği laf şu, 'Yargı bağımsızdır.'
O arada da kendisi hemen tuzağa düştü. İstanbul'da konsoloslukta güya sözde bir gazetecileri vardı ismini anmayalım, propagandası olmasın, 'Bizim bir gazetecimiz, bir vatandaşımız şu anda bu ülkede konsoloslukta duruyor.' dedi. Halbuki konsoloslukta da durmuyor, çok daha ilginç bir şey vardı onu da tam bilmiyor. 'Bunu artık bıraksanız' dedi. 'Önce bir defa yargıya çıkacak. Yargıya çıkmadan böyle bir adım atamayız.' dedim. 'Herhangi bir şey yok, gazeteci zaten' dedi. 'Siz kendi ülkenizde 4 bin 500 teröristle ilgili yargı bağımsızdır' diyorsunuz. Benim ülkemdeki yargının bağımsızlığına niçin saygı duymuyorsunuz?' dedim. Çıksın, yargılansın, gerçekten herhangi bir şeyi yoksa bizim de diyecek bir şeyimiz olmaz, ama bu adam ajan terörist. Ne oldu? Çıktı ve tutuklandı. Niye? Adam ajan terörist. Bunun için sahip çıkıyorlar zaten. Sahip çıkmalarının altında yatan gerçek de bu. Buradan geri adım atamadılar. Özellikle bugüne kadar Diyarbakır'da bu işleri çok yürüttüler. Adamı da 1 ay nerede sakladılar bunlar? Tarabya'da bizim Huber Köşkü'nün yanında, bunların orada meşhur bir rezidansı var, o rezidansta sakladılar beyler gibi, deniz manzaralı. Orada sakladılar 1 ay. Yani fırsatını bulabilseler, kaçıracaklardı belki de. Tutuklandı. Şimdi böyle bir ajan teröristi, Şansölye buna sahip çıkarsa, kusura bakmasınlar ben buna soru işaretiyle bakarım. Yine, üstüne basa basa söylüyorum, istediğin kadar sen Hollanda'nın yanında yer al, Sayın Merkel, sen teröristlere destek veriyorsun. 4 bin 500 dosya elinde ve 4 bin 500 dosyanın hesabını veremedin, veremiyorsun. Bizim böyle bir kara lekemiz yok. Bizim her şeyimiz ak. 16 Nisan'a biz evet için mücadelemizi verirken, senin orada devlet televizyonun 'hayır' için kampanya yapıyor. İşte sen busun. Sen teröristlerin yayınlarına, hayır kampanyalarına destek veriyorsun, bunu hiç sağa, sola saptıramazsın."
Erdoğan, Almanya, Hollanda, Avusturya ve Avrupa'nın farklı ülkelerindeki vatandaşlara, "Bu ülkelerde bu 'hayır' kampanyalarına destek verenlere değil, oralarda da seçimler yapılacak, bu seçimlerde de illa şu seçilir, bu seçilir ona bakmayın, Türkiye sevdalısı kim varsa, desteklerinizi onlara verin. Türkiye düşmanı olanlara sakın ha desteğinizi vermeyin. 'Seçimi şu kazanır, bu kazanıra bakmayın. Türkiye ile uyumlu olabilecek olan siyasi hareket orada kimse, gidin oylarınızı onlara verin." şeklinde seslendi.
Hollanda'nın skandal tavrına karşı meydanlara dökülen vatandaşlara teşekkür eden Erdoğan, "Bu bir defa bir duruştur. Hele hele gurbette böyle bir tavrı göstermek, o gece bana aynen 15 Temmuz'u hatırlattı." diye konuştu.
Erdoğan, Hollanda'da o gece yaşananları anbean takip ettiğini dile getirerek, şunları söyledi:
"Sürekli telefonun başındayım. Bir taraftan Fatma kardeşimi arıyorum. Çünkü benim evladım mesabesinde. Evladım gibi büyüttüklerimden bir tanesidir. Çok zeki ve çalışkandır. O aile hep öyledir. Sürekli arıyorum. 'Ben arabanın içinde öleceğim.' diyene kadar ileri gitti. 'Sen dedim sakin ve rahat ol, takip ediyoruz.' Çıktı iki kere üç kere onlarla görüşmeler yaptı. Adamlar, bakıyorsun hiç... Onların bir de kötü huyu var. Cevap vermezler. Böyle sanki duvara konuşuyorsun. Öyledir metotları. Birkaç kez ben de Batı'da bu tür şeyleri geçmişte yaşadım. Hep böyledir. Oradaki benim vatandaşım bakanlarıyla yan yana veya yüz yüze olamamanın da sıkıntısını çekti. Çünkü, bakan oradaki konsolosluğun ayrı bir sokağında, onlar ayrı bir sokakta. Fakat sesleri tabii Bakan Fatma Hanım duyuyor. Onların o sesleriyle nasıl yankılandığını o duyuyor.
