Bu camiye 436 yıldır kuş konmadı
İstanbul’un mimarisiyle dünyayı büyüleyen camilerinin romanlara konu olacak hikayeleri çıktı.
Diyanet İşleri Başkanlığı'nca ekim ayının ilk haftası kutlanan 'Camiler ve Din Görevlileri Haftası'da İstanbul'un mimarisiyle dünyayı büyüleyen camilerinin hikayelerini araştırdık. Ortaya romanlara ve kitaplara konu olacak tarihi belgeler çıktı.
1-7 Ekim tarihlerinde düzenlenen 'Camiler ve Din Görevlileri Haftası'nın bu yılki teması; Cami ve Kitap. Yüzlerce yıldır insanları bir araya getiren mazi ile istikbali, genç ile yaşlıyı aynı safta birleştiren mekanların bazılarının akıllara durgunluk veren hikayelerini öğrendik. Cami denilince dünyanın gözbebeği olan İstanbul'da öyle camiler var ki, bırakın mimarisini hikayesini duyanı bile tesir altında bırakmaya yetiyor.
AHİ ÇELEBİ CAMİİ EMİNÖNÜ
Eminönü'nde Yemiş İskelesi'nde bulunan Hazreti Peygamber'in maneviyatta sabah namazını kıldığı ve kıldırdığı cami olarak da bilinen ve 1539 ve 1653'te çıkan yangınlarda kullanılamaz hale gelen Ahi Çelebi Camii'nin hikayesi ilginç. Büyük bir hekim olan Ahi Ahmet Çelebi doktorluktan kazandığı parayla 1480 yılında inşa ettirdi bu camiyi...
Evliya Çelebi'nin İstanbul'daki evinde uykuyla uyanıklık arasındaki rüyasında kendisini bu camide, minberin olduğu yerde görür, rüyasında yanına birinin geldiğini ve kendisinin Sa'd bin Ebi Vakkas olduğunu söylediğini aktararak, bu kişinin Evliya Çelebi'ye 'Birazdan buraya bütün peygamberlerin ruhları, bütün sahabe, bütün alimlerin ruhları gelecek en sonunda Peygamber Efendimiz, torunları Hazreti Hasan, Hazreti Hüseyin, Ehlibeyt ve Oniki İmam bu camiye gelip sabah namazı kıldırıp gidecek'' dediğini aktarır.
Evliya Çelebi'nin rüyasında Hazreti Peygamber'in girdiği caminin nurla kaplandığı Hazreti Peygamber'in sabah namazının sünnetini kıldıktan sonra Evliya Çelebi'ye ''Kamet getir'' denildiğini ve Çelebi'nin Bilal-i Habeşi ile müezzinlik yaptığı anlatılır... Çelebi Hazreti Peygamber'in sabah namazının farzını kıldırdıktan sonra kendisine 'Kalk, Peygamber'in elini öp ve iste ne istiyorsan' denildiğini anlatır. Çelebi, 'Kalkıyorum Peygamberimiz'in yüzü kapalıydı, yüzünü açtı, o kadar güzel, o kadar heybetliydi ki birden hıçkırarak ağlamaya başladım' diyor. 'Resulullah'ın elini öptüm, bir büyükten ne istenmesi gerekiyorsa ben de onu yaptım' diye anlatıyor. 'Şefaat ya Resulullah' diyecektim, fakat heyecandan dilim sürçtü şefaat yerine 'seyahat ya Resulullah' dedim. Benim bu dil sürçmem Peygamber Efendimiz'in hoşuna gitti ve tebessüm ederek 'Şefaatim hak, seyahatin de mübarek olsun' dedi ve 'El Fatiha' diyerek camiden çıktı' diyor. Peygamber çıktıktan sonra Sa'd bin Ebi Vakkas camide en sona kaldı ve dedi ki 'Bak Evliya Çelebi, Peygamber'in şefaatini aldın, seyahat müsaadesi de aldın ve dünyayı gezmeye buradan başlayacaksın. Dünyayı ilk gezmeye sevgili İstanbulumuzdan başla' diyor.'' Ve böylelikle Evliya Çelebi'nin seyehati bu camiden başlıyor...
Evliya Çelebi bir rüyada kendini bir camide görür. Bu rüyadan sonra yola çıkar ve ünlü Seyahatnamesi'yi yazar. O caminin adı Eminönü'ndeki Ahi Çelebi Camii.