Buna rağmen, o kendileriyle mutabakatı sağladığımız andan itibaren ki saat zaten artık sabah 04.00-04.30'a geliyor. Bir de bir terbiyesizlik daha yapıyorlar. Diyorlar ki 'Kendi arabanla gidemezsin. Biz araba vereceğiz. O arabayla gidebilirsin.' diyorlar. Ablasıyla beraber ikisini alıyor iki goril, o iki goril götürüyor. 'Alman sınırına kadar götüreceğiz.' diyor. Alman sınırına dedikleri yerde hedefi saptırıyorlar, farklı bir yere götürüp... Bir karakola götürüyorlar. Orada nasıl olduysa iyi niyetleri depreşiyor. 'Sizi karakola çıkarıp size çay, kahve ikram edebiliriz.' diyorlar. Fatma Betül kardeşim, ablasıyla beraber onlar yine bu milletin Türk milletinin o asil duruşunu ortaya koyuyor."
Erdoğan, konuşmasının devamında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya'nın Türkiye'ye dönüşünü anlatırken, bu tür duruşlara ihtiyaç olduğunu söyledi.
Avrupa'daki Türklerin duruşlarını ve tepkilerini öven Erdoğan, Avrupa'nın sözleşmeleri ve beyannameleri sadece konuştuğunu, uygulamadığını vurguladı.
- "BUNLARIN SAĞI SOLU BELLİ OLMAZ"
Erdoğan, Fransa'da da enteresan bir gelişme olduğunu aktararak, "Hollande yönetimi olumlu bir yaklaşım sergilerken, seçime girecek olanlar mesela Le Pen veya diğeri olsun onlar orada diğerleriyle aynı çizgide hareket ettiler. Orada da netleşen bir şey yok. Mesela Romanlarla ilgili aslında bunlar en büyük yanlışı yaptı. Romanları Fransa'dan dışladılar. Halbuki tam aksine şu 14-15 yıllık Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığım dönemimde bilirim ki onların hukuku ciddi manada korunurdu Avrupa Birliği'nde (AB). Ama Fransa onlara aynen şu anda Hollanda'nın yaptığının benzerini yaptı. Bunların sağı solu belli olmaz." diye konuştu.
- AB İLE İKİLİ İLİŞKİLERİN GÖZDEN GEÇİRİLMESİ
Hollanda ve Almanya'da yaşananların ardından AB ile ilişkilerin gözden geçirilmesine ilişkin bir soru üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bunların hepsi gündemde. Tepeden tırnağa gündemde. İlk hedef 16 Nisan. Hepsi gündemde. Bunları konuşmamız lazım. Avrupa Birliği ile ilgili düşüncelerim herkes tarafından biliniyor. Avrupa hala bizi oyalamaya devam ediyor. Şu ana kadar da bu oyalamaları devam etti. Şimdi Malta'nın dönem başkanlığı var. Bu dönem başkanlığında da taktik maalesef yine aynı. Bu fasılları açalım, 3 milyon mülteciyi burada ağırlıyoruz. Bununla ilgili verdikleri sözler vardı. 3+3 milyar avro güya destek vereceklerdi. Ortada herhangi bir şey yok. 725 milyon avro geldi o kadar. Bu da bize gelmiyor. Bu da UNESCO vasıtasıyla yardım kuruluşlarına geliyor. Bize gelen bir şey söz konusu değil. Vizelerin kaldırılması meselesi. Yine bunlarda oyalama taktikleri devam ediyor. Bunlar samimi değil, dürüst değil. Dolayısıyla bunların hepsini masaya yatırmamız şart. Çünkü 2016 yılı sonuna kadar vize meselesi bitecekti, bitmedi."
- SURİYELİLERİN REFERANDUMDA OY KULLANACAĞI İDDİASI
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriyelilerin referandumda oy kullanacakları iddialarına ilişkin, "Bunların hepsi tepeden tırnağa yalan. Şu anda bir defa Suriyeli kardeşlerimizin vatandaş olanları ve oy kullanma hakkına sahip olanları neredeyse sıfırdır. Yok denecek noktadadır. Biliyorsunuz vatandaşlıktan sonra bu oy kullanma süreciyle ilgili belli bir süre var. O süreye eğer ulaşabilmiş ve yetişebilmişse böyle bir hakkı elde edebilir. Yoksa, o süreye yetişememişse bir defa seçmen olma vasfına vatandaş olma yeterli değil. O süreler var. Onları yakalaması lazım. Bana gelen bilgilerde ciddi bir sayıda bir şey söz konusu değil. Bunlar böyle olsa olsa 50-100 gibi rakamlar olabilir ama binlerle falan izah edilebilecek bir şey kesinlikle söz konusu değil. Bunların hepsi A'dan Z'ye yalandır."
Erdoğan, çarşamba günü Hollanda'da yapılacak seçimlerdeki adaylardan birinin tam anlamıyla dört dörtlük ırkçı olduğunu kaydederek, bu kişinin "Hollanda'yı terk edin" şeklinde tehditlerde bulunduğunu söyledi.
"Hollanda'ya o insanları sen mi getirdin ki tehdit ediyorsun? Sen kimsin? Haddini bil." diyen Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bir diğeri de başbakan iken münasebetlerimizin iyi olduğu birisiydi. O da kalkmış olayın olduğu gece bizim Başbakanımıza meydan okuyor. 'Burayı terk etmesi lazım' diyor. Peki sen bundan sonra Türkiye'nin kapısını nasıl çalacaksın? Şu anda biz oturacağız, Sayın Başbakan ile bunları konuşacağız, kesinlikle bizler de diplomatik yaptırımlarımız neyse bunları yaptıracağız. Ben öyle kuru kuruya özür dilemeyi, hiçbir şeye değişmem. Bunların ne olduğunu, cemaziyelevvellerini biliriz. Bugün bir İsviçre gazetesinde atılan başlık, çok çok manidar. Şuraya baksanıza. Ama seviniyorum, mutluyum. Niye? İsviçre bu gazetelerle Türkçe'yi öğreniyor. Ne diyor burada, 'Erdoğan'ın diktatörlüğüne hayır oyu kullanın' Şimdi burada doğru söylüyor biliyor musunuz? Niye? Diktatörlüğüm yok ki. Bu ne demektir, aslında tersinden okursanız evet demektir. Bunlar Türkçe'yi öyle veya böyle öğrenecekler. Bunlar özellikle de hesaplarını er veya geç verecekler ama süratle Hollanda olayının hesabını, diplomatik açıdan bir defa soracağız. Bunu ortada bırakamayız."
-"BUNLARIN VİYANA SÖZLEŞMESİ FAŞİSTLİKLERİDİR"
Erdoğan, "Hollanda Büyükelçisi gelmesin" diye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun gereğini söylediğini belirterek, "Bizim zaten şu anda orada büyükelçimiz yok. Oradaki büyükelçi benim şu andaki danışmanım. Şu anda orada maslahatgüzarımız var ve görevinde. Fakat bunu hemen görüşeceğiz Sayın Başbakan ve Dışişleri Bakanımızla. Bunlar tabii öyle Viyana Sözleşmesi, şu, bu diye öyle bir derdi yok. Hepsi bunların ayakları altında. Bunların Viyana Sözleşmesi faşistlikleridir. Nazizm. Bunlar neonazizm diyebiliriz. Yeni nazi akımı diyebiliriz. Bunların Viyana Sözleşmesi anlayışı budur. Ya biz ne yapıyoruz? Viyana Sözleşmesinde bu var. Bu başkonsolosluk nedir? Bunların toprağıdır ya! Gelen kim? Dokunulmazlığı olan bir bakandır. Araç dokunulmazlığı olan bir araçtır. Diplomatik bir araçtır. Bu gelip de kendi binasına giremeyecek de nereye girecek? Bunlar yani uluslararası bir hukuk var, hukuk çerçevesinde adım atalım, böyle bir şey yok." diye konuştu.