ÇİFT MİHRABIN HİKAYESİ
Camide ayrıca çift mihrap bulunuyor bunun hikayesi ise, mihrabın birinin Peygamber efendimizin maneviyatta sabah namazı kıldırdığı yer olarak bilinir.Ve mihrapta bulunan ışık aralıksız 7 gün 24 saat yanar. Osmanlı zamanında mihrabın solunda küçük bir mihrap daha eklenir, bunun sebebi ise Peygamber'in namaz kıldırdığı yerde, imamdan başka kimsenin namaz kıldırmaması içindir.
CUMA HUTBELERİNDE ÇELEBİ'NİN RÜYASI ANLATILIYOR
Ayrıca her cuma hutbesinde Evliya Çelebi'nin bu rüyasını anlatılır ki, insanların nasıl bir yerde namaz kıldıklarının farkında olması istenir.
MİHRİMAH SULTAN CAMİİ
Mimar Sinan, Sultan Süleyman'ın kızı Mihrimah Sultan'a hayatı boyunca aşıktı. Mihrimah'ın anlamı, Farsça'da 'Güneş ve Ay'. Üsküdar'a sarayın isteğiyle, 1540 yılında Mihrimah Sultan Camisi'nin temelini atar ve 1548'de bitirir. Padişah fermanı olmaksızın, Edirnekapı'da, İstanbul'un en yüksek tepelerinden birine, ikinci cami inşa eder. Mimar Sinan'ın hesaplamalarına göre, senede bir defa yani 21 Mart'ta güneş Edirnekapı'daki caminin tek minaresinin arkasından batarken, aynı anda Üsküdar'daki caminin iki minaresi arasından dolunay doğar. Gece ile gündüzün eşit olduğu 21 Mart, Mihrimah'ın doğum günüdür.
KUŞKONMAZ CAMİİ
İstanbul Üsküdar'da bulunan Şemsi Paşa Camii hakkında da güzel ve ilginç bir hikaye var. Halk arasındaki bilinen adıyla 'Kuşkonmaz Camii', onu diğer camilerden farklı kılan ise 'Çılgın Projesi.' Bu adın verilmesinin nedeni sebebi 1500'lü yıllarda yaşamış olan Şemsi Paşa'nın dönemin sadrazamı Sokullu Mehmet Paşa ile rekâbet halinde olması. Sokullu Mehmet Paşa'nın Sultanahmed Camii'nin hemen yanıbaşında yaptırdığı bu cami ile Şemsi Paşa, "Efendim bir cami yaptırmışsınız. Ama güvercinler caminizi pisletmişler!" Sokullu Mehmet Paşa da "Efendim, Allah'ın yarattığı mahlûkattır. Normaldir, engel olamassın olur böyle şeyler!" der... Ancak, gün gelir Şemsi Paşa da bir cami yaptırmak ister. Aklına Sokullu Mehmet Paşa'ya alaycı bir dille söylediği söz gelir. ve "Eyvah!" der. Şemsi Paşa Mimar Sinan'a gider der ki; "Efendim böyle bir cümle sârfettik ve bir camii yaptıracağız acaba üzerinde kuşların uçmayacağı bir yer var mıdır? Oraya bir cami yaptırmak istiyorum" der. Mimar Sinan ilmi ve mimari dehasını kullanarak, kısa bir araştırmadan sonra Üsküdar'da kuzeyden ve güneyden gelen rüzgârların kesiştiği bir nokta bulur... Dalgaların kıyıya çarpmasıyla meydana gelen titreşimleri inceler. Kuzey ve güneyden rüzgarların kesiştiği, dalgaların kıyıyı dövdüğü bir noktada çıkan titreşim seslerinden kuşların rahatsız olacağını düşünen Mimar Sinan orada hemen sahilin kıyısında bir yer tespit eder. "İşte buraya caminizi inşa edebiliriz" der ve camiyi o noktaya yapmaya karar verirler.
Bu yer Şemsi Paşa Camii'nin bulunduğu yerdir. 1580 yılında ibadete açılan bu cami yaklaşık 436 yıldır hizmet vermekte olup 436 yıldır camiye hiçbir kuş konmamıştır.
Mimar Sinan Üsküdar'da kuzey ve güney rüzgarları ve titreşimlerini inceleyerek caminin yerini buldu.
Star Pazar