- "İŞLERİNE GELDİĞİ ZAMAN, KENDİLERİNE GÖRE ULUSLARARASI HUKUK DERLER"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hollanda'nın ne kadar atı, iti varsa hepsini oraya topladığına işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"O iti ne yaptı? Hüseyin kardeşimiz, evladımızın af edersiniz baldırını ısırdı. Dün gece kendisiyle konuştum, '3 ay kadar işe gidemezsin' dendi. Orada 32 vatandaşımız yaralandı. Bunların 7'sinin durumu ağır, diğerleri demir coplarla aldıkları darbeler vasıtasıyla yaralandı. Yine A Haberin muhabirine coplarla vurdular. Ondan sonra bir de kamerayla yerlerde sürülen bir basın mensubu vardı. 17 gözaltı yaptılar. O atları vatandaşın üzerine sürmeleri, köpeklerle saldırmaları, onların gerçek yüzünü gösteriyor. Orada at izi, it izine tam karıştı, yaptıkları iş bu ve ne yazık ki Batı'nın gerçek yüzünü gösteriyorlar. Biz böyle görmek istemezdik. Almanya'nın Şansölyesi de Hollanda'nın yanında yer alıyor. Sana yazıklar olsun ya! Demek ki sen de aynı kafadasın. Bu, bu demektir. 'Yanındayım' dediğine göre, demek ki o da aynı kafada. Biz kişinin sevdikleriyle yan yana olduğuna inananlardanız ve bunların yaptıklarının kesinlikle ne Avrupa Birliği müktesebatına ne de Venedik, hiçbir yere uyar tarafı yoktur. Ne İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine, hiçbir yerde bunların yeri yoktur. Zaten bunlar aslında hukuk ve kanun tanımazdır. Bunlar işlerine geldiği zaman kendilerine göre uluslararası hukuk derler. Biz bunları AİHM'de yaşamadık mı? Yaşadık. Şimdi göreceksiniz, AİHM'e de gideceğiz, bütün bakan arkadaşlarımızın hepsi gerekli yerlere müracaatları yapacaklar, verilecek kararı, neticeyi de şimdiden biliyorum ama biz gereğini yapacağız. Biz yapalım, onlar yine bildiklerini okusun, sonra biz de bildiğimizi okuruz. Türkiye artık güçlenen bir ülke ve güçlenmeye devam ediyoruz. Onları çıldırtan da bu zaten. 'Bu kadar güçlenemezsiniz' diyorlar. Biz de 'güçleneceğiz' diyoruz."
- "BENİ BÜTÜN ALMAN HALKINA TANITTILAR, BUNDAN DOLAYI ÇOK MUTLUYUM"
Avrupa medyasında manşetlerde sürekli kendi fotoğrafının olduğunun hatırlatılması üzerine Erdoğan, "Çok sağolsunlar beni bütün Alman halkına tanıttılar, bundan dolayı çok mutluyum." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hollanda'daki olayın çarşamba günü yapılacak seçim olduğunu aktararak, "Şimdi orada başabaş noktasına gelmişler bu ikisi. 'Bu arada bir, iki, üç milletvekili daha koparabilirsem hükümet kurma görevini alırım.' Hükümet kurma görevini alırsın da sen acaba yeter sayıya ulaşabilecek misin? Ulaşamadığın takdirde koalisyona mahkumsun. Zaten buralar hep koalisyonla yönetiliyor, öyle bir durumları da var. Öyle veya böyle, özellikle vatandaşlarıma buradan sesleniyorum; elinizden geldiğince ne kadar yabancı, ne kadar Müslüman, ne kadar Türk varsa, oralarda biliyorsunuz, Afrika ülkelerinden Müslüman kardeşlerimiz var. Bunların hepsiyle çalışmalar yapmaları lazım. Şu an da İslam İşbirliği Teşkilatı, Hollanda'ya çok ciddi bir kınama yayınladı, bu tavırları sebebiyle. Hepsinin, özellikle yabancı düşmanı olarak davranan bu iki partiye, kesin tavır koymaları lazım. Bunları oylarıyla kesin desteklememeleri lazım. En ağır yaptırım bu. Bunu yapmaları, başarmaları ve çalışmaları lazım." değerlendirmesinde bulundu.
- "SEN BİR DAHA BENİM KAPIMI ÇALAMAZSIN"
Erdoğan, evet kampanyası için kendi bakanına konuşma imkanı vermeyenlerin hayır için oraya giden Barolar Birliği Başkanının kampanya yapmasına izin verdiğini aktararak, şunları kaydetti:
"Barolar Birliği Başkanı, Türkiye'den başladı, Avrupa'yı dolaşıyor ve bu hukukçu. Barolar Birliği Başkanının oralarda böyle bir çalışmayı yapması ne demektir biliyor musun? 'Türkiye'de benim konumum bundan sonra bellidir.' Sen şimdi hukuk içinde bundan sonra Türkiye'de acaba yönetimde olanlarla nasıl bir araya geleceksin? Sen bir daha benim kapımı çalamazsın, kapattın kapıyı. Niye? Çünkü sen Barolar Birliğinin Başkanısın. Yani hukuk nedir, bunu bildiğini iddia eden bir kurumun başkanısın. Böyle bir şeyi sen yapamazsın. Sen şu anda siyasetçi değilsin. Böyle bir şeyi yaptığın anda, karşısına yarın bunun faturası çıkar. Nitekim birçok baro bu noktada isyanda, artık o bizi temsil etmiyor noktasındalar. Gittiği yerlerde ne yazık ki bazı yerlerde terör örgütleriyle iltisaklı olanlarla da beraber oluyor. Tabii burada HDP'li, CHP'li bütün vekillerle birlikte buraları dolaşıyor ve kampanyayı birlikte yürütüyorlar. Dolayısıyla 'hayır' diyenlerin şu anda oturduğu nokta bu. Kandil, terör örgütleri bunların hepsi 'hayır' diyor. FETÖ 'hayır' diyor. Yani Türkiye'ye darbe girişiminde bulunanların 'hayır' dediği bir sürecin içerisinde benim yerli, milli, samimi vatandaşlarım, kardeşlerim bu ülkenin birliği, beraberliği için evet kampanyasına gerekli desteği vereceğine inanıyorum. Bundan hiç şüphem yok. İşte bakın kimler bize nasıl saldırıyor. Bu ülkenin Cumhurbaşkanına diktatör diyecek kadar ileri giden işte İsviçre'nin en çok satan gazetesi diye geçinenler ve oradaki benim Türk kardeşlerimi aldatmak için de Türkçe başlık atmak suretiyle böyle bir kampanyayı sürdürenlere karşı, ben inanıyorum ki milli, yerli düşünen vatandaşlarım, 16 Nisan'da gereken cevabı 'evet' demek suretiyle sandıkta ortaya koyacaktır."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'de 150-200 yıldır devam eden bir sistem mücadelesinin bulunduğunu, şimdi de bir yönetim sisteminin çok daha verimli hale getirilmesinin mücadelesinin verildiğini söyleyerek, "Bu sadece bir yönetim sistemidir. Devlet sistemlerine şöyle bir baktığımız zaman, monarşiyi, oligarşiyi, cumhuriyeti görürüz. Bunlar sistem olarak şu anda var. Yönetim sistemlerinde parlamenter sistemi zaten yaşadık, yaşıyoruz. Bunun bize ne kazandırdığı ortadadır. Bu parlamenter sistemi yaşayanlar, yani AK Parti iktidarından önce kimlerdi belli. Sürekli koalisyonlarla, şunlarla, bunlarla... Şu anda mevcut ana muhalefetin başındaki zatın da geçmişinde mensubu olduğu partinin, bu sistemin içinde yer aldığı dönemler oldu. Ama hep koalisyonları getirmiştir. Aldıkları netice ortadadır, bu ülkeyi nerede getirdikleri ortadadır." diye konuştu.
İktidara geldiklerinde 3 bin 500 dolar olan kişi başı milli gelirin, şu anda 11 bin doları aştığını belirten Erdoğan, "Bu sistemden kaynaklanmıyor, bu sistemi şu anda yöneten kişilerden kaynaklanıyor. Bu kişiler aynı ekolün de mensupları oldukları için pek yıpranmadılar. Biz ilk geldiğimizde Cumhurbaşkanı farklı ekoldendi. Ama o farklı ekolden olan kişi, bizden önce kendi ekolünden olan kişiyle, Sayın Ecevit ile bir anayasa fırlatma olayıyla ülke nereden nereye geldi bir anda. Bizim dönemimizde hamdolsun böyle bir şey söz konusu değildi." dedi.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile de çalıştıklarını hatırlatan Erdoğan, "Ama Sezer ile olan şeyde de çektiklerim bende kalsın. Ama Sayın Gül ile çalıştık, aynı ekoldeniz. Hep birlikte elimizden geleni yaptık. Benim Cumhurbaşkanlığım döneminde de iki başbakan değişti. İki başbakanla beraber de yine bu çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Buralardan da gayet güzel neticeler alıyoruz, almaya da devam edeceğiz." değerlendirmesini yaptı.
Başkanlık sistemi örneklerine bakıldığında bu ülkelerin geneli itibarıyla olumlu bir yapının ve başarı yüzdesinin daha fazla olduğunu aktaran Erdoğan, "Peki bunlarda başarısızlık yok mu? Tabii ki onlarda da var ama mesele yine orada da geliyor insana dayanıyor. Ama sistem de eğer hakikaten takır takır çalışan bir sistem olduğu zaman, iyi bir yönetici olduğunda oralarda hakikaten uçuş olur, sıçrama yapar. Siz de o sıçramayla beraber çok daha başarılı bir dönemi yakalarsınız." diye konuştu.
- "GÜVEN OLMADAN İSTİKRAR OLMAZ"
Güven ve istikrar vurgusu yapan Erdoğan, "Güven olmadan istikrar olmaz. Öyle bir sistem bizde olacak ki onunla güveni yakalayalım. Bu güven aynı zamanda istikrarın da temelini oluşturacak. Biz bununla birlikte de Türkiye'yi 2023'te ilk 10 ülke içine sokalım. Başarırız, başaramayız ayrı ama bunu hedef koyduk kendimize biz. En azından kişi başı milli geliri 15 bin dolara getirmemiz lazım." dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Muhtarlara konuştuğun gibi Birleşmiş Milletler'de konuşamazsın" sözünün hatırlatılması üzerine Erdoğan, şunları söyledi:
"Sayın Kılıçdaroğlu, Birleşmiş Milletlerin henüz adresini bilmiyor. Onun adresini öğrendiği zaman orada nasıl konuşulacağını da herhalde öğrenir diye düşünüyorum. 30-40 muhtar kardeşimle bir araya gelmiş, orada sesleniyor. Ben ise göreve geldiğimden beri milletin evine, 'Külliye'ye ben çıkmam, gelmem' diyen zat bu değil miydi? Dedi. Sonra da geldi mi? Geldi. Diyorum ya adres falan bilmez. Bunlara adresi tanıtacaksın. O küçümsediğin milletin evine şu ana kadar 16 bini aşkın muhtarım geldi. 55 bine yakın Türkiye'de muhtarımız var.
Orada bir de şu ifade geçiyor; 'Ben sizin ayağınıza geldim. O ise sizi ayağına çağırıyor.' diyor. Ben ayağıma çağırmıyorum. Ben ülkemin muhtarlarını, milletin evinde, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde ağırlıyorum. Kim adına? Türk milleti adına ağırlıyorum. Çünkü oranın sahibi onlar. Muhtarlarıma önce bilgilendirme yapıyoruz. Hem İçişleri Bakanım bilgilendirme yapıyor, ondan sonra ben bilgilendirme yapıyorum. Kendilerine form dağıtıyoruz. Formlarda ne gibi ihtiyaçları varsa, bu ihtiyaçlarını tespit ediyoruz. İçişleri Bakanlığında kurduğumuz bir birimle de muhtarlıklarımızın sorumlu olduğu mahallelerde o tür eksiklerin giderilmesi çalışmalarını ayrıca yapıyoruz."
Birleşmiş Milletlerde konuşmanın dilinin başka olduğunu ifade eden Erdoğan, "İşte bu bunların karakteri. Ne demek oranın dili başka, buranın dili başka. Orada konuşan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın veya Başbakan olarak konuştuğum zamanlardaki Tayyip Erdoğan'ın ülkemin halkını kandırmaya hakkı olabilir mi? Burada hangi siyasi mesajları veriyorsam, aynı siyasi mesajları aynen Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda da verebiliyorsam, bu, bu milletin bir siyasetçisi olduğunun veya lideri olduğunun ifadesidir. Eğer siz burada başka, orada başka konuşursanız ne derler? 'Bu ne renksiz adam, ne omurgasız adam. Orada böyle konuştu, burada böyle konuştu.' İşte bunlar şu anda kendi yapılarını anlatıyorlar. 'Onun dili başka, bunun dili başka.' Ne demek o ya? Doktordan siyasetçi olmaz mı, lider olmaz mı? Hukukçudan lider olmaz mı? Avukattan lider olmaz mı? Onlar da gelip Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda konuşma şansı yakalamaz mı? Yakalar. Burada nasıl duruyorsa, aynen orada da o duruşu sergilemesi lazım. 'Bak be nasıl da güzel konuştu.' Böyle demediklerini nereden biliyorsun?" değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda yaptığı birçok konuşmalardan dolayı aldığı takdirleri bildiklerini ifade ederek, "Bunların dosyasını herhalde Kılıçdaroğlu'na gönderecek halimiz yok. Dünyanın değişik yerlerinde gittiğimiz kıtalarda belli takdiri topluyorsak, bunların hepsinin altında o Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda yaptığımız konuşmalardır." dedi.
Türkiye'nin, gayrisafi yurt içi hasıla nedeniyle donör ülkeler arasında yer aldığını kaydeden Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bunların takdirini Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda ortaya getiriyoruz. Burada bunu bu şekilde söylediğimizde, bir de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda söylüyoruz. Diyoruz ki; Amerika birinci sırada ama gayrisafi yurt içi hasılaya bunu vurduğumuz zaman Türkiye birinci sırada. Böyle bir durumumuz var. Bunu biz orada anlatmayacağız da nerede anlatacağız. Burada da anlatacağız, orada da anlatacağız. Türkiye'de 3 milyon Suriyeli'nin bulunduğunu orada anlatmayacağız da nerede anlatacağız. Türkiye'de de anlatacağız, orada da anlatacağız. Bizim onlara verdiğimiz destekleri, burada anlatacağız ve Batı'nın bize yaptığı yanlışı da orada anlatacağız.
Bak bize böyle söz verdiler, ne bize Birleşmiş Milletler Mülteciler Konseyi'nden ciddi bir destek geldi... Gelen destek 600 milyon dolar. Bunları söyleyeceğiz. Ben bunu muhtarlarımla paylaşıyorsam, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda da paylaşırım. Ama kendisi çıkıp ne diyor? Diyorum ya ters köşe oldu. 'Muhtarlara konuşulduğu gibi orada konuşulmaz.' diyor. Lafa bak. Onlar benim muhtarlarımdan çok daha mı ileri? O da seçilmiş, o da seçilmiş. Kaldı ki ey Kılıçdaroğlu, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda sadece seçilmiş olanlar yok. Orada atanmış olanlar da var. Ama sen bunu da bilmezsin. Bunu da öğreniver."
-"16 NİSAN AYDINLIK BİR GELECEĞİN İŞARETİ OLACAKTIR"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, vatandaşlara seslenerek, kalan 35 gün süre içinde kapı kapı dolaşmak suretiyle, evetin ne anlama geldiğini, milli, yerli bir duruş olduğunu, ülkenin kalkınması noktasında engelleri aşarak Türkiye'yi 2023'te dünyanın ilk 10 ülkesi arasına sokmanın gayreti için atılan bir adım olduğunu anlatmalarını istedi.
Vatandaşların, ülkenin bölünmesi gibi bir yanlışa, propagandaya asla kapılmamaları gerektiğini vurgulayan Erdoğan, "Biz bugüne kadar ülkeyi bölmek isteyenlere karşı mücadele veriyoruz. Terörle verdiğimiz mücadelenin altında yatan gerçek de budur. Böyle bir gerçeği CHP hala hissedememiştir. Terörle mücadelede bizim yanımızda dahi yer alamamıştır. İşte şimdi 'hayır' oyunda kimler birleşiyor? Terör örgütüyle CHP birleşiyor görüyorsunuz. Fark burada. Bundan sonra millet ferasetiyle kararını verecektir. 16 Nisan, ülkemiz için çok daha aydınlık bir geleceğin işareti olacaktır." şeklinde konuştu.